Felaket çağırıcı şiddet organizasyonu
Fotoğraf: Envato
Taksim’de “Hocalı katliamını protesto” gerekçeli devlet gösterisinin başındaki Şahin İçişleri Bakanı, “intikam alınacak-hesap soruldu, sorulmaya devam edilecek” diye, hançeresini yırtarcasına bağırınca, devlet çetelerini, sürdüregeldikleri gizli-açık sabotaj, saldırı, toplu cinayetlerden alıkoyacak “yasal engel”lerin tümüyle uydurmadan ibaret olduğu bir kez daha ilan edilmiş oldu. Bir kez daha, hiç gizlisiz, doğrudan ve aptal olmayan herkesin anlayacağı türden, ırkçı-şoven politikalar ile devlet erkan-ı umumiyesi arasındaki organik bağ ortaya kondu. Devletin iktidar burçlarını ellerinde tutmalarından olacak, kendilerini Yavuz Selim-Kanuni-IV Murat’ın “saltanatı devri alem”iyle kıyaslayacak kadar, özgüven içinde, ve halkı “tebaa”görüp, her dediklerine “yaşa varol sultanım!” şaklabanlığıyla önünde eğilecek sanan bu ‘iktidar hastalığı’nı körükleyen, güç dayatmanın hak eder ölçüde bir yanıtının henüz verilememiş olmasıdır. O ırkçı-düşmanlık öfkesini körükleyen, o şovenist kinin Taksim Meydanı’ndan “dünya”ya ilanını sağlayan iktidar-devlet-hükümet hangi kavramla ifade edilirse edilsin, bugünkü yönetim anlayışı ve gücünün yarattığı ortamdır. Dayanakları güncelle sınırlı değildir evet, “adamlar” yüz-yüz elli yıllık sürecin hesabını gördüklerini açık açık söylüyorlar. Bu bir sınıf tavrıdır, mülke dayalıdır, ama “İslami” maskeli sermayenin açgözlülüğüyle daha saldırgandır hem de mülk artık ülkeyle de sınırlı görülmemektedir. “Bölgenin büyük gücü” sıfatıyla kabarmış, “çevre”-öyle diyorlar-ülkelerin ne yapıp yapmayacaklarına değil sadece, o ülkelerde kimin yönetime gelip, kimin engellenmesi gerektiğine dek karışmaya kadar genişletilmiş “zincirlenemez” gördükleri bir “ululanmış” güç, tutum ve politikanın yön verdiği tutumdur. Bakan İdris Naim’in kumandası altında, “ yok olsun”, “Dişe diş, kana kan, intikam”, “Bozkurtlar burada, Hrantlar nerede?”, “Kuzey güney bir olsun, yok olsun” naralarının atılıyor olmasına yön veren budur! Bir bakanın ağzından “Bu kan o günden bu yana yerde kalmadı ve yerde kalmayacak. O kan o gün akmıştır, ama hesabı bitmemiştir. Türk milleti yaşadıkça, o kanın hesabı yapılacaktır ve sorulacaktır” şeklinde “dökülen” öldürüm çağrısı, bu şoven ve kapitalist mülkçü canavarlıkla bağlıdır. Kuşkusuz, kendi gibi olmayanlara, kendi gibi düşünmeyenlere, farklı uluslara ve inanç kesimlerine kin kusan bir geleneğin ve politikanın temsilcisi olarak Şahin bakanın kendi tutumlarını “top yekûn Türk milleti”ne mal etmeye çalışmasına rağmen bu bir “millet tutumu” değildir. Hiçbir ulus ne “tüm”dür, ne de tüm kesimleriyle aynı politikaların arkasındadır. Bütün milletler sınıflardan oluşmaktadırlar, bölünmüşlerdir; her bir sınıf ötekine karşı kendi çıkarlarını, taleplerini savunma çabasındadır. Bunu en gaddar, en gerici, en saldırgan tarzda yürüten ise burjuvazi, büyük sermaye ve tekeller ile onların AKP türünden siyasal-ekonomik-mali, askeri organizasyonlarıdır. Türk milliyetçiliğini ve Sünni İslam’ı ülkenin tüm ulus-ulusal azınlık ve tüm farklı mezhep ve inanç gruplarından emekçilere dayatan; Kürtlere, Alevilere karşı ırkçı-bağnaz ve yok sayıcı politikalarda ısrar eden, çeşitli inanç kesimlerini aşağılayan bu yönetimin Ermenilere, Rumlara, Yunanlılara ya da başka uluslara karşı ırkçılık yapmamaları beklenemez. Ama açıktır ki, Türk ulusundan ve Sünni İslam’ın çeşitli inanç kesimlerinden milyonlarca insan, iktidar partisi yönetiminde sürdürülen bu vahşi ve düşmanlaştırıcı politikalara mesafeli, ondan uzak durmakta, tüm ulusların emekçilerinin dostluk içinde ve kimsenin ötekinin içişlerine karışmadan yaşamalarından yana duygularla hareket etmektedir.
Ülkenin ve tüm milliyetlerden işçi ve emekçilerin yararına olan bu tutumun güç kazanmasıdır. Taksim’deki ırkçı gösteriye, kin kusan düşmanlaştırıcı iktidar tutumuna gösterilen tepki bunun geliştirilebilir olduğuna işaret ediyor. Bu tutum geliştirilemez ise, AKP hükümeti yönetimindeki siyasal gericilik sadece içeride işçi sınıfı ve kent-kır emekçilerine, Kürtlere, Alevilere, ve öteki azınlık milliyetlerden ve inançlardan insanlara karşı saldırganlığı tırmandırmakla kalmayacak, Suriye’ye karşı sürdürmekte olduğu türden entrika, sabotaj, saldırı ve “gireriz ha!” tehditlerini de daha ileriye götürecektir. Tarla faresi-köstebek yöntemleri dahil, entrikanın her türü bu politikanın içinde yer alıyor. Kürecik artık ABD’nin yeni saldırı üslerinden biridir. İncirlik tüm bölgenin vurulması için “için için” takviye ediliyor. İzmir NATO operasyon merkezlerinden biri haline getirildi. Dışişleri Bakanı, “Her seçenek masada. Irak’ta yoktuk, Suriye’de varız!” diye, işgal tehditleri savuruyor. Başbakan ve ‘adamları’, Suriye’deki yönetimin “yıkılması gereği”ni dillendirdiklerinde, Esat’ın “Şii-Nusayri kimliği”ni gündeme getirmekten çekinmemektedir. Bahreyn’e askeri müdahalede bulunan ve bölgenin en Amerikancı, en gerici Şeriat-saltanat devleti Suudi gericiliğiyle, uşaklıklarına dair en küçük kuşku olmayan Katar ve Ürdün yönetimleriyle birlikte, Tunus’tan Suriye-ve İran’a- tehditler savurup, ABD’nin kucağında mülk genişletmeye sevdalanmıştır. Sadece ırkçı-şovenist değil, din-mezhep ayrımcısıdır. Izdıraplarının, yoksunluklarının ve yoksulluklarının nedenini kapitalist zulüm düzeninde değil ama “alın yazısı”nda arayan, aslında çaresiz olmadıkları halde çaresiz olduklarını sanıp ‘inanç’larına sarılan büyük insan kitlelerinin bu durumunu istismar için başvurmadıkları hile yoktur.
Sermaye ile dinsel peşin kabulleri harmanlayıp, kendi çıkar gemilerini yüzdürürlerken, halkın bir kesimini diğer kesimlerine; Türkleri Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, ve diğer uluslara, Sünni İslam’a bağlı olanları Alevilere düşmanlaştırmaktan kaçınmamaktadırlar. Bu politika sadece Türkiye’nin tüm milliyetlerden ve mezheplerden emekçilerine düşman değildir; komşu ülke halklarını da tehlikeye düşüren, çatışmaya ve savaş ortamlarına sürükleyen bir politikadır. Kin ve öfke yayıcı, bölücü ve savaşçıdır ve etkisiz kılınması için halkın/halkların milyonlarcasının karşı hareketinin yükselmesine ihtiyaç vardır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40