Halkın arkasına saklanmayın çıkın açıkça rezilliği savunun!

Susurluk’ta bir kamyon, bir arabaya çarptı. Susurluk Çetesi ortalığa saçıldı. Otomobilde çete elemanları ve onlara ait silah dokümanları çıktı. Olay gazetelerde, TV’lerde haber oldu! Savcılık “çete soruşturması” başlattı. O günlerde Susurluk’un Belediye Başkanı ve öteki yerel yöneticileri; “Susurluk’umuzun adının böyle çeteyle birlikte anılmasını istemiyoruz. Bizim ilçemiz şöyledir, böyledir” diyen açıklamalar yaptı.
Trabzon’dan bir çete Hrant Dink’i katletti. Gazete ve TV’lerde haber ister istemez Trabzon’dan, Trabzon’daki Samast, Hayal gibilerin örgütlenmelerini gündeme getirdi. Trabzon’da kontra gösteriler organize edildi; bunlar üzerine haberler çıktı! Trabzon’un yerel yöneticileri, “Bu katiller, onların içinden çıktığı çevreler ne yapıyor, bunları kim kollayıp koruyor” demek yerine, Trabzon’un haberlere konu olmasına tepki gösterdiler; “Trabzon’umuzun adını kötüye çıkarıyorlar. Trabzonlulara ve Trabzon’a kara çalınıyor” diye ortalığa düştüler.
Manisa’nın Selendi ilçesinde kasaba halkının bir bölümü, sudan nedenlerle, Romanların mahallesini basıp evlerini ateşe verdi, arabalarını yaktı! Romanlar ilçeyi terk etmek zorunda kaldı. Selendi’nin yöneticileri, “Ne oluyor? Kim bu saldırganlar, bunları kim örgütlüyor, kim kışkırtıyor?​” demek yerine, “Selendi’mizin adı kötüye çıkarılıyor”, “Kasabamız iyi bir kasabadır. Halkımız şöyle yardımsever, böyle insan severdir” gibi olaya dikkat çeken basını suçlayan açıklamalara giriştiler.
...
Aslında nerede bu türden yönetimleri ilgilendiren bir rezillik ortaya çıkmış, lağım patlamışsa,  o kentin yerel yöneticileri ve “kasaba eşrafı”, bu rezilliğin kaynağını araştırmak yerine pisliğin üstünü örtmeye girmiş, en insanlık dışı saldırganlıkları, iğrenç rezillikleri, bu rezilliklerin çeşitli türden sorumlularını, “Kasabanın namusunu korumak” adına savunmuş, koruyup kollamıştır.
Bu, “kasabanın namusçuları”nın en klasik gerekçeleri de “Kasabamızın, kentimizin adını karalıyorlar” olmuştur.
Yani rezilliğin en azından manevi sorumlusu yerel yöneticiler, sermaye partilerinin sözcüleri, eşref takımı, kent halkının arkasına sığınarak rezillikleri ve faillerini korumayı amaçlamaktadırlar.
Şimdi aynı tabloyu Pozantı’da görüyoruz.
Pozantı’da “taş atan çocuklar” olarak bilinen Kürt çocuklara cezaevinde tecavüzden işkenceye olmadık zulmün yapıldığına dair iddialar ortada ve pek çok kanıt da ortaya çıkmaya başladığı halde, Pozantı’nın Belediye Başkanı Mustafa Çay çıkıp, haberleri yapan Evrensel, Özgür Gündem ve DiHA’yı hedef gösteren, tehditler savuruyor; bütün bu rezilliklerin üstünü örtmeye çalışıyor.
Gazetemizin dünkü sayısında da belirttiğimiz gibi elbette Belediye Başkanının mesnetsiz suçlamalarına karşı hakkımızı sonuna kadar koruyacak yasal yollara başvuracağız. Ama burada şunu da belirtmek gerekir ki, Pozantı halkının oylarıyla belediye başkanı olan bu şahsın bizzat kendisi Pozantı’nın adını karalamaktadır. Çünkü bu kişi; Pozantı cezaevinde gerçekleştiği iddia edilen dünyanın en aşağılık suçunun üstünü örtmeye çalışmakta, böylece bütün dünyaya Pozantı’nın halk tarafından seçilen belediye başkanının, cezaevinde çocuk tutuklulara tecavüz edilmesi, işkence edilmesi gibi insanlık dışı uygulamaları savunduğunu duyurmaktadır.
Oysa az çok hakkaniyet gözeten, yasalara saygılı, kentinin imajını düşünen bir belediye başkanı bu rezilliğin ve sorumlularının bir an önce ortaya çıkarılmasını ister, bunun için de olayın üstüne giden basına yardımcı olur ve “bu rezilliğin faillerinin de Pozantı’da barınamayacağını” söylerdi. Böylece Pozantılıların nasıl hakkaniyet gözeten, iğrenç tacizcileri, işkencecileri aralarında barındırmayacak bir halk olduğunu dünyaya gösterirdi.
Ama Pozantı Belediye Başkanı Çay, tersini yapmış, Adalet Bakanlığının bile müfettiş gönderip, yöneticileri görevden alarak soruşturma başlattığı bir olayla ilgili sanki cezaevi müdürüymüş, sanki tecavüz ve işkencecilerin suç ortağı ya da avukatıymış gibi onları savunmaya girişerek, Pozantı’yı lekelemiştir!
Kaldı ki cezaevinde olup bitenlerden Pozantı halkının nasıl bir sorumluluğu olabilir? Ne bilecek Pozantılı sıradan vatandaşlar cezaevinde yaşanan rezilliklerin hakkında ki,cezaevinde olanlar açığa çıkınca Pozantı ve Pozantılılar karalanmış olsun, kentin adı lekelensin!
Mustafa Çay ve onun gibi insanlık suçu olan eylemlerin faillerinin savunucularına buradan bir çağrımız var.
Böyle rezil eylemleri ve eylemcilerini kent halkının ve kentin arkasına sığınarak savunmayın!
Çıkın ortaya açıkça savunun bu insanlık düşmanlığını ve onların faillerini!
Çünkü böylesi hiç olmazsa daha “mertçe” bir tutum olur!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et