Telaş üzerine bir yazı
Dostların gönderdiği kitaplar, dergiler nicedir duruyor masamda. Okunmayı bekliyorlar sabırla. Zaman bulamıyorum demeyi yediremiyorum kendime. Oysa zamansızlık bir gerçek. Olmadık saçmalıklar içinde yitip gidiyor değerli dakikalarınız, saatleriniz bazen de günleriniz. Hız çağında teknoloji çağında yaşıyoruz diyorlar. Telaş çağı diyorum ben. Gün ışığı ile birlikte başlıyor yaşam telaşınız. Onu oraya koyacaksınız bunu şuraya. İşyerinize ya da bir randevuya yetişme gibi bir zorunluluğunuz varsa günün ilk stresini yaşamaya hazır olun. Mega kentin trafik karmaşası size günaydın demektedir. Bütün bu koşuşturma içinde eğer ana akım medyanın haber başlıklarına göz atabilme fırsatını bulmuşsanız artık stresiniz de katlanmış demektir. Sonrası bitmeyen telefon konuşmaları, bilgisayar tıkırtıları, çokça dert dinleyip pek azı ile derdinizi paylaşmak, işsiz arkadaşlarınıza çözüm üretememenin sancıları içinde geçen bir zaman dilimi. Böylesi koşuşturmalar arasında bir başınıza kendinizi dinleyeceğiniz sessiz bir köşe bulmayı becerebilirseniz tüm bu saçmalıklara neden katlandığınızın da bir yanıtını bulabilirsiniz belki. Yine de seviyorum bu telaşı. Şairin dediği gibi, “bu telaş beni öldürecek olsa da…”
Şimdilerde gazetecilik mesleği üzerinde yoğun bir tartışma var. “Halkın doğru, yansız bilgilenmesi açısından sağlıklı bir haber akışı var mı medyada?” sorusu akılları kurcalıyor. Medya yazılısı görseli ile uzun yıllardan bu yana ilk kez bu denli güdümlü bir görünüm içinde. Medya çalışanları üzerlerine çöken korku ikliminden kendilerini kurtaramıyorlar. Nicedir dayanışmadan, örgütlü olmaktan yoksun kalmış gazeteciler şimdi sendikalarını da yitirmek üzere. TGS kan yitiriyor. Devletin denetimindeki AA Genel Müdürlüğünde sendikadan istifalar giderek artıyor. Bunda genel müdürlüğün baskısı ve rolü nedir doğrusu bilmek isteriz. TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, açlık grevi ile meslektaşlarının dikkatini yaklaşan tehlikeye çekmeye çalışıyor da ana akım medya bu olaya ne kadar yer veriyor. Gördüğüm kadarı ile hiç mertebesinde. Her halde haber algısı da değişti medyada. Bencileyin meslek örgütlerinde göreve seçilmiş meslektaşların ise daha değişik ve yoğun bir gündemi var. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlü gazeteciler. Özünde telaş içeren bir mesleğin yeni telaşı gazeteci arkadaşların duruşmalarını izleyebilmek, görüş izni alarak onları cezaevlerinde ziyaret edebilmek. Başbakan Erdoğan’a kimler gerçek bilgileri aktarmıyor bilemiyorum ama Sayın Başbakanı yanıltıyorlar. Doğru yapmıyorlar, bu kesin. Medyada 5953 sayılı Yasa ile çalıştırılan gazeteci sayısı incelenmeden, medya şirketlerinin tümünün 212 diye bilinen yasayı uygulamamakta yıllardır kararlı olduğunu bilmeden cezaevlerinde sadece 6 sarı basın kartlı gazeteci var demek, diğerlerini gazeteci saymamak doğru bilgi değildir. Kaldı ki bu tutum düşünceyi ifade özgürlüğünü terör suçuna indirgemek gibi zorlama bir argüman kullanmak oluyor. Yurt dışındaki basın örgütleri yanıltıldılar. Şimdi gerçekleri kendileri görüyor ve kimi iktidar çevrelerinden yanıltıldıklarını kabul ediyorlar. O kadar ki Türkiye’de cezaevlerinde Çin’den fazla gazeteci bulunduğunu vurgulayan biraz da ironi içeren yazılar yazıyorlar. Anlaşılan AKP iktidarının bekası medyayla da hesaplaşma üzerine devam edecek. Tıpkı öteki yaşam alanlarında da sürdürdüğü hesaplaşmalar gibi.
Yazıya burada nokta koymalıyım. Birazdan yine telaş başlayacak. Meslektaşlarla odatv davasını izlemek üzere Çağlayan’a koşturacağız. Ve bütün bu telaş içinde 1946’dan bu yana halkın önünde devlet erkinin ve siyasilerin oynadığı demokrasicilik oyununun daha ne kadar süreceğini düşünüp duracağız. Aynı oyunu çocuklarımız, torunlarımız da seyredip durmasalar bari….
Gelin Cahit Irgat’ın dizeleriyle bitirelim telaş dolu bu yazıyı:
“Ağaç”
Ağaç’ım dört kol çengi kıyamet
Her dalımda bir memleket
Uzar kollarım uzar
Taşımda toprağımda bereket
Köklerimden başlar hürriyet
Bana çarptıkça anlar
Yağmur yağmur olduğunu
Rüzgâr rüzgâr
Taşımda toprağımda kıyamet
Köklerimden başlar hürriyet…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![İşçiye, düşman hukuku](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284857.jpg)
İşçiye, düşman hukuku
Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.
Evrensel'i Takip Et