Zaman aşımı
Zaman kötüler için su gibi akıyor… İyilerin ızdırabı ise dinmek bilmiyor…
Suçlular zamanı aşıyor, kaçıyor, kovalanmıyor, gül gibi geçinip gidiyor…
Mağdurlar zamanın tutsağı, acısını içine gömüp, aşan zamana ağıtlar yakıyor, çaresiz…
Yanıp gidenlerin ardından göz pınarları kuruyuncaya -yani zamanı aşıncaya- kadar gözyaşı dökenler göze gözükmüyor da, “hiçbir taksiratı olmadığı halde idama mahkum olduğu halde idam kalktığı için ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olanlar” için “hüngür hüngür” ağlayan kız çocukları, Sivas’a her gittiğinde karşısına çıkıyor.
Ötekileri görmediği için nereden bilecek kimin daha çok ağladığını… Onlar -“ideolojik yaklaşımlarından” dolayı- gözyaşlarını gösterip Sayın Başbakanı daha çok üzmesinler diye yanına bile yaklaştırılmıyorlar!
O da sanıyor ki, ötekilerin sel olan gözyaşları, devletin polisi eliyle gözlerine sıktırdığı “biber gazından” kaynaklanıyor!
“Ankara Adalet Sarayı’nın önünde gösteri yapmak suretiyle belli bir fraksiyonun, ideolojinin borazanlığını yapanlara” biber gazı ve tazyikli su sıktırıp, coplatabilmek için çağın gerisine uçup tarihe mal olmuş bir ideolojinin savunucusu olmak gerekiyor. Zaman aşımına direnenleri “ideolojik” davranmakla suçlayanın bir “ideolojisi” olmalı ki, karşısındakinin taleplerine böylesine “ideolojik” yaklaşabilsin.
Nedir size zaman aşırtan, hak ve adaleti uçurtan ideoloji?
Size göre olmayan herkesi ideolojik davranmakla suçluyorsunuz. Terörist diye damgalayarak cezaevine koyduruyorsunuz. Parmaklarınızla tehdit ediyor, dilinizle hakaretler yağdırıyorsunuz.
Söyleyin, şu 10 yıldır zamana karşı direnen ideolojinizi de, “terörist cephe” ilan ettiğiniz karşınızdaki geniş yelpaze ile aranızdaki ideolojik farkın derinliğini iyice idrak edebilelim. Hak ve adalet arayan, basın ve ifade özgürlüğü isteyen, temel hak ve özgürlüklerini koruma mücadelesi veren, insani değerlerine ve onurlarına sahip çıkmaya çalışan bu geniş kitlenin, sizin deyiminizle “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış kabilinden” insanlık dışına taşan ideolojisi varsa söyleyin.
Ya şu gazetecilerden alıp veremediğiniz nedir? “Sizlerin almadığı haberleri, niçin bizim alabildiğimizi ve alabileceğimizi düşünmüyorsunuz?” derken, haber kaynaklarınızın kapalı olduğu yolsuzluk dosyalarını o gazetecilerin ortaya döktüğünü unutuyorsunuz… Onlar toplumun gözü, kulağı olduklarında, sizin kulaklarınız tıkanıyor, gözleriniz bulanıyor…
“Zaman oluyor size dağdan, adadan davet ediyor, ‘gelsin onlarla konuşalım’ diye” derken, soluğunuzun, gözlerinizin, tele kulaklarınızın gazetecilerin tepesinde olduğunu da itiraf etmiş olmuyor musunuz?
Her şeye bu kadar hâkimsiniz elbette, devlet yönetiyorsunuz, doğaldır… Peki, sizin emrinizdeki kurumlarda, sizlerin tercihiyle atanmış yöneticilerin yaptığı hukuksuzlukları, kanunsuzlukları, hak ihlallerini görmüyor musunuz, duymuyor musunuz? İşyerlerindeki zulme, sendikasızlaştırma operasyonlarına gelince gözlerinize talaş, kulaklarınıza su mu kaçıyor?
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ITUC) size bir mektup gönderildi. Okumadınız mı henüz? Hani diyorsunuz ya, “Sizin kulağınız var sağır mısınız, gözünüz var görmüyor musunuz?”
Cezaevlerinde 100’den fazla gazeteci, yüzlerce yazar, aydın, akademisyen ve öğrenci, onların aileleri, akrabaları, meslektaşları, dostları acı içinde… Bu zulümlere, kanun dışı uygulamalara, baskılara, tehditlere daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Onların feryatlarını işitmemek için kendi sesinizi neden yükseltiyorsunuz? “Sinirli sinirli, sınırsız konuşmaya” alışmışsınız ne de olsa… Ne kadar kolay geliyor değil mi, insanlara, kitlelerin önünde hakaret etmek, onları aşağılamak, azarlamak…
Zaman su gibi akıyor…
Ama insanlık suçları için zaman aşımı işlemiyor!
Evrensel'i Takip Et