04 Şubat 2012 09:35

‘Satsak kaç dolar eder’ mirasyediliği!

‘Satsak kaç dolar eder’ mirasyediliği!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sermayenin politik temsilcilerinin tümü için, “Onların gözünde ülkenin tarihi, doğası, bugüne dair maddi ve manevi neyi varsa, paradır ve ekonomi politikalarının esası da bu mülkü, (parayı) çıkarların savundukları sınıfa, zümreye aktarmaktır” desek, bu zevatın akıllarındaki esas meşguliyeti de damarlarında akan kanın amacını da ifade etmiş oluruz. Ancak bu sermaye temsilcilerinin yine de aralarında ciddi farklılıklar vardır. Bunlardan bir bölümü, tarih, hak, hukuk, kültür gibi kaygılara sahiptir, kimisi de bu söylenenlere, “O dedikleriniz ne kadar para ediyor bunlar?​” diye soranlardandır.
Bizde bu, her baktığını “para” olarak gören, aç gözlü politikacı erbabı; kendilerini milli ve manevi değerlere saygılı, muhafazakar, ecdat değerlerine saygılı olarak ilan eden taraftan çıkmıştır. DP, AP, ANAP, DYP, AKP bu çok muhafazakar, din istismarcılığında yarışan, ecdat yadigarı değerlere saygılı, çok bayrakçı, az Kemalist partilerin temsilcileri olarak Menderes, Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan’ın tutumunda temsil olurlar.
Ama son üçüne bakıldığında ilk ikisi sütten çıkmış ak kaşık gibidir. Çünkü uluslararası kapitalizmin neo liberal yönelişinden de aldıkları rüzgarla Turgut Özal, Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan üçlüsü için paraya dökülmekten büyük bir zevk alınmayacak hiçbir maddi ve manevi değer yoktur!
Manevi değerler, “ecdat yadigarı” kültür ve tarih varlıkları, doğayı koruma, sadece nutuklarda “kutsaldır” gerçekte ise “Satsak kaç dolar eder?​” sorusunun konusudurlar!
Bunlar; bir yandan yabancıların Anadolu’nun eski halkalarının kurduğu büyük medeniyetlerden kalan mirası, eski eserleri Avrupa’ya kaçırırken, “Avrupalılar, Anadolu’nun eski uygarlıklarının kalıntılarını kendi ülkelerine kaçırıyorlar” diye şikayet edenlere, “Götürsünler, götürmekle Osmanlının taşı kayası tükenir mi?​” diyen Sultan Abdulhamit’in tarih bilinci yoksunluğundan öte yandan da “Zengin toprakların yoksul bekçileri olmayacağız” sloganı ile doğal ve emek ürünü para edecek ne varsa onu parayı çevirmeyi asli görevi gören açgözlü kapitalistlerin dünya görüşünden ilham almaktadırlar. Bu ilhamlar son 30 yılda neoliberal politikalarla yenilenmiştir. Onun içindir ki; Başbakanın gözünde Bizans ve öncesine dair kalıntılar, bugün İstanbul’un altını üstüne getirilip ranta çevrilmesini, zorlaştırıp pahalılaştıran “çanak çömlek”, “dinsiz paganların saçma sapan kalıntıları”dır. Onlara göre; “İşte bu, entelektüellerin, aydınların, sanat ve kültür çevrelerinin, çevrecilerin gelişmenin ve zenginleşmenin engeli haline getirdiği Haydarpaşa garı ve çevresi”dir!
Özellikle vurgu yapmak gerekir ki, burada hedeflenen sadece Haydarpaşa garı değil, garı da içine alan bir milyon metrekarelik, büyük bir rant alanıdır.
Haydarpaşa garı, Abdulhamit döneminde yaptırılmıştır, bu açıdan Başbakanın “ecdat mirası”dır. Ama iş para olunca Abdulhamit’in mirasının manevi yanının bile önemsizleşmesi çok ilginçtir. Oysa bankıca Başbakan “ecdat” mirasına çok önem veren bir zattır. Öyle ki Erdoğan, Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nı, Selçuklu’dan kalma bir külliye kalıntısını “gölgeliyor” diye “ucube” ilen edip yıktıran Başbakandır. Ama işi para etmeye, ranta gelince ne tarihin, kültürün, ecdatın, “Abdulhamit Han”ın esamesi okunmamaktadır.
Yıllarda bir “Haydarpaşa port projesi” etrafında şu şeyhe bu emire peşkeş çekilmek istenen, olmazsa otel yakılıp, gözden ırak hale getirilmek istenen Haydarpaşa ve çevresi bir türlü ranta dönüştürülemedi. Burada elbette Mimarlar Odası, kültür ve sanat camiası, Yapı Yol-Sen Sendikası, çevre örgütlerinin mücadelesi çok önemliydi. Şimdi Başbakan ve İstanbul’daki adamları, “Hızlı Tren yolu yapacağız” diye başlayıp garı hizmete kapmakla yetinmediler, “Haydarpaşa İstanbul ulaşım projeleri içinde önemini yitirdi” gerekçesiyle gar binasını otele dönüştürüp devasa alanını da rant alanına dönüştürmek üzere harekete geçtiler. Sanki ulaşım projelerini bu zatlar değil de yüce tanrı yaptırıyormuş gibi, “Ulaşım projeleri içinde Haydarpaşa önemini yitirdi” diyorlar.
Yineleyelim; Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş; sadece gar binası içine şunu yapacağız, bunu yapacağız diye konuşmaktadır. Ama gerçekte yapılmak istenen gar binası etrafındaki 1 milyon metrekarelik alandır ve İstanubul’un en büyük, en merkezi rant alanıdır.
Eğer ki, bugüne kadar olduğu gibi, kentin tarihine, kültürüne, dokusuna sahip çıkma mücadelesi, sadece Mimarlar Odası, sanat ve kültür çevreleri ve çevre örgütleri ile Yapı Yol-Sen’in gayretlerine kalırsa, çevre kurullarını yetkisiz ilan eden, Danıştay’ı da hızla ele geçiren hükümet ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi amacına varır. Bundan şüphemiz olmasın! Ama ülkenin kültür değerlerine, doğasını, kentimizi kent yapan dokuları savunma mücadelesini, kent bilincinin yaygınlaştıran, sendikaları, emek örgütleri, aydın-sanatçı örgütleri ile yaşanabilir kentler olarak gelişmesini savunan bir bilinçle hareket edebilirsek; kimse Haydarpaşa’yı ranta dönüştüremez. Ama bunu için Maltepe-Gülsuyu’daki “kentsel dönüşüm”e karşı mücadele Avcılar’dakini, “3. Köprüye hayır” diyenlerle kültür çevrelerinin, mimarların, şehir plancılarının kaygılarını dikkate alan, tarih ve kültür bilincinin geliştirilmesiyle halkın yaşamını daha iyileştirilmesi arasındaki kopmaz bağları gören, bunların mücadelesini ortaklaştıran bir anlayışla hareket edersek, hak ettiğimiz gibi yaşayacağımız kentlerimiz, semtlerimiz olabilir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa