Bu yol çıkmaz yol!
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan’ın dün Fransa’ya yönelik olarak devreye sokulacak “yaptırımları” AKP Meclis Grubunda yapacağı konuşmada açıklaması bekleniyordu. Ancak Başbakan, Fransa Senatosundan geçen “Soykırımı reddedene ceza” yasasını “yok hükmünde” ilan ederken, yasanın Fransa’da “Anayasa Konseyi”ne götürülmesi ve orada “iptal edilmesi için umudunu koruduğunu” da açıkladı.
“Etap etap yaptırımları devreye sokacağız” diye “kararlılık” açıklasa da; “Bu işi Fransa ile kavga haline getirmeyeceğiz” demesi, yapılan gürültülü açıklamaların iç politikaya yönelik olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
“Ermeni soykırımının reddine ceza veren yasa” teklifi Fransa Meclisinden geçtiğinde, Türkiye’nin buna yanıtı “ilk aşama yaptırımlar” olmuştu!
Şimdi ise “ikinci adım yaptırımlar”dan söz ediliyor.
Bu, “ikinci etap yaptırımların”, önceki gece AKP MYK’sinde görüşüldüğü belirtiliyor.
AKP MYK’sinde konuşulan ve “devlet politikası” haline getirilmesi istenen “ikinci adım yaptırımlar”ın şöyle olacağı anlaşılıyor:
- Uluslararası bütün hukuki yolların kullanılması.
- Yaptırımların geçici değil kalıcı olarak uygulanması.
- Türkiye’nin Fransa Büyükelçisinin bu defa daha uzun süre geri çekilmesi.
- Diplomatik ilişkilerin en az seviyeye indirilmesi.
- Kamu ihalelerine Fransız firmalarının kesinlikle alınmaması.
- Türkiye’nin Fransa’daki askeri ataşesinin geri çekilmesi ve Fransa’nın Ankara’daki askeri ataşesinin akreditasyonunun iptal edilmesi.
- Türk hava sahasının Fransız askeri uçaklarına kapatılması.
- Türk kara sularının Fransız askeri gemilerine kapatılması.
Peki, bu yaptırımların Fransa’ya bir zararı olabilir mi?
Belki sadece “Kamu ihalelerine Fransız firmalarının alınmaması” maddesi sanki ekonomik sonucu olacak bir yaptırım gibi görünse de burada bir yandan Fransız firmaları başka ortaklıklar altında bu ihalelere girmenin bir yolunu bulacağı gibi, Türkiye’nin imza attığı Gümrük Birliği, OECD, Tahkim gibi anlaşmalarla Türkiye’nin böyle bir yaptırımı uygulayabilmesi de çok şüphelidir. Dahası bundan, firmalar arasındaki rekabet azalacağı için Türkiye’nin de ihalelerin daha pahalı kapatılmasından zararı olacağı da ortadadır. Bunu zaten hükümet de bilmektedir. Ve “yaptırım” konusu gündeme geldiğinde, “Yaptırımlardan Renault da etkilenecek mi?” sorusuna, “Renault Fransız değil Türk firmasıdır!” diyen yetkileri de elbette bu yaptırımların bir işe yaramayacağını, pek çok Fransız firmasının Türk, Alman, İngiliz ya da başka ülkelerin renkleriyle faaliyet sürdürdüğünü ve sürdüreceğini bilmektedir.
Kaldı ki Türkiye sadece ticari alanda değil askeri alanda da “yaptırımlarını” uygulayamayacak, uygulasa bile hiçbir etkin sonuç alamayacak durumdadır.
NATO’da Fransa’yla “silah arkadaşı” olan, Libya’ya Fransa önderliğinde oluşturulan müdahalede Fransız, İtalyan bombardıman uçaklarına koruma yapan Türkiye, Sarkozy’nin bu yasayı getireceğini bilmiyor muydu? Ve şimdi Suriye’ye karşı alınan tutum Fransa’nın da tutumu değil mi?
Kürecik’e yerleştirilen NATO’nun Füze Kalkanı Sistemi’nin radarları aynı zamanda Fransa’nın da radarları değil mi?
Elbette burada, “Fransa’ya karşı daha etkin yaptırımlarla karşılık verilsin!” denmek istenmiyor. Tersine burada önemli olanın yaptırım filan değil, Türkiye’nin “Ermenilere yönelik soykırım” diye nitelenen mezalimle ilgili tavrını geleneksel ırkçı, şoven çizgiden daha insani, daha demokratik bir çizgiyle çekerek, ön koşul öne sürmeden bu katliamın trajik sonuçlarıyla yüzleşen bir tutum almasıdır.
Sorunun bir yanıyla çözümü buradan geçmektedir.
Ancak, bunun kadar önemli bir şey de sadece Ermeniler değil Kürtler başat olmak üzere tüm milliyetlerin üstündeki baskıların ortadan kaldırıldığı, halkların eşit haklar temelinde yaşayıp kardeşleştiği bir Türkiye’den geçmektedir. Ancak böyle bir yöneliş Türkiye’yi dünya kamuoyunda saygın bir yere taşıyabilir.
Aksi halde bugün Fransa, yarın ABD, bir başka gün Almanya ya da başka bir ülke ile “Ermeni soykırımı” üstünden kapışma halinde olunacaktır. Bu türden gelişmelerin işaretleri de bugün fazlasıyla vardır. Daha da önemlisi Türkiye’nin bulunduğu çizgi dünyanın ilerici demokrat kamuoyuyla, mazlum halkların kendilerini savunma çizgisiyle kapışma çizgisidir. Ve böyle bir çizgi de son gelişmelerle de açıkça görüldüğü gibi, tüm dünyada ırkçı, milliyetçi güçlerin ekmeğine yağ sürer.
Bugün AKP Hükümetinin (“Ilımlı” ya da “sert” yöntemlerle fark etmez) girdiği yolda devam etmesi çıkmaz bir yolda devam etmektir ve eninde sonunda duvara çarpacaktır.
Çünkü bugün hükümetin tutumu, Türkiye’de de bu ırkçı, şoven çevrelerin tutumuyla örtüşmektedir. Ve bu çizgiyi hayata geçirenler, halkı, yeniden yeniden ırkçılık ve şovenizm zehriyle zehirleme fırsatı bulmaktadırlar.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00