Taşeron işçiye karda-kışta zulüm!
Fotoğraf: Envato
Kar, bu yıl daha önceki yıllarda pek görülmemiş biçimde kapladı Türkiye’yi. Özellikle de İstanbul’u karın etkilemesi, karı gündemin baş sırasına, doğal bir olay değil de sanki “gizemli bir işaret”miş gibi taşıdı. Elbette sadece öyle de kalmadı toplumu etkileyen her olayda olduğu gibi gericilik, karı ve soğuğu, bir bilinç çarpıtma vesilesine, ideolojik bir olaya da dönüştürmeye girişti!
Bu yıl karın neden önceki yıllara göre daha çok yağdığını, neden soğukların daha uzun süre etkili olduğunu ve olacağını meteorologlar; “Olağanüstü bir şey yok, bunlar normal mevsimsel yağışlar” dese de bunları duyan, duysa bile itibar eden pek yok. Kimi “mini buzul çağının” başladığını ilan ediyor, kimi “kutsal kitaplardan”, “kehanetlerden” yararlanarak “açıklamalar” yapıyor! Öyle ki “Bunlar tartışılmayacak kadar saçma iddialardır” diyen bilim insanlarına bile saatlerce “Bu deli saçmalığının saçma olduğunu kanıtlaması” için sorular soruluyor. Ve bu tartışmalardan sonra bu deli saçması düşüncelerin “saçma olduğunu” açıklamak için uğraştırılırken bile, “Yok canım, bilim böyle dese de bu kar-kışın buzul çağı ya da kehanetlerle bir ilişkisi vardır” fikri propaganda ediliyor.
Karın da bastırmasıyla dişlerine göre haber bulmakta sıkıntı çeken TV kanalları, (elbette gazeteler de) bu şarlatanlık göstergesi sayılması gereken açıklamaları saatlerce tartıştırıyor. Kışın olağan görüntüleri olan sokaklarda kızak kayıp kartopu oynayan çocuklar, yolda kalmış otomobil sahiplerinin “öfkeli” tepkileri ve kayak merkezlerindeki “tatlı yaşam” görüntüleri “kar-kışın yol açtığı haberler” olarak izleyiciyi ekran başına bağlayacak bir formatla sunuluyor.
Oysa karın kışın gerçeği işçiler, işsiz ve yoksullar ile Van’daki kışı çadırlarda geçirmeye mahkum edilmiş ya da konteynerlerde kalmak zorunda olan on binlerce Vanlı için tamamen farklı yaşanıyor.
Kar ve kış koşullarının ağırlaşmasıyla karşı karşıya kalan yoksullar, soba zehirlenmeleri, soba ve elektrik kontağı kaynaklı yangınlar, soğuktan donmalar günlük, özellikle de ülkeyi yönetenlerin hiç üstlerine almadıkları vakalar olarak karşılanıyor. Ama yine de bu tür olaylar hiç olmazsa “Böyle bir şey olmuş”lar faslından haber oluyor. Ama çok daha fazla insanı, aileleriyle birlikte on binlerce kişiyi ilgilendiren taşeron işçiler, kışı ve karı iki katlı bir zorlukla karşılamak zorundalar. Bu zorluğun bir yanı, Tıp Fakültesi hastaneleri başta olmak üzere devlet hastanelerinde, demir yollarında, DSİ’de, belediyelerde, çeşitli kamu kuruluşlarındaki taşeron işçilerin işine son verilmesidir. Ocak ayını bir taşeron değiştirme, bu vesileyle taşeron işçileri işten atma dönemi olarak kullanan kamu kurumları, kar-kış demeden işçilerin işine kitleler halinde son vermektedirler. Bu ağır koşullarda üstelik de kazanılmış haklarını da ödemeden, taşeronlar işçileri sokağa atıyorlar. Dahası gelen haberlere bakılırsa, haklarını almak için ısrar eden işçiler de “işsizlik sigortasından yararlanılmayacak” biçimde işten atılmakla da tehdit ediliyorlar.
Herkesin tatili, herkesin eğlencesi, herkesin yemesi içmesi, istekleri, hayalleri, zevk aldığı, acı duyduğu şeylerin farklı olması gibi herkesin karı, kışı yaşaması da farklı!
Zenginler için kar merkezlerine gidip kayak yapıp, lüks otel süitlerinde odun ateşi başında sıcak şarap içerek, bir “keyfe” dönüştürülen ağır kar-kış koşuları, yoksullar için ısınamama, geçinme ve barınma zorluklarının olağanüstü artması anlamına geliyor. Şimdi pek çok taşeronda çalışan işçi için kar-kış, bu zorluklara işsizliğin de eklenmesi, işsiz kalmaktan doğan korkuların daha çok üşüme, daha çok çaresizliğe dönüşmesi demektir.
Gazetemiz karın, ağır kış koşullarının getirdiği zorlukları yansıtmaya, bu zorlukların düzenle, ülkeyi yönetenlerin sınıfsal tutumlarına dikkat çekmeye elbette devam edecek. Elbette gazetemiz, yoksulların, işsizlerin, geniş emekçi yığınların sıkıntılarını, bu sıkıntıların arkasındaki gerçekleri açıklamaya devam edecek. Ve elbette gazetemiz Vanlı depremzedelerin, kar kış etkisiyle daha da ağırlaşan yaşama koşullarını, on binlerce depremzedeyi bu koşullara mahkum eden zihniyeti sergilemeye devam edecek. Ama gazetemiz özellikli de kimsenin ne olduklarını, nasıl geçindiklerini umursamadığı, taşeron işçiler ve onların bu kışta kıyamette sokağa atan kapitalist kâr hırsını ve vicdansız patronları, onların bu tutumuna göz yuman yerel ve merkezi idarecilerin hükümetin duyarsızlığını, duygusuzluğunu, bunların tutumlarını sınıfsal karakterini teşhir etmeyi sürdürecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00