Kara propagandaya karşı!
Fotoğraf: Envato
Neredeyse aylardır her cuma günü, Suriye’den gelen, rutin katliam haberlerine bu sefer, daha kanlısı eklendi.
Haberlere göre, Mevlit Kandili gecesi, Suriye ordusu, Humus’un Halidiye Mahallesi’ni top ateşine tutarak, 260-330 kişiyi öldürmüş, bin 300 kişiyi de yaralamıştı!
Yine bu haberlere göre halk camilere dolmuş, dua ediyor; bir yandan da Arap Birliği’nden, BM’den yardım istiyordu!
Bütün dünyada televizyon ve gazetelerde Suriye’yi manşetlere çeken haberin tek kaynağı ise, kim olduğunu (tüzel kişilik bakımından) kimsenin bilmediği “Suriyeli Muhalifler”di! Ki, bu “muhaliflerin”, her cuma günü, bu tür “haberler” vermekten öte bir “muhalefetleri” de bilinmemektedir. Bir de bu “muhalefetin”, Türkiye’den Suriye’ye geçip kimi silahlı eylemler yapan, tekrar Türkiye’ye dönen timler olduğuna dair, Türkiye’nin de yalanlamadığı söylentiler (iddialar) vardır ki, bugüne kadar bunlar hakkındaki en ciddi bilgi de budur.
Türkiye Dışişleri Bakanlığının bu olanlara tepkisi ise; “Suriye güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği katliam insanlığa karşı işlenen bir suçtur ve bu suçların cezasız kalmaması gerekir!” gibi, çok ağır, Suriye’ye müdahale çağrısı yapan bir açıklamadır.
Kısacası Suriye’de bir “iç savaş” yaşandığına dair, ölü ve yaralı sayısını “ihtiyaca göre” artıran, azaltan içerikte; “Muhalefet Şam’ın dış mahallelerini ele geçirdi, sonra bıraktı”, “Humus tümüyle muhalefetin eline geçti”, “Şu kadar kişi öldürüldü, bu kadarı yaralandı” gibi haberleri, doğrulayacak hiçbir inandırıcı kanıt, bugüne kadar ortaya konmamıştır. “Suriye Muhalefeti”nin en derli topluları Türkiye’de olan ve Türkiye tarafından örgütlenip sevk ve idare edildiği iddia edilenlerdir. Ki, bunların da Suriye halkı ile ilişkisinin gücüne dair hiçbir belirti yoktur.
Elbette bu “katliamın” bir ilginç yanı “Mevlit Kandili” gibi, İslam dünyası için önemli bir gün olmasının yanı sıra, Münih’te toplanacak olan BM Güvenlik Konseyi’nin hemen arifesine denk getirilmiş olmasıdır. Esad rejimi, kendisini dünyadan tecrit etmek için provokasyon yapıyor sanki!
Ancak Rusya ve Çin’in vetosuyla bu karar engellenebildi. ABD, Fransa gibi batılı emperyalistler Rusya ve Çin’in “veto” tutumunu, Esad rejiminin kendi halkını katletmeye devam etmesine izin veren bir tutum olarak kınadılar.
Ancak Irak’ta Saddam Hüseyin rejimine karşı yürütülen kara propagandayı anımsayanlar, Suriye rejimi hakkında da bir kara propaganda yürütüldüğünü kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorlar elbette. Çünkü onca katliam, iç çatışma, hatta iç savaş iddialarına karşın, kerameti kendinden menkul “muhaliflerin” yalan, en azından aşırı abartılı iddialarından başka bir kanıt görünmüyor.
Bu iletişim çağında bu ölçüde büyük çatışmaların, katliamların gizli kapaklı yapılabilmesi mümkün mü?
Şu açık ki, ABD ve arkasındaki batılı güçler ve Ortadoğu’daki yandaşları, Arap Birliği, Suriye ‘ye bir dış müdahale ile Esad rejimini düşürmek, yerine Libya’da olduğu gibi kendi uşaklarını, muhtemelen de Sünni şeriatçı bir rejim getirmek istemektedirler. Böylece de İran’a yönelik kuşatmada en önemli kaleyi düşürmüş olacaklardır. Yaz başına kadar da bunu başarmaları gerekmektedir. Çünkü batı basınında, yaz başında İsrail’in İran’a yönelik hava saldırıları yapabileceği ısrarla yinelenmektedir. ABD diplomatik çevreleri de bu doğrultuda konuşmaktadırlar. Ancak, açık bir İsrail saldırısı olamasa da kimi örtülü operasyonların yapılması, İran’a yönelik her saldırının batı kamuoyunca meşru görüleceği bir ortamın oluşturulması için Suriye’ye yönelik kara propagandanın yoğunlaşması kaçınılmaz görünmektedir. İran’ı köşeye sıkıştırmak için ABD-İsrail yapımı kimi senaryoların devreye sokulması, Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirecek manevralara girilmesi için “Suriye’nin aradan çekilmesi”, hatta bir müttefik olarak yana alınması çok önemli görülmektedir.
Bu yüzden de Suriye’ye artan biçimde bir dış baskı, hatta bir dış askeri müdahale; bu baskıları haklı göstermek için provokasyon amaçlı eylemlerinin organize edilmesi, kara propagandaya ağırlık verme gibi girişimlerinin daha da artacağını beklemek yanlış olmaz.
Elbette Türkiye’ye komşu bir ülkede bu türden operasyonlara girişilmesi, Türkiye’nin bu emperyalist planda çok önemli bir rol üslenmesi gibi nedenlerle Türkiye’nin halkının, Türkiye’nin ilerici, demokrat güçlerinin olup biteni doğru anlayıp buna uygun tutum alması, halkların kardeşleşmesi, bölgede emperyalizme karşı mücadele için hayati hale gelmiştir. Bu yüzden de; ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunmak, gerçeklerin açıklanması, Suriye üstünden oynanan büyük oyunun, emperyalistlerin dünya egemenliklerini sürdürme stratejisinin “kritik noktası” olduğunu görmek, göstermek çok önem kazanmıştır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00