Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
30 Ocak 2012
Reklamları Kapat
DİĞER YAZILARI

Uzun süredir Türkiye ekonomisinin kırılganlıkları ve muhtemel krizin ayak sesleri üzerinde duruyoruz. Bizlerin yaptığı değerlendirmeler en iyi ifadeyle “karamsar” bulunuyor genellikle. Öyle ya, Ekonomi Bakanının “taş gibi” dediği ekonomiye laf etmek de nesi?  
Bu sefer değerlendirme “bir kısım yazılı medya”dan değil, doğrudan “akıl hocası”ndan geldi.
Geçtiğimiz cuma günü IMF 4. madde kapsamında Türkiye raporunu yayımladı. 117 sayfalık rapor, Türkiye’nin krizinin ayrıntılı habercisi niteliğinde. Rapor, göreli hızlı büyüme dönemlerinin aynı zamanda ekonomideki kırılganlıkları nasıl artırdığını, cari açığın nasıl engellenemez biçimde tırmandığını, Merkez Bankası tarafından uygulanan “deneysel” para politikalarının nasıl enflasyonu artırıp riskleri çoğalttığını anlatıyor.
IMF raporunda, hızlı büyümenin de sonuna gelindiğini ve 2012 itibariyle yüzde 2’lik büyüme beklendiğini ifade ediyor. 290 milyar dolar olan dış borcun 2016 yılına gelindiğinde katlanarak 543 milyar dolara çıkacağını öngören IMF, dış ticaret açığının da önümüzdeki yıllarda hızlanarak artacağını öngörüyor.
IMF bunları söylüyor ama çözüm önerisi daha dikkat çekici!
“Yumuşak iniş” için yüksek faiz politikası öneriyor. Öte yandan yüksek işsizlik için de “esnek iş gücü piyasası” önerisinde bulunuyor.
Bir buçuk yıl önce önerdiği ekonomi politikasını uygulamayan Türkiye’yi eleştiren IMF, çözümü yine kendi “acı” reçetelerinde görüyor. Yüksek faiz ve “esnek iş gücü piyasası”nın ne anlama geldiğini iyi biliyoruz!
Her ne kadar ekonomi bakanlarından ekonominin durumuna ve uygulattıkları ekonomi politikalarının başarısızlığına dair bir açıklama gelmediyse de rapor biraz da malumun ilanı olduğu için üzerine konuşulacak fazla bir şey yok. Şimdi esas olan, ortaya çıkan/çıkartılan krizin nasıl “aşılacağı”dır.
İki yol var: Ya ekonomi yönetimi istifa edecek ve kamu kaynakları halkın ihtiyacı doğrultusunda iş ve yaşam koşullarını olanaklı kılacak biçimde dağıtılacak; ya da “bakın kriz var” denilip sosyal haklar tırpanlanacak, dolaylı vergiler artırılarak zarar tüketicilere yüklenecek, iş gücü piyasası daha ağır koşullarda ve daha düşük ücretlerle çalışılabilir hale getirilecek, kamu kaynakları sermaye gruplarının teşviki ve palazlanması için seferber edilecek!
İşte bu iki yoldan hangisinin seçileceği, en nihayetinde Türkiye’nin 3-4 yıl sonra yeniden bir birikim sorunuyla karşı karşıya kalıp Yunanistan’ın durumuna mı düşeceğini; yoksa kendi ayakları üzerinde durmaya mı başlayacağını da belirleyecek.
1994, 2000, 2001 ve 2008 krizlerinin tamamında izlenen politikalar hep bir sonraki krizin temel yapı taşlarını ördü. Bugünün krizinden çıkış bahanesiyle şekillendirilecek sermaye birikimi, kendi içerisinde dengesizlikleri ve aşırı merkezileşme sorununu da içinde barındırıyor olacak.
Bu dengesizliklerin ülke ekonomisini kısa bir süre sonra “kontrol edilebilir” sınırların ötesine taşıyıp “dış müdahale”ye muhtaç bırakacağını öngörmek için ne IMF olmaya gerek var ne de kahin! Gözümüzü gerçekten ayırmayalım yeter!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et