Benim bir bebeğim vardı
Fotoğraf: Envato
Antropolog ve Araştırmacı/Yazar Müge Tuzcuoğlu, perşembe sabah Diyarbakır’da gözaltına alındı. Sabah saatlerinde düzenlenen ev baskınlarında gözaltına alınanların sayısı yirminin üzerinde.
Neden gözaltına alındı Müge Tuzcuoğlu? Avukatı Erhan Ülküt’e göre, Müge Tuzcuoğlu’nun gözaltına alınmasının gerekçesi Diyarbakır Siyaset Akademisinde yaptığı 15 dakikalık bir konuşma olabilir.
Peki, Müge Tuzcuoğlu kime ne yaptı acaba?
Açıkcası Müge Tuzcuoğlu’nun sicili kabarık. Kabahatleri çok. Bir kere Hopa’da büyümüş. 12 Eylül öncesi ile sonrası arasındaki farkı bilen biri. Sonra Evrensel Ankara Bürosunda beş yıl çalışmışlığı var. Sonra tutmuş Diyarbakır’a gitmiş. Sarmaşık Derneğinde, acımasız bir savaşın etkilediği çocuklar ve kadınlarla çalışmaya başlamış.
Devrim Büyükacaroğlu’nun kendisi ile yaptığı söyleşide bakın neler demiş: “Ancak ben doğru zamanda, doğru yerde olduğuma inanıyorum. Bu yaşımda ve bu bilinçle, bu şehri solumak, anlamak bana doğru geldi, iyi geldi. Beni büyüttü bu şehir. Kürt sorununu dert edinmemek için ya çok pervasız olmak ya da gözlerimize örtülen perdeleri açamamış olmamız gerekiyor. Ben bu perdeyi aralamaya, açmaya, yırtıp atmaya çalışıyorum. Bir Kızılderili atasözü var, diyor ki: Gördüğüm acılar kadar yaşlı, hayallerim kadar gencim! Bu topraklarda, çocuklar öldürülüyorsa eğer, ben bir çocuğu bile kurtarabilecek bir şey yapabilirsem, ne mutlu bana.” (Evrensel, 5 Şubat 2012)
Bunlar yetmezmiş gibi, çatışma ortamında büyüyen, yüce devlete karşı gelen ve yüce devletin yüce güçlerine taş atan çocuklarla yaptığı görüşmelerin bir bölümünü, “Ben Bir Taşım” adlı kitaba aktarmış.
Müge Tuzcuoğlu’nun kabahatleri çok. Eğri ile doğruyu bilmek gibi. Doğru bildiğini söylemek ve yapmak gibi. Doğruları, yaşananları yazmak gibi.
Bakın “Ben Bir Taşım” adlı kitapta (Evrensel Basın Yayım, 2011) nelere yer vermiş...
BENİM BİR BEBEĞİM VARDI
“Bizim evimiz o zaman yakıldı zaten. Bir ağabeyim o dönem sakatlık da geçirdi. ... Zorunlu göç ettiriyorlardı bizi. Orada babam bana bir tane oyuncak bebek almıştı. Ben hatırlıyorum, ilk köye geldiğimde annemler yoktu, bizi yalnız göndermişler, çünkü babam gelemiyordu. Hatırlıyorum o zamanlar teyzem bize bakıyordu.” (s.74)
“Ben bebeğimi herkese gösteriyordum, “Benim bebeğim var, sizin bebeğiniz yok, işte bakın” diye. Aradan zaman geçti. Ailemiz falan da köye döndüler. Sonra bir gün [çatışmanın] ortasında biz kaldık. Bir taraftan gerillalar, bir taraftan devlet. O çatışmanın ortasında bir aile, bir hayat ... vardı.” (s.74)
“Evimiz yakıldığı zaman orada bebeğim yanmıştı. Ve ben onu hiçbir zaman unutamıyorum (ağlıyor). Çünkü o benim ilk defa sahip olduğum bir şeydi. Ve onu öyle kaybetmiştim.” (s.75)
YILLAR SONRA
“Şu an 21 yaşındayım ve ben [bebeğimi] hiçbir zaman unutmadım. Artık dayanamadım, iki yıl önce gittim küçük bir bebek aldım. Aynen onun gibi. Hiç yerini doldurmuyor ama hep bana onu anımsatıyor. Onu gözümün görebileceği bir yere yerleştirmiştim ve o hep benim hayatımın bir yerinde oluyor, hep orada var.” (s.75)
ÇOCUKTAN ÇOCUKLUĞUNU ÇALIYORLAR
“Bazen diyorum kimsenin hakkı yoktu böyle bir şeye. Sonuçta o zaman bir çocuktum ben. Ben onu yaşamak istiyordum, onunla öyle ayrılmamalıydım. Benim içimde o hasret kalmamalıydı. Eğer ... bebeğimi yakanı görseydim, belki onu ben öldürebilirdim. Halen de öyle düşünüyorum. O insanı ben öldürebilirdim. Çünkü o benden en çok sevdiğim bir şeyi almıştı.” (s.75)
“O çocuktan çocukluğunu çalıyorsunuz. Bu durum karşısında ne bekliyorsunuz ki? Ne verdiniz ki ne bekliyorsunuz? Tabii ki öfke olacak içimde onlara karşı! Tabii ki bir kin, bir nefret olacak. Çünkü onlar dolaylı veya dolaysız olarak benim canımı acıtmışlardı ... İsteseler de onu artık hiçbir şekilde oradan silemeyecekler. Hep orada kalacak.” (s.75)
VAR OLMA SAVAŞI
Devrim Büyükacaroğlu’nun Müge Tuzcuoğlu ile yaptığı söyleşi birkaç kere okunacak denli sahici ve etkileyici... Devrim’in Doğu-Batı karşılaştırmasını davet eden, çok yerindeki sorusu üzerine Müge Tuzcuoğlu çok etkileyici ve sarsıcı bir durum saptaması yapmıştı. Bir çocukların durumu saptaması: “Aslında Batı’nın herhangi bir şehrinde, gecekondu mahallelerinde, tarlada, sanayi sitelerinde yaşam savaşı veren bir çocukla, Diyarbakır’daki çocuk arasında çok fark yok. Yaşamın içinde var olmaya çalışan iki çocuk var. Sadece biri sistemin bütün aygıtlarıyla karşı karşıya, diğeri onun kurduğu düzenin çarkları içinde boğuşuyor. Kürt çocuklarını geliştiren savaştır. Bu çocuklar, politikayla, eğitimle, bilgiyle, ideolojiyle savaşıyor. Batıda bu örgütlülüğü geliştiren bir güç yok. Ama burada çok güçlü hareketler karşı karşıya. Birinden olma zorunluluğun var. Kürt çocukları, devlet aygıtlarını, politikasını, emniyetin kullandığı tüm araçları sizi şaşırtacak bir şekilde ezbere bilir, bilmek zorundadır ki hayatta kalabilsin.”
VAR OLMA HAKKI
Belki Müge Tuzcuoğlu’nun saptaması kadar etkileyici ve sarsıcı olmasa da, bir saptama daha yapmak gerekiyor. Bu ülkede doğruların var olma hakkı olmalı. Bu ülkede gerçeklerin var olma hakkı olmalı.
Ahmet Şık’ın, Büşra Ersanlı’nın, Ragıp Zarakolu’nun ve hapsedilen nice insanın tek suçu doğruları söylemek değil mi? Hrant Dink’in, daha gerilere gidersek İlhan Erdost’un, Doğan Öz’ün ve daha nice insanın tek suçu doğru bildiklerini korkmadan söylemek değil miydi?
İşte Müge Tuzcuoğlu’nun suçu da budur. Doğru bildiklerini korkmadan söylemek. Bu ülkede bazı çocukların değil her çocuğun var olma hakkı olduğunu söylemek. Her çocuğun, çocukluğunu yaşama hakkı olduğunu söylemek.
Yine Müge Tuzcuoğlu’na kulak verelim: “Sosyal bilimlerde ve özellikle antropolojide, yöntemin daha farklı olması gerektiğine inanıyorum. Anlamam için hissetmem gerekiyor. ... Ben hem Sarmaşık gibi çalışma alanlarında, hem insanlarla bire bir yürütülen sosyal bilimler çalışmalarında samimiyetin birincil etmenlerden olduğunu düşünüyorum. Karşımdaki insana samimi olmazsam, o da bana olmaz ve ortaya bırakın bilgiyi ezber sözlerden öte bir şey çıkmaz. Çocuklardan birçoğu ‘Sen olduğun için görüşmeyi kabul ediyoruz’ dediler. Birçoğunun anlattıklarını, ailesi, en yakın arkadaşı, sevgilisi bile bilmiyor. Bu çok değerli bir şey ve gerçeklik de burada gizli.”
Bu ülkede doğruların ve doğruların sözcülerinin var olma hakkı olmalı. Aklı ve yüreği ile, tüm samimiyeti ile adaletten yana olanların var olma hakkı olmalı. Elinden çocukluğu alınan, en sevdiği bebeği yakılan çocuklara tüm samimiyeti ile kulak verebilen, acıyı hissedebilen ve anlayabilen insanların var olma hakkı olmalı. Müge Tuzcuoğlu’nun var olma, doğru bildiğini söyleme hakkı olmalı.
Müge Tuzcuoğlu gibi tüm samimiyeti ile çocuklardan yana olanlar olmazsa, çocukların bu ülkede daha çok ama çok çekeceği var.
- Netta Lannes Arbel: Gözlerimi kapatmayı reddediyorum 12 Ocak 2025 04:15
- Boğaziçi direnişi sürüyor 05 Ocak 2025 04:18
- Neden unutturmak istiyorlar? 22 Aralık 2024 04:15
- Çocuk çocuktur! 08 Aralık 2024 04:29
- Soul Behar Tsalik: Gazze’den çıkın! 01 Aralık 2024 04:30
- Profesör Saibaba ardından 17 Kasım 2024 04:01
- Irkçılığa karşı zırh gerek 03 Kasım 2024 04:03
- Almanya, militarizm ve okullar 20 Ekim 2024 04:15
- Nihon Hidankyo kuruluş bildirgesi 13 Ekim 2024 04:15
- Yuval: Soykırıma ortak olmam 29 Eylül 2024 04:54
- Ordunun kıskacındaki gençler 15 Eylül 2024 04:08
- Nükleer felaket önlenebilir 08 Eylül 2024 04:27