Bir liboşun günlüğünden
Fotoğraf: Envato
“Sevgili Günlük,
Ne zamandır yazıp, yüzleşmemiştim seninle. Şimdi zamanıdır. Ben bir liboşum. Asla liberal olmadım. Bilmeni isterim, özde değil sözde solda bulundum.
Biliyorsun, anadan atadan zenginiz ve sosyal demokratız. 1970’ler. Solcu olmayan ayıplanırdı. İlk şaşkınlığım buydu. Sağcılar sağcı, solcular solcu görmüyordu bizi. Devekuşu gibiydim. Bu, oluşturacağım siyasî kimlik açısından engeldi. Pupa yelkeni açacağım yön konusunda zihnim karışıktı, siyasî çizgimi sağlıklı oluşturamıyordum. Düşman üstüne bayrağı sağdan sola mı, soldan sağa mı sallayacaktım? İmdadıma, ilkokulda öğrendiğim ve trafik lâmbası olmadığında uygulanan kural yetişti.
‘Kaldırımın kenarına gel, önce sola, sonra sağa, tekrar sola bakarak yolu kontrol et, güvenliyse yürümeye başla, yol ortasına geldiğinde tekrar sağa bak, koşmadan karşıya zıpla’.
İlk çelişkimi, bu bilgiyi oluşturacağım siyasî çizgi için kullanmaya karar verdiğimde yaşadım. Ancak, hemen toparladım, 1970’lerin zihnimde yarattığı trafik karmaşasını kendimce çözdüm. ‘Solcu olmam gerekir herhalde’ dedim bilmeden.
Tam sola bakacaktım ki, kazandığım üniversitede faşistlerin hâkim olduğunu gördüm. Bu nedenle, kural ihlâliyle sağa bakacaktım ki, solcular üniversiteye hâkim oldu. Derin bir oh çektim. Hayat Bilgisi dersi kuralını uygulamaya başlayabilirdim. Çağın modasına uyacak, demode olmayacaktım. Solcu doğmamıştım ama bir bakışla solcu oluverdim. Evden çıkarken her zamanki gibi önce besmele çekiyordum. Ancak, artık ilk önce sol ayağımı atmaya başlamıştım. Solculuğum çok sonraları ‘My Left Foot’ filmini izlemeyle daha da pekişti. Bir sorun vardı. Giydiklerim, çevrem lâf etmese de, ben de göze battığım izlenimini yarattı. Kullanılmışlarımı giyerek bu sorunu hemen aştım. Bir de omzuma eski görünsün diye hırpaladığım yeşil brandadan yapılmış çanta attım, zevahiri kurtardım. Elimde Politzer’in ‘Felsefenin Temel İlkeleri’ adı kitabıyla dolaşmaya başladım. Mahallede özellikle kızlar arasında itibarım arttı. Anlaşılan, onlar da ortamımızın sünepe, snop, efemine tiplerinden bıkmışlar ki tahtam tavan yapıyor, benim için sürekli ‘al‘ emri geliyordu. Aşamadığım bir sorun solcuların beni aralarına almamalarıydı. Ben ise peşlerine takılıp mitinglerine, cenazelerine katılıyordum. Bir keresinde yürüyüşte beni gören sevgililerimden birinin durumu çevremdekilere anlatmasıyla popüler hale geldim. Ancak, solcu doğmadığımdan ev dönüşü kazanılmış alışkanlıklarım nüksediyordu. Bu bir süre böyle devam etti ama bünyem solculuğu kaldırmadı. Okula devam gerekmiyordu. Zaten boykotlardan açıldığı da yoktu. Yurtdışına gitmek istedim, babam tereddütsüz kabul etti. İki üç yıl günümü gün ettim. Yurda döndüm, okulu bitirdim, asistan oldum. Bu sefer hocalarım, asistan arkadaşlarım solcuydu. Kendi çevremde itibarım yine artıyordu ki, Kenan Paşa darbesi işi bozdu. Kimi hocalar, asistan arkadaşlar tutuklandı, üniversiteden atıldı. Solculuk yapanların kimisi meğerse sağcıymış, öğrenmiş oldum.
Solculuk, sevgili sayımı artırmaktan başka bir işe yaramadı. Bu arada, trafik kuralını bir daha gözden geçirmem istendi. Önce sola bakılması emrini, tehlikenin soldan geldiği biçiminde yorumlamam gerektiği anlatıldı. Malûm, kural da yolun ortasına gelindiğinde tekrar sağa bak demiyor muydu? Dönüverdim, sağın eteği altına saklandım, 21. yüzyıla erdim. Ancak, sağı da pek benimsememiştim. Neoliberal rüzgârla birlikte liberal akımının bir türünün bir ucundan tuttum. Bana göreydi. Liberalizmin sağı da, solu da vardı. Sol liberal oldum (oksimoron). Tek akıllı benim ya yeni iktidara akıl vermeye giriştim. Nemalandım, ilâve statü kazandım. Kanallar arası gondol seyahat işin cabası. Sağ elim yukarıda patrona, sol elim cebe parayı lüpletmek üzere açık halde semaya verdim kendimi. Bir süre sonra sağ iktidar daha da sağa çekmeye başladı. Beni dinlemiyorlardı. Sol liberalim ya gevezelik ediyordum. Balans ayarına giriştim. Muhafazakâr demokratların muhafazakârlığını unutmuş, ipin ucunu kaçırmışım ki onlar da bana, ‘Go Home Yankee’, ‘Bekleme yapma devam et’ yani ‘Uza’ dediler. O kadar da YETMEZ AMA EVET, tartışmasız zihniyet ifşalarına TALİHSİZ AÇIKLAMALAR demiştim. Ahde vefasızmışlar.
Ancak, sağım solum belli olmaz benim. Görürler onlar! Salvolar atacağım. Sola da ilişebilirim. Su ve sabun gibiyim. Kaba uyar, kayar giderim. Olmadı yine dönerim. Beni süpürmesin, kullansınlar.
Bakalım, bir dahaki sefere seninle neleri paylaşacağım. Tekrar görüşmek üzere”.
Selâm ola.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00