18 Mart 2012 11:20

‘Bir musibet’... ‘Bin nasihat’!

‘Bir musibet’... ‘Bin nasihat’!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Öyle nasihatlik musibetler deryasındayız ki, “sandık” tartışmasına mecburen ara veriyoruz.
Derler ya, “Bir musibet bin nasihatten evladır” diye... Tam öyle... Üstelik bakmasını alınıp bilenler için musibet bir değil bin..
Bakın “akıllanmadık”! “Seçkin bakanlarımız” “PKK akıllanıncaya kadar operasyonlar sürecek” dediler, diyorlar... “Akıllanma” lügatlerinde “diz çökme”, ileri sürülmüş taleplerden vazgeçip “aman dileme” anlamına geliyor. Böyle olunca, bu tür algılanınca, oradan sirayet ediyor, tüm devlet çarkı, kaymakamından valisine, emniyetinden bakanına, sivili, askeri akıllanmaktan uzak durmayı marifet biliyorlar. Kimse akıllanmıyor! Musibetler üst üste yığılıyor... Nasihat edinip ders alan olmuyor.
Newroz... Newroz’u kutlamak isteyenler başvuruyorlar vilayetlere... Valiler, “18 olmaz, bayram 21’inde. O gün kutlansın” buyuruyorlar! Ey be vali... Ve valiler... Size ne milletin bayramından? İsteyen istediği zaman kutlar... Kutlasın. Bayramın bile dayatması mı olur? Bayram bile çok mu görülür halka? Yıllar ve yıllar boyu işçilere “Birlik, mücadele, dayanışma günü” olan 1 Mayıs Bayramlarını yasakladınız da ne oldu? Sonra akıl avdet etmedi mi? Akıllanılmadı mı? Bayram ve resmi tatil ilan edilmedi mi? Peki, hâlâ elde örs-çekiç Ergenokon’u delmeyle, ama illa ki Türk ve Orta Asya ile bağlantılandırılmış Nevruz’da ısrar niye? İsteyen dağın delinmesi efsanesini bellesin... İsteyen Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a karşı mücadelesini hareket noktası edinsin. Size ne? Ve hangi günde kutlayacağından size ne? Bayram hır çıkarma vesilesi mi yapılır? Yapılırsa, çıkarının yanına kâr mı kalır, sanırsınız? Yılların musibeti on binlerin öldüğü çatışmaların hiç mi nasihat değeri olmaz? Hiç mi ders çıkarılmaz?
Sadece Newroz ve Kürt sorunu olsa neyse... Alın şu Afganistan’ı. Daha geçen gün bir Türk helikopteri düştü... Tümü rütbeli 12 asker... Ve üzerine çakıldıkları evde çoğu çocuk 4 ölü daha! Askerlerimizin şehit oldukları ilan edildi. Öyle mi? Ağız alışkanlığıyla asker nerede ölse “vatan için öldüğü”, dolayısıyla “şehit” olduğu söyleniyor! Ya da “şehitlik”in bir de göksel/dinsel ideolojik yönü var. “Din için” ölenlere, “cihat”ta ölenlere de şehit rütbesi uygun görülüyor. Tamam. Ama Afganistan’daki ölülerimizin “vatan”la ya da “din”le ilgileri nerede? Hangi “vatan” için ölmüş olabilirler? Afganistan için mi? Türkiye içinse... Türkiye nere Afganistan nere? Afganlar vatanları için işgalcilere karşı direnirken öldüklerinde, evet, yüzde yüz kutsal bir dava için, ulusal kurtuluş davası için ölüyor ve tartışmasız şehit oluyorlar. Peki, Türk askeri Afganistan’da ölünce neyin şehidi olmuş olacak? Başkalarının vatanı olan Afganistan’ı işgale, en azından işgalcilere destek vermeye gönderilmiş olan askerlerimiz işgal “davası” uğruna şehit oldular desek, inandırıcı olur mu, tutar mı? Ölen ve ölecek olan askerlerimizi mi kandıracağız, kendimizi mi?
Din açısından bakılınca durum değişiyor mu? İnanç durumlarını bilmiyoruz ama... Bizim askerler Müslüman diyelim. Peki, Afganlar Hıristiyanlar mı? Cihatsa... Asıl cihadın onlarınki olduğunun ileri sürülmesi daha mantıklı değil mi? Elin Amerikası, toplamış etrafına NATO’yu gitmiş kırıyor Afganlıları.. Bulmuş “Müslüman Türkler”i “kirli işleri”ne ortak ediyor. Sonra bizim askerimiz mi “cihat için” ölmüş sayılacak? Zaman zaman hükümet adına bir de onların görüşlerini alalım denen hangi ulema onaylar bunu?
Bizim ve bizim askerimizin Afganistan’da ne işi var? Ne arıyoruz orada? Amerikan çıkarları gerektiriyor Afganistan’ın işgalini. Orası “Dünyanın damı”. “Stratejik tepesi”. Çin’i, Rusya’yı hedefe koymuş ABD için anlaşılıyor Afganistan işgali. Peki biz? Neden ölüme gönderiyoruz askerlerimizi orada? Zamanında NATO’ya alınmamız için sadece Amerikan çıkarları uğruna Kore’de binlerce gencimizi ölüme yolladığımız gibi. Değer mi?
Ve dikkat! Sırada Suriye var. Payımıza yayılmacılıktan bir miktar pay düşecektir belki! Ama yine Amerikan çıkarıdır. “Kestane”yi onun adına “ateş”ten alacağız. Savaş batağına batacağız Ortadoğu “deryası”nda! Zamanında Alman çıkarına Enver Paşa’nın yaptığı gibi… Musibetlerden hiç mi nasihat alınmaz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa