En zenginler için bir kez daha toplandı!

Davos Forumu, Türkiye’de ekonomiyle özel olarak ilgilenmeyenlerin çoğu için, Başbakan Erdoğan’ın, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e “One minute” diye itiraz etmesi ve “Bir daha da gelmem bu Davos’a” demesiyle ünlendi.
Başbakan Erdoğan, Eski Başbakan Turgut Özal tarafından, neoliberal politikaların “kutsal mekanı” ilan edilen Davos’a, bir daha gitmedi ama Başbakanın Ali Babacan gibi en yakın adamları Davos’a gitmeye, orada alınan kararlardan, öğütlerden feyz almaya devam ettiler. Şu günlerde de Davos’talar! Ve Davos’a katılan her kişinin 40 bin dolar gibi bir “katılım masrafı” yaptığı dikkate alındığında bu forumun kimin forumu olduğu daha iyi anlaşılır.
Ama onu izleyenler ister ekonomiye ilgisiyle, isterse öylesine, “Bu küçük İsviçre kasabasına bütün dünyanın en zenginleri niye akın ediyor?​” diye izlesin. Davos’un, dünya kapitalizminin en önemli sözcülerinin buluştuğu ve sistemin sorunlarına çareler arandığı bir forum” olduğu konusunda herkes hemfikirdir.
Bir başka söyleyişle bu forum, dünyanın en zenginlerinin forumu! Ve başlıca dikkat konusu da; sistemin devamı için alınacak önlemlerdir.
Başka bir söyleyişle, bugüne kadar bu forumda tartışmanın merkezinde en zenginlerin egemenliğinin sürdürmesi için alınacak önlemler olmuştur. Ama bu önlemlerin öteki yüzündekilerin sorunları da tartışılıyormuş gibi, bu forumda, “yoksulluk”, “açlık”, “zengin yoksul uçurumun azaltılması” gibi konuların da olduğuna hep dikkat çekilir ve en zenginlerin yoksullar için duygusal konuşmalarını da görürüz gazetelerde.
Gündem, yoksullar ve açlar üzerine konuşmaya gelince, yapılan konuşmalar tam da “timsahı gözyaşları” haline gelir. Ama burada da laf dönüp dolaşıp, yoksulluğun, açlığın çözümünün, zenginden alınıp yoksula verilmesiyle değil, “zenginliğin büyütülmesi”, zenginlerin daha zengin olmasıyla yoksulluğun azalacağına, bu yüzden de zenginlerin zenginleşmeye devam etmesinin önemine dikkat çekilir. Böylece de tartışma tatlıya bağlanmış olur.
2008 Krizi’nden beri, Davos Forumu dördüncü kez toplandı. Bütün önceki toplantılarda olduğu gibi, 2012 Davos Forumu’nda da tüm öneriler, “Neoliberal politikalara devam!” biçimindedir. Ve bundan da anlaşılmaktadır ki; önümüzdeki yıllarda hükümetler ve büyük sermaye güçleri, zenginlerin daha zengin olduğu, yoksulların daha yoksullaştığı bir dünya için kararlılıklarını sürdürecekler.
Davos’la birlikte Brezilya’da bir “alternatif Davos Forumu” toplandı. Ve burada da dünyanın yoksullarının çıkarlarını öne çıkaran, “daha halkçı bir ekonomi” ile ilgili politikalar tartışılıyor. Ve elbette Davos’un uzun zamandır olmazsa olmazı protestocular var. Onlar da Davos’a katılan zenginleri ve onların uşağı uzmanlarının, hükümet temsilcilerini protesto ediyorlar.
Aslında ne Brezilya’daki “alternatif Davos” ne de Davos protestoları yeni değil. Belki yıllara göre değişen sadece katılımın kalabalık ya da az kalabalık olması.
Ama Davos’taki politikaların asıl hedefi olan işçi sınıfı ve emekçiler ile onların örgütlerinin Davos’ta olup bitenlerle ilgilendiği yok. Sanki orada konuşulan politikalar, alınan kararlar Mars’ta uygulanacak ve bunlardan Marslılar etkilenecek!
Davos’un başarılı olmasının da bütün o “protestolara”, “alternatif”lere karşın sürebilmesinin nedeni de bu.
Sendikalar, emek örgütleri, ülkelerin ilerici demokrat güçleri, Davos şahsında yansıyan politikalara karşı bir mücadele stratejisi etrafında birleşmeden, bu protestolar ve alternatifler bu stratejinin bir parçası olarak biçimlenmeden, sadece Davos günlerini kapsayan lokal biçimdeki protestolar, ne yazık ki; “Davos’un bir rengi”, “Sistemin kendi içindeki muhalefeti” olmaktan kurtulamamaktadır.
Her ciddi sorunda olduğu gibi Davos’un temsil ettiği dünyaya karşı gerçek bir mücadele söz konusu olduğunda da doğrudan işçi sınıfının, halkların, onların gerçek örgütlerinin sahneye çıkması zorunluluğu gündeme gelmektedir. Bu elbette kolay bir şey değildir. Ama bu gerçek bilinmeden de bir ucundan başlanamamaktadır.
Herhalde 2012 Davosu ve gündemi bu mücadelenin ertelenemezliğini en çok hatırlatan forum olarak gerçekleşmektedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et