İnkar yasasının aynasında
Fotoğraf: Envato
Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasanın Fransız Senatosunda kabul edilmesi ve buna Türkiye’den gösterilen tepki, üzerinde ayrıntılı bir biçimde tartışmayı gerektiriyor.
Fransa’da böyle bir yasanın gündeme gelmesi, iç politika hesaplarından, Fransa’nın bölgesel hegemonya planlarına kadar bir dizi etkenle birlikte ele alınabilir. Ancak, sorunun bize dair yönü, bundan çok daha önemli. O nedenle de öncelikle şunu sormak gerekiyor: Türkiye, Fransa teşhiri ile sınırlı bir mantıkla, bu konuda doğru bir yol tutturabilir ve Ermeniler ile kendisi arasında anlamlı bir gelecek inşa edebilir mi? Ayrıca bu konuda gösterilen refleks, Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarından bağımsız ele alınabilir mi?
Bunu tartışırken, Prof. Dr. Taner Timur’un, Birgün’de dün yayımlanan değerlendirmelerindeki şu saptamaları yol gösterici olabilir: “1915 jenositi tezi ilk kez 1965’te, yani olayların ellinci yıldönümünde ortaya atıldı. 2015’te olayların yüzüncü yıl dönümünü yaşayacağız. 1965’te Türk devlet adamlarının içten bir şekilde üzüntülerini bildirmeleriyle, acılarını paylaşmalarıyla çözülebilecek bir sorun, dar kafalı politikacılarımızın boş gururu ve inadı yüzünden tüm ulusu küçük düşüren boyutlar kazanmıştır.” Timur, Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasa karşısında, Fransa’nın Cezayir’e karşı tutumunun hatırlatılması konusunda da, “Cezayirliler özgürlükleri için savaşırken. AKP’lilerin her fırsatta andığı Menderes, Fransa’dan yanaydı” diyor.
Başbakan Erdoğan’ın bu konu karşısındaki tutumu bile Dersim özrünün aslında postmodern bir özür olduğunu, demokratikleştirici pratik bir sorumluğu ve karşılığı olmadığını bir kez daha gösteriyor. Eğer, o özür sahici bir içerikte olsa idi, şu anda binlerce Kürt siyasi tutuklu, onlarca gazeteci cezaevinde olamayacağı gibi, Hrant Dink cinayetinin arkasındaki örgüt gerçeği perdelenmez ve Fransa’da gündeme gelen inkar yasası karşısında da çok daha soğuk kanlı bir tutum takılınabilirdi.
Aslında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak önceki gün dile getirdiği, “Cinayeti telin etmek için kimlik aramaya gerek yok; insan olmak, vicdan sahibi olmak yeterlidir. Hepimizin Ermeni olmasına gerek yok” açıklaması bile AKP Hükümetinin Fransa’da gündeme getirilen inkar yasasına dair tutumunu da açıklar niteliktedir. Bir eylemle sınırlı olarak dahi ‘Ermeni olma’ haliyle empati kurmaktan rahatsız olanların, tarihindeki Ermeni gerçeği ile yüzleşebilmesi mümkün olabilir mi? Açıktır ki, AKP iktidarı, bu inkar tarihinin içinde şekillenmiş, onu eylemleriyle yeniden üretmiş Milli Türk Talebe Birliği çizgisinden bir adım ileride durmamaktadır.
Hükümet, şimdi tam da bu nedenle, Fransa’nın bu tavrı karşısında, Türkiye’de herkesi kendisinin sözde haklı tepkisinin arkasında birleştirerek, demokrasi karşıtı pek çok uygulamasını örtmenin de psikolojik iklimini yaratmaya çalışıyor.
Başbakan Erdoğan’ın dün partisinin grup toplantısında, bu yasanın kendileri açısından ‘yok hükmünde’ olduğunu savunması ve ardından da, “Fransa parlamentosundaki sağ duyulu üyelere sesleniyorum, Fransız entelektüellere sesleniyorum: Bu karar aleni bir ırkçılık, düşünce özgürlüğü katliamıdır” sözleri bunun işaretlerini verdi.
Erdoğan’ın, Fransa’ya yönelik olarak dile getirdiği ‘düşünce özgürlüğü katliamı’ sözü karşısında insan, ‘Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, binlerce Kürt siyasi ve yüze yakın gazeteci herhalde Fransız cezaevlerinde hapisler’ diye düşünmeden edemiyor.
Bu arada, Ermeni meselesinde karşı karşıya gelen Fransa ile Türkiye’nin, aynı günlerde, başka bir konuda vardıkları uzlaşma ise gözlerden kaçırıldı. ROJ TV’nin yayını, Türk hükümetinin girişimleri sonucunda Fransız uydu şirketi Eutelsat tarafından durduruldu.
İlk bakışta paradoks gibi görünen bu durum bile, devletlerin, halkların acıları ve özgürlükleri karşısındaki pozisyonlarını ele veriyor. Halkların özlemleri ve gerçeklikleri, devletlerin ‘büyük çıkarları’ karşısında kolaylıkla feda edilebilecek, üzerinde tepinilebilecek küçük ayrıntılara dönüşebiliyor.
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23