AKP yeni mi iktidara geldi?
Fotoğraf: Envato
Bu başlığı gören Evrensel’in düzenli okurları belki, “Yine mi aynı başlık?” diye sitem edeceklerdir.
Çünkü son yıllarda bu içerikte başlıklar bu köşede kaç kez atılmıştır, hatırlamak bile güç. Ama böyle bir başlığın burada en az üç-beş kez atıldığını söyleyebiliriz. Çünkü ne zaman Başbakanın “Kürt açılımı”, “Alevi açılımı”, “aydın açılımı”, “Dersim açılımı” toplantılarında yaptığı konuşmaları yazan zat yazsa, aynı dramatik içerikli, aynı soruları parlak lafa indirgemiş, tarih bilincinden ve gerçeklerden uzak tarz kendisini gösteriyor.
Başbakan Erdoğan önceki gün, partisinin yaptığı grup toplantısında, yine aynı tutumla konuştu. Fransa’ya attı tuttu; Marmaray projesi ile ilgili “detaylı bilgiler” aktardı; Musa Anter’in oğlu Anter Anter’in kendisine mektup yazdığını, ona izin verilip babasının mezarını ziyaretinin sağlandığını, dramatik bir ses tonuyla anlatan Başbakan, bu en insani işi, sanki çok önemli bir demokrasi atılımı, görülmemiş bir özgürlük adımı gibi anlattı.
Ve başbakan başka bir dünyadan, başka bir ülkenin başbakanı gibi konuşmaya başladı. Efendim Musa Anter, Ahmet Kaya eski statüko tarafından büyük zulüm görmüş, bugün olsa baş üstünde tutulurlarmış! (*)
Hrant Dink’in katli davası sanki başka bir hükümet döneminde skandal bir kararla sonuçlanmış da yeni AKP Hükümeti bu oyunu bozup, adaletin yerine gelmesini sağlayacakmış!
Ya da; Uludere katliamı başka bir ülkede, başka bir hükümetin egemen olduğu bir yerde yapılmış da bu katliamın acılarını hafifletmek isteyen AKP Hükümeti, katliamın kurbanlarına para yardımı yapıyormuş gibi konuşuyor Başbakan. Üstelik de “Şu fasıldan şu kadar, bu fondan bu kadar” gibi karşısındakileri ezen bir üslupla!
Ve Başbakan sanki bu davalar Türkiye’de görülmüyormuş gibi, “Bu davaların Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacağı” sözünü verdi.
Başbakan ve konuşmasının yazarı, bunları yazıp söylerken akıllarına “Yahu bu hükümet 10 yıldır iktidarda!” diye düşünce gelmiş olmalı ki, Başbakan “statüko” ile ilgili yeni bir “eşik” getirdi: 12 Eylül 2010 referandumu!
Başbakan 12 Eylül referandumu öncesini “eski statüko” dönemi, sonrasını ise “yeni statüko” dönemi ilan ederek, ”Biz, 12 Eylül 2010’dan beri iktidarız; ondan öncesine karışmayız!” demeye getirdi.
Peki, bu referandumdaki anayasa değişikliğine dayanarak yapılan, Başbakanın “yeni statüko” dediği HSYK ve Anayasa Mahkemesinden başlayarak yapılan düzenlemeler sonrasındaki “yargıda durum nedir” dersek; bu da çok açıktır!
Binlerce siyasi tutuklu; tutuklama kampanyalarına eşlik eden ana dilde savunma hakkı dahil hiçbir hak-hukukun söz konusu olamadığı yargılamalar, gazetecilerin ve avukatların toplu olarak tutuklanması, skandal iddianameler ve mahkeme kararları, siyasetin özel yetkili savcılar ve mahkemeler tarafından yönlendirilmesi, Başbakan Erdoğan’ın yeni statükosunun Türkiye’sinde görülen en belirgin özelliklerdir!
Önümüzdeki günlerde büyüyeceği açıkça görülen ve Erdoğan yargısı için önemli soruya gelince; Diyarbakır’da, Şırnak’ta Güçlükonak’ta topraktan fışkıran cesetlerle ilgili ne yapılacağıdır?
Ancak bu soru sadece soru da değildir. Tersine bugüne kadar AKP Hükümeti, lafta faili meçhullerden, kayıplardan çok söz etmiş ama Mecliste bu konuda BDP ve CHP’nin verdiği önergeleri reddederek, kayıp yakınlarının başvurularını umursamayarak, kazı yapmak için yapılan girişimleri umursamamıştır. Örneğin Güçlükonak’taki cesetler için 2002’den beri aileler ve avukatların sayısız başvurularına karşın ne idare (emniyet ve jandarma) ne de Adalet Bakanlığı ve savcılıklar bu başvuruları önemsemiştir. Dahası kimi itirafçıların gösterdiği kazılarda bulunan kemiklerin gerektiği gibi incelenip bir sonuca varılmadığı da bilinmektedir. Çünkü bu cesetleri oraya gömen güçler sadece eski statükonun değil yeni statükonun da unsurlarıdır ve AKP’nin sistemle, onun günahlarıyla hesaplaşması beklenemez. Osmanlı dönemindeki katliamlarla bile hesaplaşamayan bir AKP Hükümetinin yakın geçmişin katliamlarıyla da gerçek bir hesaplaşmaya girmesini beklemek elbette ki aşırı bir iyimserliktir.
(*) Musa Anter’i Ahmet Kaya’yı tanıyan herkes bilir ki, eğer onlar bugün yaşalardı; Türkiye’de yaşasalardı, büyük bir olasılıkla KCK davasının “silahlı terör örgütü üyesi ya da onlara “yardım etmekten” tutuklu olacaklardı. Anter Anter de babasını cezaevinde ziyaret etmek için izin isteyecekti. İzin verilir miydi Anter Anter’e? Hiç sanmıyoruz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00