Prim vatandaşlığı!
Fotoğraf: Envato
Son günlerde AKP Hükümeti’nin “Sağlıkta dönüşüm” programı, Genel Sağlık Sigortası eksenli olarak tartışılmaya başlandı. Böylece, “Bebekler, daha anasından doğduğu gün sigortalı olacak”, “Herkes sağlık sigortası kapsamına girecek” propagandasıyla başlatılan “sağlıkta dönüşüm”le amaçlananlar gerçek yönleriyle görülmeye başlandı.
Böylece; “Daha doğduğu andan itibaren bebeklerin bile sigortalı olması”nın, “Daha doğdukları andan itibaren bile bebeklerin, (bebekler adına ailelerinin elbette) prim ödemek zorunda kalacakları”, “Herkesin,( en azından aylık 279 TL’den fazla geliri olan herkesin) sağlık hakkından yararlanmak için prim ödemek zorunda olacağı” nihayet anlaşılmaya başlandı. Ve bu gerçekler vatandaşa; “Eğer prim ödemek için gelir tespiti yatırmazsanız ayda 211 TL prim borçlandırılması yapılacağı ve bu borcu ödemeden de sağlık hizmetlerinden yararlanılmayacağı” biçiminde şantaja varan bir tehditle dayatıldı.
Bir haftadan fazla bir zamandan beri, sayıları milyonlarla ifade edilen (en azından 9.5 milyon yeşil kartlı) ülkenin en yoksul insanları, SGK binaları, kaymakamlık binaları gibi belirlenmiş devlet kumlarının önünde sabahın köründen akşamın karanlığına kadar kar, yağmur, soğuk demeden kuyruktalar! Ve bu kuyruktaki kişiler, ellerine tutuşturulan, deli saçması, yoksul insanları aptal yerine koyan soruların olduğu “formları” doldurarak, prim borçlanmasından kurtulmak istiyorlar.
Bu kuyruklardaki milyonlar şimdi anlıyorlar ki, yaldızlı nutuklar arkasına saklanan “sağlıkta dönüşüm programı” aslında herkesin para ödeyerek sağlık hizmetinden yararlanmasını amaçlayan ve bunu da “yasal zorunluluk” haline getiren bir programdır.
Bir kişi, sadece kuru ekmek yiyerek bile bugünün koşullarında 279 TL ile geçinemeyeceğine göre, “gelir tespiti”nden hemen herkesin 279 TL’nin üstünde bir kazanca sahip gösterileceği apaçıktır. Ve bir vatandaşın böyle bir gelire sahip olduğu tespit edildiği ve onun da her ay 34 TL sağlık sigortası primi ödemesi gerektiğinin saptandığını var sayalım.
Bu kişi elbette bu prim ödeyemeyecektir (Pek çok ve daha fazla gelirli kişi de bu primleri ödeyemez durum düşecektir).
Bir yıl sonra hastaneye giden bu vatandaş, bu birikmiş primleri faiziyle birlikte ödemeden hekimler o kişiye bakmayacak; eczaneler parasını ödemeden ilaç vermeyecektir!
Ne olacaktır böyle bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kişinin durumu?
Bu sorunun olumlu bir yanıtı yoktur! Ama, önümüzdeki aydan başlayarak bu sorunun büyüyeceği apaçık olduğu gibi, pek çok kişinin hastane kapılarında sürüneceği ya da öleceği en az o kadar apaçıktır!
Elbette bu daha, “sağlığın paralı hale getirilmesi” demek olan hükümet programında işin başıdır. Bir adım sonrasında ise; “Hastane Birlikleri”nin oluşturulması ve “herkesin parası kadar sağlık alacağı bir hastane düzeni”nin oluşturulması vardır. Ve bu düzenleme kaçınılmaz olarak herkesin “Genel Sağlık Sigortası kapsamında standart bir paket”ten yararlandığı ama standart paketin dışında kalan hastalıklar için “ek sigorta” yaptırmak zorunda kalacağı bir “sağlık hizmeti” aşamasına geçilecektir. Bütün hazırlıklar böyle bir sağlık düzeni içindir.
Peki böyle bir sisteme karşı, “Yeşil kart sürsün”, “”primler düşürülsün”, “en yoksullara muafiyet” gibi kimi “düzeltme” talepleriyle “sağlık hakkı” sorunu çözülebilir mi?
Elbette hayır!
Sağlık gibi herkes için hayat memat meselesi olan bir sorunda “Prim ödeyene bakarım yoksa bakamam” demenin milyonlarca yoksulun bulunduğu bir ülkede, belki kapitalist sömürü düzenine inananlar için bir mantığı vardır ama ne ahlaki ne de vicdani bir tarafı yoktur. Dolayısıyla sağlık sigortası sistemi, vatandaşın az ya da çok pirim ödeyerek zaten, artık bu çağda doğuştan olması gereken “parasız, kaliteli hizmet” olarak verilmesi gereken sağlık hakkının alınır satılır bir mal haline getirilmesidir.
Bu, prim ödeyenlerin vatandaş sayıldığı, ödeyemeyenin de yok sayıldığı bir düzendir.
Bu yüzden sorunu çözümü; her vatandaşın, sigorta ya da benzer şartları koşulmadan her insanın parasız sağlık hizmetinden yararlandığı bir sağlık düzenidir. Böyle bir sağlık düzeninde masraflar da genel bütçeden karşılanmalıdır. Böylece sağlık bir kâr ve rant alanı olmaktan çıkarılıp; insana hizmet verilen bir düzen haline gelebilir. Bu sağlık siteminin insana hizmet sunabileceği tek biçimdir. Aksi sağlığın parayla alınıp satılmasıdır!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00