MİT ve kapıdaki savaş!
Fotoğraf: Envato
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve arkadaşlarının KCK soruşturması kapsamında ve “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağrılmasının yarattığın toz-duman devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ‘MİT Kanunu’nda değişiklik yapılması için AKP milletvekilleri tarafından hazırlanan yasa tasarısı hızla Meclise sunuldu. Ardından MİT’çileri ifadeye çağıran özel yetkili savcı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu soruşturmadan alındı. Fakat bu hamlelerin su yüzüne çıkan kavganın üstünü örtmeye yetmeyeceği görülüyor.
Şimdi herkes AKP ile cemaat arasında yaşanan bu kavganın arka planında nelerin, kimlerin olduğuna dair senaryolar üretiyor. MİT’in “PKK ile mücadeleyi sabote ettiği”nden “Ergenekoncuların yeniden harekete geçtiği”ni söyleyenlere, “hükümete karşı komplo”yu işaret edip İran-Suriye parmağını bulanlardan MOSSAD’ı adres gösterenlere kadar ne ararsanız var. Dahası her politik çevre, bu çatışmayı kendi durduğu yerden yorumluyor ve bu gelişmelerin kendilerini doğruladığını söylemekten geri durmuyor.
Öncelikle söylemek gerekir ki, kimin elinin kimin cebinde olduğuna takılıp kalmanın demokrasi mücadelesi için bir getirisi yoktur. Benzer birçok olayda ortaya atılan iddialar, yayımlanan bilgi-belgeler halkın kafasını bulandırmaktan öte bir işe yaramadı. Dolayısıyla bizler bakımından önemli olan, yaşanan çatışmanın işaret ettiği yönelimleri değerlendirmektir. Hatırlanırsa bugün iktidar erkini elinde bulunduran AKP-Gülen ittifakının MİT konusundaki kapışması Uludere olayında Taraf’ın Gülenci yazarı Baransu’nun “yanlış istihbaratı MİT’in verdiği” iddiası ile gündeme gelmişti. Ve yine şike davasında da benzer bir kapışma yaşanmıştı. Yani mesele MİT’le de sınırlı değildir. Görülen o ki, devletleşen bu ittifakın tarafları, kendi çıkarları için engel gördükleri politika ve kurumları hedef almaya devam edecek, çatışma farklı biçim ve alanlarda sürecektir. Üstelik ülke içinde Kürt sorununda ve Bölge’de Suriye başta olmak üzere komşulara karşı ‘müdahale’ye dayalı politikanın açmazları arttıkça, bu çatışmanın da derinleşeceğini beklemek gerekir.
Bu çatışmanın Kürt sorunu ile ilgisi; MİT-PKK ilişkisi üzerine de çokça şey söyleniyor. Dün “PKK’yi MİT kurdurdu” diyenler, şimdi “MİT’i KCK’nin politikalarına alet olmakla suçlamakta bir sakınca görmüyorlar. Mesele Kürt sorunu olarak değil; “terör”/güvenlik sorunu olarak değerlendirince ipin ucu her tarafa uzanıyor. İşin bir diğer ilginç yanı, Fidan’ın ifadeye çağrılmasıyla KCK operasyonlarının, bu operasyonlar için “ucu nereye giderse gitsin, devam edecek” diyen Başbakan Erdoğan’a dayanmış olması. Ama asıl önemlisi, Başbakan ve AKP’nin bu noktadan sonraki politikasının ne olduğu/olacağıdır? Bu konuda MİT’çileri ifadeden kurtarmaya yönelik hamlenin ötesinde ne yapılmıştır? Mesela, Erdoğan ortaya çıkıp “Durun! Arkadaş bu mesele müzakere ile çözülür. Fidan’ı da bunun için ben görevlendirdim” mi diyor? Hayır! Ne diyor, Fidan ve arkadaşları “terörle mücadele” kapsamında görevlerini yerine getirmişlerdir. Zaten bu görüşmeden sonra hazırlanan protokolleri de reddeden Erdoğan’ın kendisidir. Kısaca Erdoğan ve partisi, bu baskı rejiminin bizzat mimarları durumundadırlar ve ayaklarına dolanan kısmının ötesinde bu baskı politikasının arkasında durmaya devam etmektedirler. Meselenin özü de burada düğümlenmektedir. Çatışmanın iki tarafı da Kürt sorunu ve ülkenin demokratikleştirilmesi konusunda aslında aynı taraftadır.
MİT tartışması, AKP-Gülen iktidarının Kürt sorununu askeri ve siyasi operasyonlarla çözme politikasında bir değişiklik yaratmış değildir. Ve bu politikanın baharla birlikte ülkeyi daha kanlı bir çatışma sürecine sürükleyeceğine dair işaretler artmış bulunmaktadır. PKK’yi baharda bitirme sevdası ve emperyalistlerin Suriye’ye müdahale planının koçbaşılığı politikası ile kapıdaki savaşı çağırmaktadırlar. Bu baskı rejimini durdurmanın yolu, içeride ve dışarıda savaşa dayalı politik yöneliminin başarısızlığa uğratılmasından geçmektedir. Bu ‘şer’ ittifakının başarısızlığı; demokrasi ve halk güçlerinin başarısı olacak; demokratik bir ülke ve halkların kardeşleşmesinin önünü açacaktır.
- Faciayı salt sorumsuzluk olarak görmek yetersizdir 25 Ocak 2025 04:22
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57