29 Şubat 2012 11:02

Hava işçiden yana

Hava işçiden yana

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa genelinde kendisini günden güne biraz daha açık bir şekilde hissettiren, daha fazla ülkeyi içine alarak genişleyen aşırı borç ya da yaygın deyimiyle “Avro krizine” karşı nihayet sendikalar, sembolik de olsa harekete geçmeyi akıllarına getirdi.
Borç krizinin yaşandığı Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya, Belçika... gibi ülkelerde sendikaların çoğu AB-ABM-IMF troykası tarafından dayatılan acı reçetelere, toplu iş sözleşmelerinin sınırlandırılmasına karşı zaten tepkisini ortaya koyuyordu. Ne var ki Avrupa’nın diğer ülkelerindeki sendikaların önemli bir kısmı sürece sessiz ve seyirci kalmayı yeğlemişti.
Dün Avrupa Sendikalar Birliği (ASB), bu sessizliğini bozarak kıta genelinde ilk kez üye sendikaları AB tarafından dayatılan politikalara karşı eyleme çağırdı.
Krizin yaşandığı ülkelerin dışındaki Avrupa ülkelerinin pek çoğunda sendika genel merkezleri bu çağrıya daha çok sembolik destek vermeyi, sadece profesyonel sendikacıların katıldığı eylemler düzenlemeyi tercik etti.
En azından sendikal hareketin en güçlü olduğu ülkelerden biri olan Almanya’da durum bundan ibaretti. Alman Sendikalar Birliği (DGB), bu sembolik eylemi Doğu Almanya’da bulunan Magdeburg kentinde düzenledi.
Ülkenin en büyük iki sendikası IG Metall ve Birleşik Hizmet Sendikası (ver.di), içinde bulundukları TİS sürecini gerekçe göstererek eyleme katılma gereği dahi duymadı.
Halbuki, AB’nin planları arasında bütün ülkelerde TİS hakkını sınırlandırma, asgari ücreti kaldırma bulunuyor. Yani TİS süreci eyleme katılması önünde engel değildir.
Muhtemelen, borç krizinin yaşanmadığı diğer ülkelerde de Hıristiyan Demokrat ve sosyal demokrat çizgideki sendikaların çoğu benzer tutumu sergilemiştir.
Ama buna rağmen, AB tarafından borçlu ülkelerin emekçilerine ve sendikalarına dayatılan ağır koşullar, az çok emekten yana olan her kesimi tutum almaya, kendisine yeniden çeki düzen vermeye zorunlu kılıyor.
Bu nedenle Avrupa’da sendikalar, çeşitli sol, ilerici partiler arasında AB’nin karakteri, yapısı ve geleceği üzerine eskiye oranla daha fazla tartışmalar yürütülüyor ve girilen süreçten dönülmesi gerektiğine dair talepler de ileri sürülüyor.
En çok dillendirilen ise “Avrupa’nın sosyal olarak adil bir şekilde biçimlendirilmesi”.
Süreç, kıta Avrupa’sında hem sınıflar hem de ülkeler arasındaki uçurumun derinleşmesi şeklinde ilerlediğine göre, bundan en çok etkilenen emekçiler ve onların örgütlerinin daha fazla seyirci kalması beklenemez elbette.
Kaldı ki; Avrupa’daki emek örgütleri arasında ortak hareket ve eylem koşulları ve olanakları şimdi her zamankinden çok daha uygundur.
Bu açıdan geçtiğimiz hafta sonunda değişik ülkelerden ilerici güçlerin, muhalif sendikacıların Frankfurt’ta “Eylem Konferansı” adı altında bir araya gelerek, AB’nin dayatmaları konusunda görüş alışverişinde bulunması, ortak eylemler kararlaştırması ve bunu somut bir takvime bağlaması önemlidir. Avrupa genelinde katılımla. 17-19 Mayıs tarihleri arasında Avrupa mali sermayesinin kalbi durumundaki Frankfurt’ta bankaların, sigorta şirketlerinin ve diğer tekellerin krizin faturasını ödemesi konusunda verilecek güçlü bir mesaj, tek tek ülkelerde krize karşı verilen mücadelenin birleştirilmesi, bu ihtiyacın bilince çıkarılması açısından oldukça önemlidir.
Bu nedenle denilebilir ki; Frankfurt’ta verilecek güçlü bir yanıt Avrupa’da yeniden bir “emekçi hayaletinin” dolaşmasına vesile olabilir, rüzgarın yönü işçiden, emekçilerden yana çevrilebilir.
Bunun yolu elbette, AB’nin son birkaç yıldır izlediği politikalara, -bunlar sadece sosyal alanlarsa sınırlı tutulmadan, çevreden dış politikaya kadar geniş tutulabilir- karşı en geniş cepheyi oluşturmaktan geçiyor.
Dün “İş ve sosyal Avrupa” talebiyle sembolik mesaj vermeyi tercik eden Avrupa Sendikalar Birliği’nin ve ülkelerdeki tek tek sendikaların bu sürece dahil edilmesi de büyük bir önem taşıyor.
Pervasız, küstah, halkları birbirine düşürme politikası yapan AB’nin egemen güçlerinin halklara dayattığı açı reçeteler, hak gaspları ancak bu şekilde püskürtülebilir.
Avrupa’nın sosyal-ekonomik açıdan yeniden dizayn edilmesi anlamına gelen sermayenin dayatmalarına karşı güçlü bir direniş hareketi ortaya konulamadığı takdirde, bütün ülkelerdeki emekçilerin Yunanistan’daki emekçilerin durumuna düşürülmek istendiği artık sır değildir.
Ve öyle görünüyor ki, başta krizin yaşandığı ülkeler olmak üzere, kıta genelinde mevcut AB’nin işçilerin, gençlerin, kadınların, emekçilerin haklarını ve çıkarlarını koruyan değil, gasp eden bir birlik olduğu her geçen gün  daha fazla kesimler arasında bilince çıkarılıyor. Ancak bu bilinç eylemle birleştiğinde emekçilerin Avrupası’nın kurulması olanaklıdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa