Tek çare ‘normalleşme’dir
Fotoğraf: Envato
MİT Müsteşarı ve 4 MİT’çiyi ifadeye çağıran ve haklarında yakalama kararı çıkaran Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya’nın soruşturmadan alınmasıyla yargı-emniyet-MİT merkezli restleşmede bir adım daha atıldı.
Böylece, anında ve açıkça Özel Yetkili Savcı Sarıkaya’nın soruşturmadan alınmasıyla görüldü ki hükümet, bu soruşturmaların başındadır. Sadece istediklerine soruşturma açtırmadan öte, açılmış soruşturmaları da durdurmak amacıyla savcıları görevden alıp görevler vermeye varan müdahalelerde bulunmaktadır. Bunun bir örneğini Deniz Feneri davasında görmüştük. Ama o zaman birtakım gerekçeler uydurulmuştu. Şimdi bir gerekçe uydurmaya bile gerek olamadan, “görülen lüzum üzerine” özel yetkili savcının elindeki dosyayı alıp bir başka savcıya verdiler.
Artık, az çok tutarlı sözler söyleme kaygısı güden hiç kimse “yargı bağımsızdır”, “hükümet yargıya karışmaz, karışmıyor”, “savcılar delillere ve kendi inisiyatiflerine göre hareket ediyor” gibi laflar edemez bu ülkede.
Gerçekler bu kadar açık ve basında bugüne kadar özel yetkili mahkemeleri savunan, savcıların girişimlerini “ileri demokrasi” nişanesi sayanların hiç olmazsa bir bölümünü “uyandırmış” olsa da bu “uyananların” çoğu hâlâ hükümeti ve MİT’i mağdur göstermeye çalışıyor. Hatta içlerinde imalarını; MİT ve hükümetin Kürt sorununun barışçı yoldan çözümünü savunurken, Gülen cemaatinin denetimindeki emniyet ile özel yetkili savcıların ve mahkemelerin “ezelim çözelim” taraftarı olduğuna kadar götürüyorlar.
Yani bu özel yetkili savcılıkları ve emniyeti sanki, Erdoğan ve hükümetine rağmen kurulmuş, şimdi de hükümetle savaşıyorlar!
Velev ki böyledir!
Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 2006 yılında bu hükümet ve AKP çoğunluğu tarafından yeniden yazılmadı mı?
Yine Ceza Mahkemeleri Usul Kanununu (CMK) bu hükümet, “hukuk devrimi” yapıyoruz diye yeniden yazarken, TMK’yle bağlantılı olarak CMK’nin 250, 251 ve 252. maddelerini oluşturmadı mı? Ve dahası Başbakan onun İçişleri ve Adalet Bakanları, Başbakan Yardımcıları yukarıdan aşağı cümle AKP sözcüleri, yandaş basını yıllardır, bu özel yetkilendirilmiş savcılıkların ve özel yetkilendirilmiş mahkemelerin icraatlarının canhıraş savunucuları değiller mi?
Ve nihayet, 10 yıldır iktidarda olan, ülkeyi yöneteceğim diye halktan oy alarak iktidar olan bir hükümetin bu sorumluluktan sıyrılarak aklanması anlaşılabilir mi?
Elbette anlaşılmayan sadece ülkeyi 10 yıldır yöneten ve olup biten her şeyin sorumlusu olan AKP ve hükümetin, mağdur gösterilip aklanmak istenmesi değildir.
Şimdi AKP’nin MİT’çileri kurtarmak için CMK’nin 250. Maddesi’nde bir değişiklik yapmak istemesi de anlaşılır değildir. Çünkü bu; “kişiyi kurtarmaya” yönelik bir yasal düzenleme olup, bunun hukukun en temel ilkesine aykırı olduğundan az çok tarafsız bütün hukukçular hemfikirdir. Nitekim daha çok kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı “Şike Yasası”nı “kişilere özel yasal düzenleme yapılamaz” diyerek Meclise iade etmişti. Şimdi Hükümet, CMK’nin 250. Maddesini yeniden düzenleyerek, açıkça Hakan Fidan ve diğer dört MİT’çiyi kurtarmak için bir yasa yapmak üzere harekete geçmiştir.
Bu elbette sadece hukuka değil ahlaka da aykırıdır.
Kaldı ki, bazı savcılara, bazı mahkemelere özel yetki tanınmasının kendisi zaten kişilere has bir hukuk oluşturmak demektir. Ve DGM’ler, beğenmediğimiz 12 Eylül Anayasası’nın “eşitlik ilkesi”ne uymadığı için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır.
Şimdi AKP ve Hükümeti, “özel yetkili savcıların” ve mahkemelerin ülke siyasi gündemini belirlediği; özel yetkili savcıların ve mahkemelerin herkesi suçlama keyfiyetinin toplumu kuşattığı koşullarda, “demokratik bir Anayasa yapmak” için çalışmalar yaptığını söylemektedir.
Buna inanan olur mu bundan sonra?
Kaldı ki, hükümet bugün MİT’ten sıkışmıştır. Yarın KCK davalarının tıkanmış olmasından sıkışacak, öbür gün “yeni anayasa yapma çalışmaları” aynı nedenle imkansız hale gelecektir.
Bu yüzden de ülkeyi ”normalleştirmeden” hiçbir önemli alanda adım atılma şansı yoktur. Bunun bugün ön koşulu da; Terörle Mücadele Kanunu’nun, bu yasanın gereği olarak kurulan özel yetkili savcılıkların ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılması; herkesin olağan mahkemelerde yargılandığı bir yargı düzeninin egemen kılınmasıdır.
Ötesi; “savcıyı şöyle sınırlayalım”, “mahkemeleri böyle zapturapt altına alalım” gibi “düzenlemeler” günü kurtarma ve sadece AKP ve hükümetinin kendini koruma manevraları olabilir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00