25 Ocak 2012 09:49

Yayılmacı ve çatışmacı dış politika

Yayılmacı ve çatışmacı dış politika

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yeni Osmanlıcı” Ahmet Davutoğlu, Türkiye gazetesinde yer alan açıklamasında, “çekilmek zorunda kaldığımız topraklardaki kardeşlerimizle birleşip dünyaya düzen vereceğiz” diyor. Bu açıklaması, Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” (!) stratejisinin ruhuna da, onu  Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturtan stratejiye de  oldukça uygun. “Dünyaya yön verme”, “dünya düzenini çekip çevirme” iddiasının literatür karşılığının koskoca harflerle emperyalist olduğu biliniyor. Bu iddiayı 1870’lerden sonra, dünyanın kapitalist tekeller tarafından paylaşılması politikalarına bağlı olarak sürdüren güçlerin başında Amerika Birleşik Devletleri ile Batı Avrupa’nın İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya; Güneydoğu Asya’da Japonya-yakın dönemde Çin de eklendi- geliyorlar. “Dünyaya düzen verme” stratejilerinin dünyaya; dünya halklarına çok büyük bedellere mal olduğu; bu iddiadaki güçler tarafından pazarlara, topraklara ve hammadde kaynaklarına sahip olmak üzere çıkarılan iki büyük dünya savaşıyla bölgesel çaptaki çok sayıda savaşın ve yine büyük güçler tarafından gerçekleştirilen işgallerle yüz milyonun üzerinde insanın katledilmesi ve ülkelerin yakılıp yıkılmasına yol açtığı, tarihi gerçekler arasında yer alıyor. Irak ve Afganistan’daki işgal ve yıkımların kaynağında da, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin “düzen kurma”; “özgürlük ve demokrasi getirme” gerekçeli yağma politikasının yer aldığı artık gizlenemiyor. Osmanlı İmparatorluğu ve onun “mirası üzerine kurulan” Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünya ve bölge politikalarında “esamisi okunabilecek” kadar, biti kanlandığı’ her dönemde, bir biçimde rol oynayagelmiştir. Osmanlı’nın çöküş döneminde ve sözüm ona çöküşü de önlemek üzere, dünyanın en güçlü emperyalist devletleriyle, dönemsel gelişmelere bağlanan ve çıkarların yön verdiği “ittifak”lar yapılarak bölgeye ve dünyaya düzen verme(!)ye soyunanlar, Alman emperyalistleriyle birlikte, ülkelerini ve halkları yıkıma uğrattılar.
Türkiye, özellikle NATO’ya üye olduğu 1952 yılından beri ABD’nin-onunla birlikte Batı Avrupa’nın en güçlü emperyalistlerinin-yedeğinde; emperyalizmin taşeronu olarak “dünyaya düzen verme” stratejilerine uygun bir rol üstlenmiş durumda. Bu rolün temel özelliği Amerika Birleşik Devletleri’nin sömürgeci emperyalist çıkarları tarafından belirlenmiş olmasıdır. Sosyalizme karşı emperyalist-gerici “yeşil kuşak” çevirmesinin aktörü olarak da, 1980’ler sonrasında izlediği ve Rusya’nın “haddini bil!” notasıyla çeki düzen vererek geri adım atmak zorunda kaldığı andan itibaren soyunduğu “Adriyatikten Çin Seddine Büyük Türk Dünyası” emperyal emelli politikanın seslendiricisi olarak da, ve şimdilerde “stratejik derinlik“li karanlık politikaların sözüm ona yeni Osmanlıcı -padişah özentili takipçisi olarak da oynadığı ve üstlendiği rol, Amerikancı-NATO’cu emperyalist stratejilerin piyonluğuna uygun roldür.
Bakan Davutoğlu’nun ikide bir yineleyerek övünç vesilesine dönüştürmeye çalıştığı Türkiye’nin bu rolünün, “dünyaya düzen verme” gibi, ‚boyunu aşan‘ vehimlerle dolu olması bir yana; “birleşileceği” söylenen “eski topraklardaki kardeşler”le çok önemli ve üstü örtülemez problemlere; dahası olası çatışmalara açık olması ise önemli diğer özelliğidir. Ne “Türki Cumhuriyetler” olarak tarif edilen ülkelerle, ne Suriye, İran, Irak ve Mısır gibi Ortadoğu’nun en önemli ülkeleriyle ne de “Osmanlı’nın terk etmek zorunda kaldığı eski toprağı” Cezayir, Libya, Tunus gibi ülkelerin yönetimleriyle gösterildiği gibi bir “düzen verme”yi kabullenme ilişkisi yoktur.
Yoktur, zira Davutoğlu ve Erdoğan tarafından dile getirilen “derinlikli strateji”, ileri sürüldüğü üzere “sıfır sorun”lu bir strateji olmayıp, sorun dayatıcı, gerginlik ve çatışma doğurucu, emperyalist iş birlikçisi ve kendisi de emperyal emelleri olan bir strateji ve politikadır. Böyle olduğu hem “stratejik derinlik” stratejisiyle hem de ABD’nin bölge ve uluslararası stratejisi kapsamında Türkiye’ye ve AKP hükümetine biçilen rol ile tanımlı ve belirgindir. AKP’nin politikası , Davutoğlu’nun açıklıkla dile getirdiği üzere yayılmacı, müdahaleci ve saldırgandır. “Jeopolitik konum artık; sınırları müdafaa dürtüsünün yönlendirdiği bir statükoyu muhafaza stratejisinin aracı olarak görülmemelidir. Aksine, bu jeopolitik konum kademeli bir şekilde dünyaya açılmanın ve bölgesel etkinliği küresel etkinliğe dönüştürmenin bir aracı olarak görülmelidir. Sınırlara dayalı yerel etkinlikten kıtasal ve küresel etkinliğe yönelmenin öncelikli şartı, jeopolitiğin, uluslararası ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir çerçeve içinde kullanılmasına bağlıdır” diyen Davutoğlu’nun, “komşularla sıfır sorun”dan söz ettiğinde de dile getirdiği ve AKP hükümetinin uyguladığı bu aynı politika idi. Farklılık güncel gelişmelere uygun farklı biçimlerdi.
Türkiye dış politikasının bu özelliği, Türkiye’nin Yunanistan, Ermenistan, Suriye, İran ve Irak, Rusya gibi komşularıyla varolagelen sorunlu ilişkileri ve Kürt sorunu gibi, iç ve dış politikasının bölgesel ve günümüzde artık dünya ölçeğindeki en önemli sorunlarından biriyle iç içe-yüz yüze bir ülke olmasıyla dolaysız bağlıdır. Bir ulusu ezen ve bunu hakimiyet politikalarının temel “hüküm”lerinden biri sayan bir devlet ve hükümetlerinin “yurtta barış, cihanda barış”çı olması olanaklı değildir. AKP yönetimindeki Türkiye ise, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Ege ve Kıbrıs’ta izlediği politikalarıyla, kendinden önceki tüm hükümetlerden daha fazla çatışmacı ve yayılmacıdır. İslam ve Türki kardeşliği üzerine söylevlerinin ise, bu sertlik ve saldırganlık politikalarını örtmeye yönelik ikiyüzlülükten başka bir özelliği bulunmamaktadır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa