17 Mart 2012

6 liralık odun 23 sentlik asker 16 milyarlık uçak!

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Bektaşi’nin biri: Her ne olursa Tanrı’dan, diye kesip atar, avuturmuş kendini. Onun bu ilkesini bilip duyan bir külhani, Bektaşi’nin tam ense köküne zorlu bir sille aşketmiş. Bektaşi dönüp bakmış kıvılcımlı gözlerle. Külhani: ‘Baba, ne bakıyorsun? Tanrı’dan!’ demiş. Bektaşi: Anladık be imanım, Tanrı’dan ya, hangi peze... eliyle yaptırdı diye, ona bakıyorum, merak ettim de!”... (*)
Ölümden fıkra çıkar mı? Çıkıyor işte. Ne zaman bir tekinsiz ölüme “Vadesi dolmuş, yapacak bir şey yok” dense; “Takdir-i ilahi” diye açıklayıverse bir “yetkili”; bu Bektaşi fıkrası düşüyor aklımın bir yerine. Son bir hafta daha sık oldu. Ne çok ölüm yaşadık, dar günde.
AKP’li bakan “Takdir-i ilahi” diyor yine. Çadırda yanan 11 işçinin hesabını sormayalım istiyorlar. “Ölüm alna yazılı bir tarih mi?​”, “Allah’ın takdiri mi?​” diye tartışaduralım. Nasılsa minder onların, sanırlar ki kazanacaklar bu tartışmayı...
Yok öyle yağma; gelmeyiz o mindere... Azrail’i görünce anlarız ki, haklıymışsınız! Ya da siz anlarsınız, göremeyince zat-ı muhteremin cemalini... Bu dava divana kalsın.
Biz derdimiz öbürüyle. Bektaşi gibi meraktayız; bu ölümler “hangi peze... eliyle” geliyor diye. Esenyurt’ta 11 işçi, Afganistan’da 12 asker, iki çocuğunu geride bırakan anne... Neden ölüyorlar? Katil kim?
Soru çok; “Koskoca alışveriş merkezi inşaatında işçilerin çadırda ne işi var?​” diye soralım. Alman şirketin, yerli ortağına ödül veren Başbakanın ettiği “patronların prangalarını çözmeye” dair iki çift kelamı soralım.
“Türk askerinin Afganistan’da ne işi var?​” diye de soralım. Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddeden Amerikalı Boksör Muhammed Ali’nin “Hiçbir Vietkonglu bana zenci demedi, niye onlarla savaşayım” sözü de aklımıza düşsün bir kez daha. Aynı memleketin 1953’teki Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’in Kore Savaşı’na giden Türk askeri için söylediği “Çok masrafsız, günlük masrafı 23 Cent’i aşmıyor” sözleri de... Ve elbette, Nâzım Hikmet’in “23 sentlik asker” şiiri: “Ucuzdur vardır illeti. / Hani şaşmayın, / yarın çok pahalıya mal olursa size, / bu 23 sentlik asker, / yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim, / her millet gibi büyük Türk milleti.”
“Büyük Türk milleti” diyebilmenin en güzel, en naif ve belki de tek doğru yoludur bu son cümle: Her millet gibi büyük Türk milleti! Bu cümle, öyle “Neoosmanlı” hayaller kurup, Soros’un önerdiği gibi Türk askerini “ucuz ihraç malı” olarak görmeye benzemez. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne masallarla “emperyal düşler”e yatıp, en keyifli yerinde kabuslarla dolu gerçeğe uyanmaya da... “Uçak gemisi” sevdasına düşmeye; 16 milyar dolara 100 savaş uçağı alma hesabı yapmaya hele hiç benzemez.
Bir “23 sentlik asker hesabı” da yapalım o zaman! 16 milyar dolar, dile kolay... Düz hesap, yeni parayla 30 milyar, eski parayla 30 katrilyon lira... Sayıları 12 milyonu bulan yoksul yurttaşımızın her birinin cebine 2 bin 500’er lira koymaya yeter bir para. 44 milyon asgari ücretlinin bir aylık maaşlarının toplamı. Ya da bir asgari ücretlinin 44 milyon aylık; yani yuvarlak hesap 4 milyon yıllık maaşı! Yeryüzündeki 6.5 milyar insana güzel bir sofra kurup, bir kişiyi bile aç bırakmadan hepsini doyurmaya yetecek bir para...
Ekonomiden pek anlamam; matematikten de öyle... Hesapta hata yaptıysak affola. Ama “insan” olmaktan anlarım biraz. Soru sormaktan da... Ne için? 100 tane savaş uçağı için! Ne yapacak o savaş uçakları? Ne yapar ki savaş uçakları? Sadece hatırlayın...
“Son kalan 6 liranın 10 kilo ıslak odun ettiği” hesabı, varın siz anlatıverin herkese... Adana’da iki çocuğunu ısıtmak için varını yoğunu, canın ortaya koyan Emine Akçay’ın yürek burkan öyküsünü... O tüm bu “savaş uçağı” hesaplarından azade bir insan. “Enerji koridoru olma” iddiasıyla her yanından doğal gaz ya da petrol boru hattı geçen bir ülkenin 26 yaşındaki genç bir yurttaşıydı. BTC kısaltmasıyla meşhur Bakü Tiflis Ceyhan boru hattının Akdeniz’e ulaştığı yerde, Adana’da yaşardı. Tarım işçisiydi. Bir yıldır işsiz kocasıyla, 8 aydır kirasını ödeyemediği evde, biri 6 yaşındaki oğlu, 7 aylık kızıyla yaşama tutunma mücadelesi veriyordu. Islak odunları yakamadı, ısıtamadı bebesini. Evde yiyecek bir gıdım ekmek yoktu. Yüreği dayanmadı, canına kıydı. Başörtüsü “eşit”lememişti onu, bilmem ne marka “tesettür” sevdalılarıyla... “İşsizlik intiharı”, “yoksulluk intiharı” gibi sıfatlarla gazete manşetlerine taşındı ölümü... Aynı hafta içinde, bir kaç gün içinde oluverdi bütün bu ölümler. Burada sayamadığınız, gazetelere haber bile olmayan nice benzerleri de öyle.
Evet, ölüm insanın en büyük derdi. Cahit Sıtkı Tarancı bile “istediği memleket”i anlatırken, “Olursa bir şikayet ölümden olsun” deyivermiş. Her şey mümkün, ama ölüme çare bulunmaz diye düşünmüş şair. İlkel çağlardan beri cinayet en ağır suç sayılmış bu yüzden. Sümer tabletleri de, Eski Ahit de, Yeni Ahit de, Kur’an da aynısını söylüyor, öldürmeyeceksin! “Takdir-i ilahi” deyip, kalmıyor hiçbiri. “Zaman aşımı”ndan hiç söz etmiyor.
Hadi anlatın bakalım 7 aylık Kardelen’e, neden annesiz büyümek zorunda kaldığını... 2023 vizyonunuzu da anlatın; “bölgesel güç” olan “güçlü” Türkiye’mizi... Hangi dilde isterseniz, o dilde anlatın, “kadere iman” diyen Amentü’nüzü...
Çadırda yanan Ordulu, Sivaslı, Muğlalı, Tokatlı, Vanlı işçilerin geride bıraktıklarına anlatın “büyük toplu konut hamle”nizi... Alışveriş merkezi bittiğinde içinde tezgah açanlara lüks markalara, o markaların önünde fink atacak gençlere anlatın “divana kalmış” bütün davaları... Afganistan’da ölen 12 askerin ailelerine anlatın, “hangi ulvi ve milli çıkarlar için” Afganistan’da olduğunu Türk ordusunun...
Ne ölümler biter anlatmakla; ne sorular... Burası Türkiye... Ensemize tokadı yedikçe, dönüp dönüp bakmamız bu yüzden. Öyle olsun “imanım”; “Her ne olursa Tanrı’dan olsun” da; yine de merak etmekteyiz; hangi peze... eliyle geldiğini bütün bu tokatların...
Yanlış mıyız?

* Bektaşi Dedikleri, Metin Eloğlu-Oğuz Tansel, Evrensel Basım Yayın

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et