Libya, Suriye hayranlığı
AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın pek çözemediğim yahut da anlayamadığım bir takım hayranlıkları var. Bunlardan biri de Arap ülkelerinin bazılarına duyduğu yakınlık. Aslında pek Arap ülkelerine değil de, onların bazı vatandaşlarına duyuyor bu yakınlığı.
Son örneğini geçtiğimiz günlerde gördük. Olay kısaca şöyle: Libya’dan bazı yaralı ve hasta kişiler tedavi olmak için Türkiye’ye gelmiş. Ve devlet ya da özel hastanelerde tedavi görmeye başlamışlar. Gerisini Recep Tayyip Erdoğan’dan dinleyelim: “Bugüne kadar Libya’daki yaralı ve hasta kardeşlerimizin Türkiye’deki tedavisiyle alakalı, devlet hastanelerinin herhangi bir ücret talebi olmadı. Fakat bazı özel hastanelerin, şu anda bunların üzerindeyiz, takipçisiyiz, ücretler tahsil ettiğine dair bilgiler aktarıldı. Ücret tahsil edenler hakkında gerekeni yapacağız.” AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sözlerinin bir bölümü de bir gazetemizde şöyle yayınladı: “Sağlığı fırsata dönüştürmek isteyenlerin, bu millete yakışan hiçbir yanı olamaz, gerekeni yapacağız.” (Cumhuriyet, 26.2.2012)
Libyalı hastalar için devlet hastaneleri para-mara almıyormuş, özel hastaneler isteyince de Recep Bey fena halde kızmış.
6 aylık bir Türk bebeğin hastane hastane dolaştırılıp, sonunda ölmesi olayının ya da benzeri olayların üzerinde durmayacağım. Ama şimdi okuyacağınız haber, Libyalı olmayıp da Türkiyeli olma şansına (!) sahip bir gencin durumunu gösteriyor:
“20 aylıkken fenil ketonüri tanısı konulan 18 yaşındaki Emrehan Artun, SGK’nın yeni rapor istemesinin ardından mağdur oldu. Hastanın ilaçları kullanmaması durumunda zekâ geriliğinin artacağı vurgulanırken anne Emine Artun ilaç bedelini benzer tedavi sürecini görenlerin yardımlarıyla sağladıklarını belirterek ‘Emrehan’ın hiçbir şekilde tedavisini yaptıramıyoruz’ dedi. SES İzmir Şubesi Denetleme Kurulu Üyesi Dr. Ergun Demir, ‘Hükümetin gözünü prim harcı bürümüş’ diye konuştu.” (Cumhuriyet, 25.2.2012)
İşte Libyalı hastalar, işte Türkiyeli hastalar...
Haaa, bu arada şunu da belirteyim: Antalya’ya getirilen ve çeşitli hastanelerde rehabilitasyon tedavisi gören ve 5 yıldızlı otellerde kalan 121 Libyalı hasta asker, konakladıkları lüks otellerde kadınları taciz ediyorlar. Sonunda kavga çıkıyor...
Bir de Suriye ve Van’la ilgili söyleyeceklerim var. Bildiğiniz gibi Suriye’den ülkemize kaçan Esat karşıtları, bir güney kentimizde konteynerlere yerleştirildi. Bu duruma bağlı olarak bir gazete haberinden kısa kısa alıntılar yapacağım:
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ‘Ocak sonunda herkes konteynerlere geçecek. Çadırda kimse kalmayacak” sözüne rağmen hâlâ çadır kentlerde kalan binlerce kişi şimdi de sokağa atılıyor. Van Valiliği, çadır kentte kalanların 3 gün içerisinde çadırları boşaltmasını istedi. Çadır kentlere verilen elektrik ve yemeklerin de kesileceği açıklandı.(..) Valilik kararına tepki gösteren depremzedelerden Şükrü Yok, ‘Başbakan sorunları çözeceklerini ve konteyner dağıtacaklarını söyledi. Bırakın konteynerleri, elimizdeki çadırları da almak istiyorlar. Bizi kapı dışarı ediliyorlar. Bu kışın ortasında nereye gideceğiz?’ diye sordu.(..) Abdullah Patir adlı depremzede de, ‘Vali konteyner dağıttığını söylüyor. Hani konteynerler? Vali gelip halimizi görsün. Yiyecek, giyecek, yakacak bir şeyimiz yok’ dedi.(..) Depremzedelerden Mustafa Soyyiğit, ‘Üniversitede o kadar konteyner stok edilmiş ki. Hiç kimseye verilmiyor,’ dedi. Yetkililerin çadır kentte 3-4 kere anons yaptıklarını ve pazartesi gününe kadar yemek dağıtımını ve elektrikleri keseceklerini duyurduklarını anlatan Soyyiğit, ‘Şu anda Van’da kar yağıyor. Hava çok soğuk. Rüzgardan dolayı sobalarımızı da yakamıyoruz. Elektrik gidip geliyor. Çadırlarda nasıl yaşanır? Bir an önce konteynerlere yerleşmek istiyoruz,’ dedi” (Evrensel, 11.2.2012)
Bir yanda Libyalı hastalar, hemen yanında Türkiyeli hastalar... Bir yanda konteynerde kalan Suriyeliler, öte yandan bırakın konteynerde kalma düşü görmeyi, çadırlardan bile atılmak istenen Vanlı depremzedeler...
Ne diyordu Recep Tayyip Erdoğan: “... bu millete yakışan hiçbir yanı olamaz.”
Millete yakışmaz ama, politikacılara yakışıyor galiba. Ahhhh ah, şu politikacılarımız bir de “Devlet Adamı” olabilseler...
MARAŞ’TAN HOCALI’YA
Biri aşırı dinci, öteki de aşırı milliyetçi olan iki partinin lideri Hocalı Mitingi’nin ertesinde ilginç şeyler söylediler.
Birincisi: “İstanbul’daki mitingde marjinal ve münferit birkaç pankartın olması, sloganların atılması Hocalı katliamına dair acımızı, dayanışmamızı gölgelemeye yetmez. Etnik kökeni, diline, inancına bakmazsızın bu ülkenin her bir vatandaşı, birinci sınıf vatandaştır.”
İkincisi: “Hepimiz Ermeniyiz diyen Erivan uşakları, sözüm sizedir. Şayet hâlâ insanlıktan tümüyle azade değilseniz, vicdanlarınız bütünüyle nasır tutmamışsa Hocalı’nın hakkını teslim edersiniz, 21’inci yüzyılın en hunhar saldırısını siz de şiddetle kınarsınız.”
Bu sözleri okuyunca, aklıma Çorum geldi, Maraş geldi, Gazi geldi, Madımak geldi, Uludere geldi... Sanırım bu iki parti başkanı da aynı şekilde bu hunharca olayları kınamışlardır.
Yalnız aklıma bir şey daha takıldı: Hocalı Mitingi için Taksim Alanı açılırken, Madımak Katliamı’nın yıldönümünde, sadece otelin önüne çiçek bırakmak isteyenlere n’apıldı acaba?
Evrensel'i Takip Et