Faturanın halka çıkmaması için...
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan’ın, hakkında “Hakan’ı harcatmayız!” diye açık çek verdiği, tek bürokrat olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, ve PKK ile görüşmelerle bağlantılı dört MİT’çinin özel yetkili savcılık tarafından ifadeye çağırılması, hem devlet ricalini hem de basını çok telaşlandırdı.
Her şeyden önce “yandaş” basın Gülenci ve Erdoğancı olarak ikiye bölündü. “Devlet terbiyesi almış” basın da bu saflaşmada “hukukun üstünlüğü” ve
“devletin bekası” arasında sıkışmış vaziyette ve taraflara “itidal çağrısı” yapıyor. Ancak basından yapılan “itidal” çağrılarına karşın, özel yetkili savcılık tutumunda ısrar etti ve dün, Hakan Fidan’ın Ankara Cumhuriyet Savcılığına giderek ifade vermesini isterken diğer dört MİT’çi için yakalama kararı çıkardı.
Eğer durum hakikaten birkaç savcının “densizliği” olsaydı; bu tür öğütlerin ve isteklerin bir etkisi olur, ortalık bir biçimde yatışırdı. Ama öyle olmadığı anlaşılıyor. Çünkü çatışma özel yetkili savcılarla MİT, MİT’le Özel yetkili savcılar+emniyet istihbaratı olarak açıklanabilir değil. Hatta Gülen’le Erdoğan’ın kutsal ittifakında derin bir çatlak olarak açıklamak da görünenin arkasındaki gerçeği açıklama sayılmaz.
Elbette bunların her biri var. Bunların toplamı olarak, Gülen cemaatinin ittifakta hak ettiği payı alamadığı, bundan dolayı ittifakın koşullarının yeniden konuşulmasını dayatması olarak bir zamandan beri sürdürdüğü “muhalefet” de biliniyor. Şike Yasası ve milletvekili emeklilik maaşları konusunda da bu görüldü. Ama, bu “saraydaki kavga”, daha derindeki çatışmaların, ülkedeki en önemli sorunların çözümsüzlüğünün yol açtığı bunalımın en yukarıda, devletin üst kurumlarındaki yansıması olarak görülebilirse anlamlı olabilir.
Şöyle ki, eğer MİT’le polis istihbaratı ve özel yetkili savcılar kapışacaksa, bu kapışmanın en çok çıkabileceği alan Ergenekon ve Balyoz davalarıydı. Çünkü bu davalar bir yanıyla geleneksel derin devletle yeni statükonun (Yeni derin devlet oluşumunun) oluşturulması kavgasının en sıcak ifadesiydi ve devlet kurumları arasında eski ve “yeni”, “yeninin” çeşitli bileşenleri arasında bir kavga çıkması daha beklenirdi. Ancak kavga, neredeyse devletin her kurumunun, AKP’nin her fraksiyonunun üstünde anlaşıp Erdoğan Hükümetinin etrafında birleştiği bir konuda, Kürt sorununun çözümüyle doğrudan bağlantılı “KCK davası” etrafında patlak vermiştir.
Ülkenin nasıl bir badireye sürüklendiği dikkate alındığında; çatışmanın “KCK davası”, daha doğru bir söyleyişle Kürt sorununun çözümü etrafında olması son derece anlaşılırdır. Çünkü herkes kabul etmektedir ki, Türkiye’nin en önemli iç ve dış sorunu Kürt sorunudur ve bu sorun en acil çözüm bekleyen sorundur. Ve bu sorunu çözemeyen bir hükümetin uzun süre kendisini, “Bu önemli sorunları çözsün!” diye iş başına getiren güç odaklarını (TÜSİAD, MÜSİAD, TUSCON, Gülen cemaati başta olmak üzere çeşitli cemaat ve tarikatların, ve elbette ABD’nin, bir ölçüde de AB’nin) bir arada, kendisiyle uzlaşma içinde tutması son derece güçtür. Ve AKP Hükümeti, seçimden sonra girdiği yolla, attığı her adımla Kürt sorununu çözemeyeceğini, tersine sorunu büyüten bir yola girdiğini göstermektedir.
Yine belki Kürt sorunu kadar yakıcı olamasa da Suriye ve Irak’la girilen kavga, Ermeni ve Kıbrıs sorununda sürüklenilen açmaz, Türkiye’nin dünyanın gözünde basın özgürlüğü ve insan haklarının çiğnendiği bir ülke derekesine düşürülmesi gibi iç ve dış politikadaki açmaz, büyüyüp kendisini “siyasette bunalım”, “kutsal ittifak içinde kavga” olarak ortaya koymaktadır. Buna elbette emekçilerin yoksulluğunun derinleşmesi, sağlık alanındaki uygulamaların tıkanmış olması, ekonomi politikalarda yakın gelecekte yeni ve önemli sorunlarla karşılaşılacağının kuvvetli bir ihtimal olarak ortaya çıkması da bu “kavgaya“ dayanak sağlamaktadır. Bu da hükümeti destekleyen çeşitli güçlerin, kendilerine yeni seçenekler oluşturma, bunu yaparken de kavgadan güçlendirerek çıkmak için ellerindeki silahları kullanmaları biçiminde kendisini ortaya koymaktadır.
Hükümetin arkasındaki yüzde 50’leri aşan oy desteğine karşın durum budur. Ancak bu yüzde 50’yi aşan destek, başlıca sermaye odaklarının, ABD’nin (Ki bu sürecin en önemli aktörlerinden birisinin ABD olması şaşırtıcı değildir) “birliği” üstünden gerçekleştiği dikkate alındığında bu yukarıdaki “koltuk kavgası” görünümlü çatışmanın aşağıya yansıması, AKP’nin yerel zeminlerinin, sonra da bütünüyle ona oy desteği veren kesimlerin parçalanması biçiminde olması şaşırtıcı olmaz.
Hükümet ve AKP saflarında olanlara (ama orada bitmeyenlere) bakıldığında bir “saray kavgası” görülebilir ve bu olanlar “Emek güçlerini, demokrasi güçlerini ilgilendirmez” görülebilir. Ancak hiç de öyle değildir. Çünkü; bu kavga, Kürt sorunu başta olmak üzere AKP Hükümetinin ülkeyi sürüklediği çözümsüzlüklerin geri tepmesi üstünden çıktığı için Türkiye’nin emek ve demokrasi güçlerini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu yüzden de “yesinler birbirini” “bananeciliğin” yerine demokrasi güçleri; kendi taleplerini ifade etmenin yanı sıra ülkenin sürüklendiği duruma dikkat çekip, iktidar güçlerini teşhir ederken, işçi sınıfı ve halk yığınlarını aydınlatmayı, halkın kendi iktidar seçeneğinin önemine dikkat çekmeyi öne çıkarmayı esas alan bir mücadele hattına girmelidir. Ancak bu yapılabildiği ölçüde “saray kavgası” sarayı zayıflatan bir kavga olur. Aksi halde; çatışanlar bir biçimde anlaşır, kavganın faturasını halka çıkarırlar! Böyle bir çatışmayı, “Bize ne!” diye seyredenler de niyetleri ne olursa olsun güncel politikanın dışına düşerler.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00