Bu ülkenin başka örneği yok
Şöyle bir dünya ülkelerine göz atın, gerçekten, birçok konuda ülkemize benzeyen bir başka ülke göremezsiniz. Biz, dünya ülkeleri içinde ayrı bir yere sahibiz.
Ufak tefek benzerlikler olabilir, ama çoğunlukla hepsinden ayrıyız, hepsinin dışındayız. O küçük benzerliklere bakarsak, aklıma hemen iki tanesi geliyor. Örneğin Talibanlarla olan tek benzerliğimiz: Onlar Buda heykellerini yıkmışlardı, biz ise Barış Heykeli’ni. Ikisinde de düşünce aynıydı: “Urun şu ucubenin kellesini...” Bir başka konu da “Çakma”yla ilgili. Bizler, övünmek gibi olmasın ama “Çakma”lıkta zirveye bayrağımızı dikmiş durumdayız. Örneğin “Çakma Peygamber” bile yarattık. Anımsarsınız sanırım, bir seçim öncesi, propaganda için o kente gelecek olan büyük bir parti başkanımızı karşılamak için heryeri bayraklarla, flamalarla ve dövizlerle süslemişlerdi. Bir dövizde aynen şunlar yazılıydı. “2. Peygamberimiz, hoşgeldiniz....” Var mı daha ötesi, biz Peygamber’in “Çakma”sını bile yaparız. Gariban Çinliler de bu konuda herhalde bizi örnek almış olacaklar ki, yumurtanın “Çakma”sını yapmışlar. Yumurta öyle aman aman bir şey değil, biz onlara inat mazotun bile “Çakma”sını yaptık, hatta “Çakma” rafineri bile kurduk...
Neyse... günlük gazetelerimizi biraz dikkatlice izleyen her yurttaş öylesine “Bu ülkenin başka bir örneği yok” sözünün ne denli doğru olduğunu gösteren haberlerle karşılaşır ki.
Üzerinde uzun uzun düşünmemi sağlayan ve sonunda neşeli sonuçlara vardığım yeni çıkan bir yasa, buna bir örnek. Türk Tücaret Kanunu, madde 39/2’nin son bölümünde şunlar yazılı:
“...Tacirin işletmesiyle ilgili olarak kullandığı her türlü kağıtta:
-Sicil numarası,
-Ticaret ünvanı,
-İşletmesinin merkezi
-Sermaye şirketi ise taahhüt edilen sermaye,
-Ödenen sermaye,
-İnternet sitesinin adresi ve numarası,
-Yönetim kurulu başkan ve üyelerinin,
-Müdür ve yöneticilerinin adları ve soyadları gösterilecek.” (Sözcü, 22.1.2012)
Gazete, örneğin yazar kasa fişinde, otobüs ya da sinema biletinde, hatta kağıt peçetede bu bilgilerin nasıl yazılacağını ve ne işe yarayacağını soruyor.
Bu maddeyi okuyunca aklıma başka şeyler geldi. Örneğin, ünlü bir politikacımız, Meclisten ayrıldıktan sonra, diyelimki, şöyle dört dörtlük, lüks bir lokanta açtı, Boğaz’da ya da Bodrum’da, Marmaris’te, denizin hemen kıyısında. Hatta bir şirket kurdu, ona da karısını, kızını, oğlunu ortak etti. Eder, hakkı. Buraya kadar herşey normal...
Yalnıııız, lüks bir lokanta olduğu için, doğal olarak tuvaleti de bulunacak. Pekiii, o tuvalette kullanılan kağıtların üzerinde yasaya uygun olarak yazılacak olan isimler ilerde yeni “Tuvalet Edebiyatı”nı gündeme getirmeyecek mi?
Ülkemizi benzeri olmayan bir ülke durumuna getiren öylesine olaylar oluyor ki...
Örneğin yargı alanında... Hrant Dink davasında 19 sanık yargılanıyordu. Mahkeme kararını verdi, ama sadece 18 sanık hakkında. 19.yu unutmuşlardı.
Bir başka yargı olayı: Şırnak’ta Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun seçim kutlamalarında polis saldırısı sonucu fenalaşarak yaşamını yitiren 57 yaşındaki Hatice İdin hakkında 14 Şubat 2006’da katıldığı yürüyüş nedeniyle dava açıldı. (Evrensel, 16.1.2012) 6 ay önce ölen kadını duruşmaya çağırıyorlar.
Bu ülkenin başka bir örneğinin olmadığı yargı alanında çoklukla görülüyor. İşte bir örnek daha: Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, bir soruşturma dolayısiyle, Gazeteci-Yazar Evrim Alataş’ı ifade vermesi için çağırır. Ama Evrim Alataş 2010 yılında kanserden ölmüştür.
Devlet, ölüleri bile ifadeye çağırır, ama TRT’nin bulduğu, hatta program yaptığı Tuncay Güney’i 3 yıldır bulamaz.
Yalnız Tuncay Güney’i mi bulamıyor Devlet? Yooo, 2007’de İsviçre’den getirilip Başbakanlık Yatırım Ajansı’nın başına geçirilen ve sonra istifa eden Alparslan Korkmaz’ın bir konuda savunmasını almak ister, Sayıştay. Ama bulamaz. Devlet, Resmi Gazeteye ilan verir...
Vallaha bu ülkenin başka örneği yok, dünya üzerinde. Uludere’de 34 kişinin yaşamını yitirdiği katliamın olay yeri keşfini, savcılar, helikopterle yapmış. Bundan yıllar önce, 1.Boğaz Köprüsü’nün altının nasıl kontrol edildiği geldi aklıma. Sandal içinde, bir elde dürbün, bir elde el lambasıyla kontrol. Biri gökyüzünden, biri su üstünden keşiflerini yapıyor. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Türkiye’de yargı sorunu var,” demekte haklı değil mi?
Bülent Falakaoğlu’dan bir haber: “Suç aleti: Yıldızlı bere, ‘Kod’ isim: Dede adı / Yıldızlı bere takmak, kızının fotoğrafını taşımak, fular sarmak... ‘Örgüt‘ için yeterli!” Başlık böyle. Ve haberden bir bölüm: “..Malatya’da görülen bir dava 12 Eylül yargılamalarını aratmayacak cinsten. Özel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada 6 üniversite öğrencisi, panele katılmak, 1 Mayısta sergi açmak, bildiri dağıtmak, 8 Marta katılmak, yıldızlı bere takmak, mezar ziyaretine gitmek gibi suçlardan yargılanacaklar... Öğrenciler bu suçlardan dolayı 3 Haziran 2011 tarihinden bu yana tutuklu...” (Evrensel, 16.1.2012) Ne diyeyim, Cemil Çiçek haklı...
Yargı böyle de, diğer konular farklı mı? İşte Genel Sağlık Sigortası kapsamında sosyal güvencesi olmayanları tesbit etmek için yapılan bir araştırmada sorulan soru şöyle: “Yemek pişirirken tüpgaz mı, yoksa tezek mi kullanıyorsunuz?”
AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yardımcısı olan Bülent Arınç’ın bir sözünü başlık yapmış gazete. Şöyle: “Zulmeden cazasını bulsun.” (Cumhuriyet, 24.11.2011) Bunu ben de yürekten istiyorum, zalimler cazalarını bulsunlar, önce bu dünyada, sonra da, varsa eğer, öteki dünyada...
Evrensel'i Takip Et