6 Mart 2012

AKP’nin TGS operasyonu

Hükümetin, çeşitli devlet kurumları ve yargıdaki kadrolaşmasına ek olarak, epey bir zamandır sendika, kitle örgütü ve oda yönetimlerini ele geçirme gayreti içinde olduğu biliniyor.
Kamuoyu oluşturmak açısından kritik bir öneme sahip basın sektörü de, iktidarın hegemonyasını kurmayı esas aldığı başlıca alanlar arasında.
AKP Hükümetinin basın meslek örgütlerine yönelik tutumunu, ‘Ya ele geçir, ya da etkisizleştir’ biçiminde özetleyebiliriz.
Bu tutumu Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin son genel kurulunda da görmüştük. Yönetimi ele geçirmek üzere kongreye kısa bir süre kala ‘yandaş’ basın organlarından çok sayıda gazetecinin TGC’ye üye olması bu planın açık göstergesiydi. Bugüne kadar gazeteci tutuklamaları ve gazetecilerin özlük haklarına ilişkin meselelerde açık bir tutum almamış olan ‘İslami basın’ kurumlarının yöneticileri seçim günü Cağaloğlu’daki cemiyet binasında kulis çalışmaları yürütüyordu.
Çok istediler, ama olmadı TGC yönetimini ele geçiremediler. Eğer ele geçirmeyi başarmış olsalardı, TGC gazeteci tutuklamaları konusunda Başbakanın çizdiği sınırın ötesine geçemezdi.
TGC’yi ele geçiremeyen Hükümet, bir süredir TGS’yi kuşatma altına almış bulunuyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın AA’dan sorumlu olmasının ardından TGS’ye karşı bir operasyon başlatıldı. Arınç tarafından 12 Haziran seçimleri sonrası AA Genel Müdürlüğüne getirilen Kemal Öztürk’ün çabalarıyla önce emekliliği gelen, ajansa yıllarını veren gazetecilerin emekli edilmeleri sağlandı. 100’ü aşkın gazetecinin emekli olmasının ardından bu kez TGS’yi ve yönetimini suçlayıcı metin kaleme aldırılıp, çalışanlara baskı ile imzalatıldı. İmza atmak istemeyenlere “Ya imzalarsınız ya kendinize haritadan yer seçin” denilerek baskılarla imza toplandı, ardından yine talimatla, hazırlanan metin gazeteciler de çağrılarak AA Genel Müdürlüğü önünde kamuoyuna duyuruldu.
Sendikayı olağanüstü genel kurula götürerek iktidarın yedeğine çekme planları tutmayınca, önceki gün de ‘istifa’ kartı devreye sokuldu. Ankara’da Genel Müdürlükte çalışanlar sendikadan istifa etmeleri yönünde uyarılar aldılar. El altından, müdürler, şefler tarafından “işinden edilme” baskısı uygulanan gazeteciler, TGS’den istifa etme aşamasına getirildi.
Yani olağanüstü genel kurula götürerek yönetimi ele geçirmeyi başaramayan AA işvereni -siz bunu AKP iktidarı diye okuyun- istifalarla TGS’yi zayıflatıp, marjinalleştirmeye çalışma yolunu seçti. Yani ele geçiremeyince ‘etkisizleştir’ taktiği devreye sokuldu.
TGS yönetimine yönelik bu baskının temel bir nedeni de, TGS’nin, Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) içerisindeki etkinliği ve cezaevlerindeki gazetecilere yönelik çabalarıdır.
Başbakan Erdoğan ve bakanları “Cezaevlerindekiler terör suçlusu, polis katili, tecavüz suçlusu” gibi yalana dayalı manipülasyonlarla kamuoyunu yanlış bilgilendirmeye çalışırken, TGS yönetiminin bunu aksini söylemesi büyük bir önem taşıyor.
Dünyanın saygın basın meslek örgütleri için mesleki etik açısından referans noktası iktidarın söylediği değil, meslek örgütlerinin dile getirdiğidir. TGS
 -elbette diğer basın meslek örgütleri de bu konuda dik durdu ancak şu anda hedefte olduğu için biz TGS’yi örnek olarak veriyoruz- bu açıdan örnek bir tutum göstermiştir. İki sayı üst üste çıkan Tutuklu Gazete’nin yayımlanmasında TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin kişisel takibi ve çabasının önemini de süreci yakından takip edenler biliyor.
TGS’nin hedef alınmasına neden olan bir diğer önemli noktanın da, Türk-İş yönetimine muhalif olan sendikal güç birliği içindeki sendikalardan biri olması. TGS’nin uğradığı bu baskı süreci karşısında Türk-İş yönetiminin başını kuma gömmesi de, kendisine karşı olan cephenin zayıflamasında yarar görmesinden başka ne ile açıklanabilir?
Tüm bunlar olurken, ‘TGS Ankara ve İstanbul Şubeleri Yönetim Kurulları’ imzası ile yapılan açıklamada, AA işvereninin sendika üyelerine yönelik istifa baskısını “telkin” diye nitelemekle yetinmek ve bu tutuma tavır alan TGS Yönetim Kurulunu istifaya davet etmek anlaşılabilir bir tutum değildir.
Bu tutum, Ercan İpekçi genel başkanlığındaki yönetimle masaya oturmak istemeyen AA işverenin bu baskısı karşısında ‘ver kurtul’ demekten başka ne anlama geliyor? Tanrılar kurban istediyse vererek kurtulabileceğini düşünenler, bu şeytani mantıkla kendilerinin de düzlüğe çıkamayacağını bilmelidirler. Türkiye sendikal hareket tarihinde işveren baskısını fırsat bilerek kazanılmış sendikal yönetimlerle mücadeleci sendikal bir anlayış ortaya konulabildiğine dair tek bir örnek bile yoktur.
Yapılması gereken iktidar ve işveren baskısına karşı sendikaya sahip çıkmaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et