28 Şubat 2012 09:57

‘Geri adım’ mı, manevra mı?

‘Geri adım’ mı, manevra mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

 “Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıyoruz. Bu eğitimde yeni bir çağ atlamadır” diye başlanan ve zorunlu eğitimi, 4+4+4 biçiminde bölerek gerçekte 4 yıla indiren girişimine tepkiler artınca, hükümet sanki eleştirileri dikkate alıyormuş gibi davranıp “bir adım geri” attı.
“Artan tepkileri dikkate alarak” diyoruz, ama bu genel bir söylem. Çünkü hükümetin ve AKP’nin bu geri adımının, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in MGK toplantısına çağırılıp orada bilgi vermesinden sonra olması, bu geri adımın, aslında MGK’daki asker kanadın uyarılarının dikkate alınması olduğunu söylemek daha doğrudur.
4+4+4’ü daha bir gün önce canla başla savunanlar, dün bu “değişikliği” de alkışladılar ve hükümetin önerisinin şimdi artık kimsenin itiraz edemeyeceği bir mükemmellik kazandığını propaganda etmeye koyuldular. Öyle görünüyor ki, bundan sonra da bu yolda yürüyecekler.
Peki, yapılan değişiklikle Hükümet ve AKP gerçek bir geri adım atmış mıdır?
Bu “geri adıma”, bütün içinde ve hükümetin eğitim alanındaki amaçları doğrultusunda bakıldığında, yapılan değişikliğin gerçek bir geri adım yerine, eğitimin böyle bölünmesine karşı çıkanları bölme manevrası olduğunu söylemek daha gerçekçi bir değerlendirmedir. Çünkü böylece hükümet, birinci dört yılın sonunda mesleki yönlendirmeden ve imam hatiplere yönelik tercihlerden vazgeçmiyor, tersine bunları sürdürürken, “açık öğretim” diye ifade edilen, “eğitimi dışardan sürdürmeyi” ikinci dört yılın sonuna erteliyordu. (*)
Böylece hükümet, “İlk dört yılda ‘açık öğretim’ devreye sokulursa, bu yoksul çocuklarının ve daha çok da kız çocukların okuldan alınmasını teşvik eder” diyen eleştirileri dikkate almış gibi göründü!
Ancak sorunun bu boyutu hükümetin ve AKP’nin bu eğitimi biçimlendirme girişiminin esasına ilişkin değildir. Dahası, AKP bu amacını sadece dört yıl ertelemiş olup, sekiz yılın sonunda yoksulların ve kız çocuklarının eğitimlerini “dışardan sürdürme” seçeneğini öne çıkararak, ilk dört yılın mahzurlarını sekiz yılın sonuna taşımıştır.
Bunun da ötesinde AKP’nin eğitimi biçimlendirmede başlıca iki amacı vardır:
Hükümetin birinci amacı; devletin eğitim alanından çekilmesi ve “Herkesin parası kadar eğitim aldığı”, eğitim alanını tümüyle kâra ve ranta açmaktır. Daha doğrusu bugüne kadar, ucundan kıyısından eğitimin her kademesine yaygınlaştırılan sınavlar, dershaneler, özel okullarla girilen “Eğitimin özelleştirilmesi” yolunun, artık bir devlet politikası olarak uygulanmasıdır. Öyle ki hükümet, patronların OSB’lerde kendilerine eleman yetiştirmek için açacakları çırak okullarına, bütçeden her yıl öğrenci başına bin TL ödemeyi bile şimdiden ilan etmiş bulunmaktadır.
Hükümetin ikinci amacı ise eğitim müfredatını, bu parçalanmışlık içinde, “Patronların ihtiyaçlarına uygun ve onların emrine amade”, “Dindar gençlik yetiştirme” amacı doğrultusunda değiştirmek, bilimsellik, laik eğitim adına ne kalmışsa, onları da ortadan kaldıracak bir değişikliğe uğratmaktır. Yani AKP’nin eğitimde değişiklik yapma amacı; bugüne kadar pek de öne çıkarılmayan, toplum yaşamında dinin etkisini arttırma, hatta din istismarcılığı yoluyla, dinin etkisini egemen hale getirme (dindarlık vurgusunda bu amaç vardır) amaçlarını bir devlet politikası haline dönüştürmektir.
Bugün, Türkiye’nin imkanları “Kesintisiz 12 yıllık bir zorunlu eğitimi” karşılayacak düzeydedir. Eğitimciler bunun mümkün olduğunu söylüyorlar. Öğrenciler, olup bitenin farkında olan halk kesimleri 12 yıllık bir zorunlu eğitimi istiyorlar. Ama bu eğitimin bilimsel ve laik karakterli bir eğitim olmasını, istiyorlar, istiyoruz.

(*) Dünkü AKP Meclisi Grubunda konuşan Başbakan Erdoğan, sekiz yıllık zorunlu eğitimin, imam hatiplerin yolunu keserek, eğitime en büyük darbeyi vurduğunu söyleyerek, ilk dört yıllın sonunda yönlendirmedeki amacını da ortaya koymuştur. Böylece Başbakan aslında zorunlu eğitimi 4 yıla indirmeyi amaçladıklarını da itiraf etmiştir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa