27 Ocak 2012 09:18

Darbe rantiyerlerinin oya tahvil gözyaşları

Darbe rantiyerlerinin oya tahvil gözyaşları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

27 Mayıs 1960 ila 27 Nisan 2007 arasında yaşanan askeri darbeler ve kurumsal ya da ferdi (!) muhtıralar, desteğini ABD’den alarak gerçekleşen ve sonuncusu dışında sivil otoritenin lağvedilmesini beraberinde getiren hamlelerdir. Destek bulamadığında ise yok hükmünde sayılmaktadır.
Bunların hiçbiri kimi asker-sivil çevrelerin gerekçelendirmeye çalıştığı gibi köpek-bebek davası, tahkikat komisyonları, sağ-sol çatışması, irticaya davet ve ‘sözde değil, özde vs.’ gibi yapay gerekçelere dayanan müdahaleler değildir. Aksine, iktisadi temelli olup, soğuk savaş koşullarında ve Türkiye’nin jeopolitik/jeostratejik önemi çerçevesinde gerçekleşmiş ve desteklenmiştir. Askeri müdahalelerin esasına yani iktisadi temelli olması açıklamalarına uzun uzadıya girecek değilim. Böylesi bir girişim uzunca bir dosya hatta kitap olacak içeriktedir. Ancak, en azından yol ve yön gösterici olması açısından birer cümleyle de olsa belirtilmesi yararlı olacaktır.
ABD, II. Savaş sonrasında hegemonik devlet olarak boy göstermeye başlamıştır. Buna binaen, dünya pazarlarına hakim olmanın yanı sıra 1950’li yıllardan itibaren Türkiye özelinde ülkede egemenliğin sanayi burjuvazisine geçmesi arzusundadır. Bu nedenle, iktisat politikaları uygulamalarının bu hedefe kilitlenmesini istemiştir. Demokrat Partinin seçmen tabanı nedeniyle buna direnişinin ilk askeri darbeyi beraberinde getirdiği, darbe sonrası Türkiye ekonomisine ilişkin gelişmeler temelinde gözlemlenebilir.
Ancak, yüzyıllardır ekonomide hakim tarımsal yapının bir darbeyle yıkılamayacak olması da bir gerçektir. Sanayi ve banka sermayesinin temsilcisi olan Adalet Partisi 1965 seçimlerinde iktidara gelmişse de, iktidarını tarım kesiminin desteğiyle sağlamıştır. Açıkçası, tarım kesiminin AP aracılığıyla temsilcilerini Meclise sokması, kendi çıkarları çerçevesinde sanayi burjuvazisinin potansiyel kazançlarına ortak olma biçiminde ülke yönetimindeki konumunu korumasını sağlamıştır. Egemenliğin sanayi burjuvazisinin emrine verilmek istenmesi açısından bu kabul edilebilir bir gelişme değildir ve 12 Mart 1971 muhtırası yaşanmıştır.
Muhtırayla tarım kesiminin önü bir daha geri dönülmez biçimde kesilmiş olsa da, bu sefer de işçi sınıfı hareketlerinin giderek güçlenmesi, sanayi burjuvazisinin artı değere el koymasına ve mevcut kâr oranlarının sürdürülmesine ilişkin tehditleri gündeme oturmuştur. Bu süreç, Türkiye ekonomisinde kriz konjonktürü olarak bilinen 1977-1979 yılları arasında doruğa ulaşmıştır. 12 Eylül 1980 darbesi ise bu gidişatı durdurmaya yöneliktir ve iktisat politikaları uygulamalarıyla hedefine ulaşmıştır.
1988 yılından itibaren ülke ekonomisinde yeniden iktisadi kriz eğilimleri ortaya çıkmış ve 1994 yılında kriz patlak vermiştir. Bu krizin aşılmasında özellikle de 1990’lı yılların başlarından itibaren dini motiflerin gündeme getirilerek ekonominin kriz ortamına sürüklenmeden sürdürülebilmesi hedeflenmiş ve bu hedef 1994 iktisadi krizinin aşılmasında önemli bir mihenk taşı olmuştur. Ancak, ülke ekonomisinde yeşil sermayenin hakimiyetinin giderek artması, Batı emperyalizminin güdümünde olan komprador burjuvazinin çıkarlarıyla çelişmiş ve 28 Şubat 1997 post-modern darbesi gerçekleşmiştir.
11 Eylül 2001 tarihinin dünya açısından bir dönüm noktası olduğunu ve ABD’nin uzun vadeli amaçları çerçevesinde politika değişikliğine gittiğini biliyoruz. Bu nedenle, AKP’nin iktidara taşınması ve Arap Baharı’nın Türkiye’den başlatılması tesadüfi değildir. 27 Nisan 2007 ferdi muhtıra verme girişiminin de ilgili tarihte AKP’nin oy kaybı eğiliminde olduğunun ifade edildiği bir döneme denk gelmesi pek de şaşılacak bir gelişme olarak değerlendirilmemektedir.
Dönüp şöyle bir geriye bakıldığında, darbelerin getirdiklerinden hiç de mağdur olmayan, tersine özellikle de 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yaşananlardan nemalanan rantiyerlerin şu anda hükümet olanların hocalarının ve dolayısıyla da, bizatihi hükümet olanların kendilerinin ve ekiplerinin olduğuna tanıklık etmek gerekir.
Ne hikmettir ki, AKP tarafından 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbeleriyle hemhal olunduğu halde, 27 Nisan 2007 ferdi askeri muhtırası bir türlü ele alınmamakta yani TEĞET geçilmektedir. 1980 darbesinin değişik alanlardaki uygulamalarını yerine getirenlerin bir kısmı AKP’de yer almasına rağmen fatura sadece biri dönemde başbakanlık da yapmış üç generale çıkarılmaktadır.
Selam ola.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa