Türkiye’yi bu hale kim getirmişse o!
Fotoğraf: Envato
“1915’te Ermeni soykırımı yapılmamıştır” diyenlere ceza öngören yasa tasarısı dün Fransız Senatosunda oylandı.
Bu yazı yazıldığı saatlerde yasa henüz oylanmamıştı. Ama hem iktidar hem de muhalefet grubu yasanın onaylanmasından yana olduğunu önceden açıkladığı için yasanın senatodan geçmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Dahası, “Yasanın geçmemesinin sürpriz olacağı” herkesin ortak kanısıydı.
Hükümet, aylardır böyle bir sonuç çıkacağını elbette biliyordu. Ama buna rağmen AKP Hükümeti; Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı 1. François’ya hitaben Kralın annesine yazdığı; “Ben ki Arabistan’ın, Frengistan’ın, Kürdistan’ın ,…. sultanı, Sen ki Fransa vilayetinin kralısın!...” diyen mektubu okuyup Fransa elçiliği önünde protestolar düzenleyip, uygulama şansı olmayan “yaptırım karararıyla” kendini tatmin etti! Bütün söylem de iç politikaya yönelikti. Tıpkı birkaç gündür Paris’teki miting ve gösterilerin de tümüyle iç politikaya yönelik, Türkiye halkının şoven milletçi duygularının kaşınmasına yönelik olması gibi. Bu yüzden de başlarına “Türkiye” sloganlarının yazıldığı bezler bağlamış kişilerin ırkçı, milliyetçi ve şoven sloganlar haykırdığı, en gerici, en şoven çevrelerin nabzına şerbet veren ve hükümet denetiminde yapıldığı besbelli olan mitingleri Fransa kamuoyu umursamadı! Belki de pankartlar Türkçe yazılıp, sloganlar Türkçe atıldığı için, Fransızlar anlamamıştır niçin miting yapıldığını.
Bu yüzden de bu mitinglerden en çok Fransa ve Avrupa’nın faşistleri ve gericileri mutlu olmuş olmalı!
Nitekim bu etkisizliği “Türk basını”; (Ki böyle durumlarda Aydınlık’tan Hürriyet’e, Sözcü’den Yeni Şafak’a tümü, “yandaş basın” haline geliyor) “Fransız basını 50 bin kişilik büyük mitingi görmedi!” (ya da küçük bir biçimde iç sayfalarında gördü) diye tepki gösterdi.
Evet, Fransa bu yasayı çıkarırsa (çıkarıp çıkarmaması da artık çok fark etmez); Ermenilerin acılarını çok umursadığı için çıkarmayacak ve bundan da çok Türklerle Ermeniler arasındaki yakınlaşma doğrultusundaki girişimleri de baltalamış olacaktır. Ancak sorun bu yanıyla Fransız demokratların sorunudur.
Bizi asıl ilgilendiren ise Türkiye’nin tutumudur. Çünkü Türkiye Hükümeti, Ermeni soykırımı tartışmalarında bir yandan “Soykırımın olup olmadığını tarihçilere bırakalım. Arşivleri tarihçilere açalım!” gibi sureti haktan görünen bir tez savunsa da gerçekte geleneksel Ermeni düşmanlığı tutumunu sürdürmüştür, bugün de bunu sürdürmektedir. Bu düşmanlığı sürdürdüğünün en son ve en çarpıcı örneği Hrant Dink’in katli davasıdır!
Ve bu dava bilindiği gibi, şoven milliyetçi odakların, dahası bu cinayeti tasarlayıp sahneye koyan güçlerin önceden planladığı gibi sonlandırılmıştır. Bu davanın seyri içinde hükümet, kendi üst düzey memurlarını bile mahkeme önüne çıkarmayarak, bu sonucun alınmasında en önemli rolü oynamıştır. Davanın Avukatı Fethiye Çetin, dün gazetemize verdiği röportajda hükümetin bu rolüne dikkat çekmiştir.
Sadece Ermeni düşmanlığı konusunda değil; Türkiye bugün 99’u gazeteci olmak üzere binlerce siyasi tutuklunun olduğu (dünyada en çok siyasi tutuklu ve hükümlünün bulunduğu), Kürtlerin ulusal haklarının tanınmadığı ülke durumundadır. Ve büyük çoğunluğunu Kürt siyasetçilerin oluşturduğu binlerce siyası tutuklunun çok büyük çoğunluğu, AKP Hükümetinin “yargı reformu” çerçevesinde çıkardığı yasa ve düzenlemelerle (Terörle Mücadele Yasası ve özel görevli mahkemeler gibi) cezaevine konmuştur. Dahası Türkiye bugünlerde 35 genç Kürt kökenli vatandaşını bombalayarak öldüren ülke olarak anılmaktadır dünyada.
Yine bugün Türkiye, arkeolojik kazı yaparken bile devletin cezaevlerinin, askeri birliklerinin özel alanlarında faili meçhul cinayetlerin kurbanı kişilerin cesetleri adeta topraktan fışkırdığı, hükümetin olup biten konusunda ciddi ve inandırıcı hiçbir adım atamadığı bir ülkedir.
Ve yine bugün Türkiye yıllar önce yazılmış kitaplar hakkında davalar açılan ve yazarların, fikir insanlarının yargılandığı, yetmeyip başka ülkelerden yayın yapan, hükümetin hoşlanmadığı televizyon kanallarının kapatılması (en son örnek ROJ TV) için devlet olanaklarını sonuna kadar kullanan bir ülke durumundadır.
Dünya artık, AKP’nin 10 yıllık iktidarı arkasından Türkiye’yi böyle görüyor.
Elbette Fransız kamuoyu, kendi ülkelerinin yaptığı zulümlere karşı çıkma geleneği de bulunan Fransız aydınları ve demokratlarının bu absürd yasaya karşı çıkmamalarının nedeni Türkiye’nin dünyanın gözünde sürüklenmiş olduğu konumdur.
Demek ki Obama’nın “ilk beşi”nde olmak bile Türkiye’nin dünyanın gözündeki yerini yükseltmiyor.
Bu yüzden de “Fransa’daki yasayı kim çıkardı?” diye bir soru sorsak; bu soruya verilebilecek en gerçekçi yanıt; “Bu yasayı Sarkozy hükümeti ve muhalefeti çıkarmıştır. Ama bu yasayı Türkiye’yi dünyanın gözünde bu hale getiren hükümet ve onun bu konudaki müttefiki şoven milliyetçi güç odakları çıkarttırmıştır!” biçimindedir.
Burada Sarkozy ve hükümetinin rolünün ne olduğu ve onlara karşı ne tutum alınması gerektiği ise bizden çok Fransız demokratik kamuoyunun sorumluluğudur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00