Beterin beteri var mı sahiden?
Fotoğraf: Envato
Ana akım medyadaki muhalif seslerin de birbiri ardına susturulmasıyla birlikte basınımızda memleketin genel hal ve gidişatına dair üç aşağı beş yukarı bir kanaat birliği oluşmaya başladı. Dünyanın hayranlıkla izlediği, birçoklarının gıpta ettiği bir Türkiye diskuru sarıverdi her bir yanımızı. Ne var ki, yurttan sesler korosunun sesini kısıp, dışarıya kulak verdiğimizde çizilen bu pembe tablo da kararıveriyor.
Fırsat buldukça Türkiye’nin sosyoekonomik göstergelerini karşılaştırmalı olarak sunan uluslararası çalışmalara bu köşede yer vermeye çalışıyoruz.Bu çalışmalardan biri de OECD tarafından yayınlanan Daha İyi Yaşam Endeksi. Endeks ülkemizdeki yaşam standartlarının OECD üyesi diğer 33 ülke ile karşılaştırılması açısından çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor. Dilerseniz Türkiye’nin sıralamanın en dibinde yer aldığı genel endeksin ön plana çıkan altbaşlıklarına bir gözatalım.
Endeksin alt başlıklarından ilk göze çarpanı İş-Yaşam Dengesi göstergeleri. Verilere göre halkımız ortalama olarak yılda 1918 saat çalışıyor ve bu rakam 1768 saat olan OECD ortalamasının epey üzerinde. Bu arada sıkça tembellikle itham edilen Yunanlıların da OECD ortalamasının epeyce üzerinde çalıştığını vurgulayalım. Haftada ortalama 50 saatin üzerinde çalışanların toplam iş gücü içerisindeki payında da Türkiye yüzde 45.33 ile en yakın rakibinin epey üzerinde yer alıyor.
Bir diğer başlık ise annelerin istihdamına ilişkin. İstatistiklere göre ülkemizde çocukları okula başlayan kadınların ancak yüzde 24’ü istihdam ediliyor. Bu oran ile bir kez daha sıralamanın en dibinde olan Türkiye OECD ortalaması olan yüzde 66’nın ve yüzde 49 ile sondan ikinci olan İtalya’nın epey gerisinde kalıyor. Şunu da vurgulamalıyız ki, bu rakamlar annelerin ne oranda kendi istekleriyle ne oranda piyasadaki ayrımcılık nedeniyle istihdam edilmediği konusunu aydınlatmakta yetersiz kalıyor.
Barınma endeksine bakıldığında da Türkiye en sonda yer alıyor. Kişi başına düşen oda sayısı ülkemizde 0.7 iken OECD ortalaması 1.6. Hanelerin yüzde 17’sinde kapalı bir tuvalet bulunmuyor. Bu oran OECD genelinde yüzde 2.5 seviyesinde.
Sağlık alt başlığına bakıldığında ise Türkiye sıralamada, Slovakya, Macaristan ve Estonya’nın hemen üzerinde sondan dördüncü sırada yer alıyor. Yaşam beklentisi sıralamasında 73.6 yıl ile bir kez daha en sonda. Kişi başına sağlık harcamalarına bakıldığında da durum farklı değil. Burada şaşırtıcı olan bireylerin kendi beyanlarına bakıldığında nüfusun yüzde 67’sinin sağlığının iyi ya da çok iyi olduğunu belirtmesi. Bu oran OECD ortalaması olan yüzde 69’un altında olmakla birlikte Türkiye’nin sağlıkta genel görünümü ile çelişiyor. Bu durum iki nedenden kaynaklanabilir. Öncelikle toplam nüfus içerisinde genç nüfusun ağırlığının OECD ortalamasının oldukça üzerinde olması. Sağlık sorunlarının belli bir yaş sonrasında yoğunlaştığı düşünülürse bu çelişkili durum kısmen açıklanabilir. İkinci olarak ise halkımızın kanaatkarlığı bir etken olabilir. Malum, böylesi beyana dayalı sorularda kültürel farklılıklar kolayca ön plana çıkıyor. Bizde de nasılsın sorusuna çok şükür cevabı bir tür reflekstir.
Toplumsal yapıya dair göstergeler de ilginç bulgular içeriyor. Örneğin, ihtiyaç halinde yardımınıza koşacak bir akraba ya da arkadaşınız var mı sorusuna evet cevabı verenlerin oranı ülkemizde yüzde 79. Bu oran tüm OECD ülkeleri arasında en düşüğü. Yine son bir ay içerisinde herhangi bir yabancıya yardım ettiniz mi sorusuna verilen evet cevabının oranı yüzde 36 seviyesi ile ortalamanın epey altında. Görünen o ki, “bireyci” Batı ülkeleri ile sıkça karşılaştırarak kendimize biçtiğimiz yardımsever, dayanışmacı toplum kimliği istatistikler tarafından doğrulanmıyor. Ülkemizdeki bireyler sosyal dayanışma söz konusu olduğunda Batılılara oranla kendini çok daha yalnız hissediyor.
Tahmin edebiliyorum. Rakamlarla içiniz karardı. Öyleyse, Çin, Malezya, Sri Lanka, Endonezya vs. gibi ucuz iş gücüne dayalı rekabete yönelen pek çok ülkenin OECD üyesi olmadığını da hatırlatalım.
Onlar da bir gün bu istatistiklere dahil edilirse Türkiye sıralamada en diplerden kurtulma olanağı bulabilir gibi görünüyor. Böylece, yaşam standartlarımız OECD standartlarının çok gerisinde kalsa bile beterin de beteri var der geçeriz. O zamana kadar OECD dahilinde beterin beteri biziz.
- Kurtarıcı mı, yoksa yeni günah keçisi mi? 09 Haziran 2023 04:18
- Seçim senaryoları ve ekonomiye dönük beklentiler 12 Mayıs 2023 04:19
- Kurda istikrar illüzyonu 28 Nisan 2023 04:21
- SVB krizinin arka planı ve düşündürdükleri 17 Mart 2023 04:52
- Para politikasındaki ayrışma belirginleşiyor 24 Eylül 2022 04:50
- Şimdi solun tam zamanı 12 Ağustos 2022 04:26
- Enflasyon gelir dağılımını bozuyor 08 Temmuz 2022 04:47
- Merkez Bankası şaşırtmadı 27 Mayıs 2022 01:12
- Kehanet çöktüğünde 22 Nisan 2022 00:37
- Enflasyon doludizgin 08 Nisan 2022 00:40
- Faiz politikasının bilançosu 10 Mart 2022 23:31
- Enflasyon geriler mi? 10 Şubat 2022 23:18