Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
Reklamları Kapat
DİĞER YAZILARI

Merkez Bankasının TL’ye sembol arayışı geçtiğimiz hafta sonuçlandı.  Neticede TL’ye yeni bir sembol ve ekonomi dünyasına da tartışacak bir konu bulunmuş oldu. Tartışmaların içeriği ile meselenin kendisi oldukça uyumlu: Her ikisi de sembolik.
Tartışmalar kabaca iki düzeye asılı kaldı. Bunlardan ilki seçilen sembolün ne kadar özgün olduğu üzerinde yoğunlaştı. Ermenistan para birimine mi benziyor, yoksa avronun benzeri mi? Çift çizgi düz mü olmalıydı; yoksa böyle çok daha güzel mi?
Bu tartışmalara yapabileceğimiz tek katkı; sembolün orijinal halini merak edenlerin Japon alfabesindeki Mo harfine bakmalarını önermek olabilir.
Tartışmanın ikinci boyutunda da Merkez Bankasının “en iyi” sembolü seçmek için düzenlediği yarışmada doğru karar verip vermediği vardı. Burjuva medyası bu haberden de magazin çıkarmanın sevinciyle ilk beşe giren ama birinci olamayanları kendisine malzeme edip; yarışmayı kazanan şahsın ad ve soyadıyla da kendine “şifreler” türetmekle uğraştı.
Tartışılmayan ise hemen her zaman olduğu gibi meselenin özüydü.
Tartışılması gerekenlerden ilki böylesi bir sembolün belirlenme biçimi gerçekten doğru mudur? Yani Merkez Bankasının ülkenin para birimine ait sembolü değiştirme yetkisi var mıdır?
Böylesi bir yetki ne 1567 ve 4961 sayılı Türk Parasının Değerini Koruma Yasaları ne de 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nda bulunmuyor. Merkez Bankası hangi amaçlarla ve yetkiyle böyle bir yarışma düzenlemiştir, seçim kriterleri neler olmuştur? Bu soruların yanıtlanması gerekir. Yanıtlanmadığı durumda şöyle bir sonuç çıkar: Her yeni gelen Merkez Bankası yönetimi yeni bir sembol belirleyebilir. İşin esası bu mudur?
İkinci tartışma da “sembolün sembolize ettiği şey nedir?​” sorusu üzerinden yürütülebilir. Yani böylesi bir sembole ihtiyaç duyulmasının sebebi nedir? Başbakan bu konuda sembol üzerinden bazı açıklamalar yaptı. Başbakan sembolü çapaya benzetip TL’nin güvenli liman olmakta olduğunu söyledi. Oysaki -uzağa gitmeye gerek yok- 2008 krizi sonrası uluslararası finans-kapital, Türkiye gibi ülkeler yerine krizin göbeğinde olan ABD’ye yöneldi. Kriz, krizin merkezine dönüş yaratıyordu. Bu halihazırdaki güvenli limanı tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Kaldı ki, 2011 yılı itibariyle yaşamaya başladığımız “Türkiye’nin Krizi” de gösterdi ki, bırakın TL’nin güvenli liman olmasını, elimizdeki dolar da uçup gitti ki birkaç haftalık enerji giderini karşılayacak döviz rezervi kaldı hazinede. 70 cent muhtaçlığı olmasa da ona çok yakın bir hal içindeyiz.
Hadi dolarla karşılaştırmayı bırakalım ve halkın genelinin TL’yi en çok kullandığı alana dönelim: Ekmek alımı.
2005 yılında ortalama ekmek fiyatı 30 Kuruş (o zamanki adıyla 30 yeni kuruş) iken içinde bulunduğumuz 2012 yılında ekmek fiyatı ortalama olarak 80 kuruş olmuştur. Aramızda yabancı yok; tüm birimleri eşitlersek: 2005 yılında ekmek 30 kuruş ve 2012 yılında 80 kuruş. Bunun anlamı basitçe şudur: 2005 yılında bir ekmeği satın almak için 30 kuruş yeterken şimdi 80 kuruşa ancak bir ekmek alınabiliyor. Ekmek almak için harcanan para miktarı artarken, ekmek aynı ekmek ve bu da dolaşıma giren paranın değersizleştiğini gösterir. TL -ekmek örneği üzerinden- son 7 yılda yüzde 166 oranında değersizleşmiş.
Dikkatli okuyucular neden 2005 ile karşılaştırıyoruz diye sorabilirler. Hemen söyleyeyim; TL’den 6 sıfır o yıl atıldı. Başbakan konuşmasında sıfır atarak TL’ye itibar kazandırıldığını söyledi. Daha önceki bir yılı örnek verirsek “Ama efendim o zamanlar TL itibarsız bir paraydı” diyebilir. Gerçi Çalışma Bakanı geçen hafta konuşmasında milyar TL yerine katrilyon TL kullandı ama olsun aramızda sembollerin, sıfırların lafı mı olur!
Bu kadar kısa sürede bu kadar hızlı değersizleşen bir para birimi için seçeceğiniz sembol ister çapa olsun ister kaya, ne güven verir ne de güç. Paranın gerçek değeri satın alabilecekleriyle ölçülür. Halkın geneli için satın alınabilecek mal ve hizmet miktarının artması ise yaratılan toplam değerin nasıl bölüşüldüğüyle ilgili bir sorundur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et