İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz!
1993‘ün 2 Temmuzunda 35 aydının yakılarak katledilmesiyle ilgi davada bugün mahkeme, “zaman aşımı” olup olmadığına karar verecek.
Davanın savcısına göre, 15 yıllık zaman aşımı süresi, 2 Temmuz 2008’de doldu!
Eğer mahkeme savcının isteğini haklı bulursa, hâlâ yakalanmamış olan 7 kişi hakkındaki dosyalar da kaldırılmış olacak!
İnsan hakları çevreleri ve çoğu hukukçu; Sivas’ta işlenenin bir “insanlık suçu”, “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olduğunu, bu yüzden de “zaman aşımı” iddiasının boş bir iddia olduğunu söylemektedirler.
Mahkemenin şöyle ya da böyle karar vermesi elbette davanın seyri bakımından önemlidir. Ancak bundan da önemlisi hükümetin ve hükümet partisinin bu konudaki tavrıdır.
Çünkü Hükümet ve AKP, dava zaman aşımına doğru giderken hiçbir önlem almayarak, hatta “bunu önleyelim” diye yasal bir düzenleme getirmek isteyenleri geri çevirerek Sivas davasında “zaman aşımına” oynamışlardır. Bunun da ötesinde AKP ve ona yakın duran çevreler; Sivas’ta 35 aydının katledilmesinde yerel yöneticilerin ve oteli ateşe veren güruhun rolünü basitleştirerek, olup biteni bir “derin devlet provokasyonu” olarak göstermeye girişmiştir.
Daha AKP ortada yokken AKP’nin öncülü olan RP olanları çarpıtarak, katliamın asıl faillerine kol kanat gerip onların avukatlıklarını üslenerek, siyasi güçlerini kullanarak davayı tavsatmışlardır. Refahyol Hükümetinin Adalet Bakanı olan Şevket Kazan katliam sanıklarını cezaevinde ziyaret ederek moral ve cesaret aşılamıştır katillere.
Bugün de AKP ve Saadet partilerinde politika yapan olaylarda rol oynayan kişiler, RP ve bu partilerin gayretleriyle “Bu işi kontrgerilla organize etmiş, masum vatandaşları da alet olarak kullanmıştır” propagandasıyla olayın asli failleri olayın “mağduru” durumuna dönüştürülmüştür. Dahası 20 yıldan beri bu katliamdaki RP’nin, onun yerel örgütlerinin ve yerel yönetimdeki adamlarının, Sivas’ı bir mezhep katliamı yapacak kadar politize ederek biçimlendirmiş olmalarındaki belirleyici önemdeki rolü hep saklanmış, ne olduğu belirsiz bir “derin devlet” bahanesiyle olup bitenler kapatılmak istenmiştir! Bugün de, “zaman aşımına” sığınılarak katliamın hukuken de üstünün kapatılması için son adımlar atılmaktadır.
Elbette olup bitende bir “kontrgerilla parmağı” olabilir, devletin kimi kurmayları kalabalığın içinde kimi yönlendirmeler yapmış olabilir. Ama bu, olay sırasında RP’li belediye yöneticilerinin, RP’nin Sivas yöneticilerinin ve orada denetimi altında tuttuğu kitlenin belirleyici rolünü ve sorumluluğunu asla azaltmaz.
Bugün bu sorumluluğun öne çıkarılması en az kontrgerillanın rolü kadar önemlidir. Ancak yapılan baskı, pek çok Alevi çevresini bile sanki her şeyi “derin devlet” ya da ondan belirsiz bir “kimi provokatörler yaptı” demeye kadar geriletmiştir.
Bu yüzden de bugün RP’nin her alandaki birikimi gibi Sivas Katliamı’nın rolünün de mirasçısı olan AKP Hükümetinin ve AKP’nin Sivas’taki sorumluluğunun sorgulanması “yeni Sivaslar olmaması”nın en belirleyici koşuludur.
Çünkü asli failleri atlanarak gerçeğe varılamaz. Tıpkı önceki gece İstanbul-Esenyurt’ta yanan inşat işçilerinin olayında olduğu gibi!
Peki, önceki gece Esenyurt’ta çadırda yanarak can veren 11 inşaat işçisinin katili kimdir?
Elbette en dolaysız biçimde ve en başta buradaki inşaatı yapan, işçileri insanlık dışı koşullarda barınmaya zorlayarak onların yanmasına yola açan inşaat firmalarının sahipleridir. Sonra bu koşulları denetlemeyen belediye ve öteki yerel yetkililerdir. Daha sonra işçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarının etkin biçimde uygulanmasını tavsatıcı kararlar alan ve patronların kâr hırsını kabartmayı ekonomi politikasının merkezine koyan hükümet ve nihayet “kapitalist sistem”dir. Ama bu sorumluluk silsilesini ters çevirip; “sorumlu sistemdir” diyerek olayın asli failleri es geçilirse “işçilerin katili kapitalist sistemdir” gerçeği işçinin aleyhine bir yalana dönüşür.
Sivas Katliamı davasında da durum budur. Eğer olanlar, “sorumlu derin devlettir”e indirgenirse, bu gerçek Sivas katliamının gerçek faillerini sorumluluktan kurtaran bir yalana dönüşür ki, son yıllarda öyle olmuştur. RP’den AKP’ye bu sorumluluk zinciri koparılarak ilk ve baş sorumlular, kendini oyuna getirilmiş mağdurlar olduğunu propaganda ederek, kurtulmuşlar, kurtarılmışlardır. Birkaç tetikçinin ceza almasıyla sorunun üstü kapatılmıştır.
Dileyelim ki bugün mahkeme, katliamı “insanlığa karşı işlenilmiş bir suç” saysın!
Dileyelim ki, bu dava burada bitmesin ve asli failleri ortaya çıksın!
En önemlisi de; bu mücadeleyi bu amaçla sürdürelim ki, katiller ve onların koruyup kollayıcıları değil, demokrasi ve insan hakları mücadelesi kazansın!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor
Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!
Evrensel'i Takip Et