Çözüm mü, çözülme mi?

Hükümetin, aslında seksen küsür yıllık çözümsüzlük politikasının devamından başka bir şey olmayan “yeni çözüm stratejisi”nin birkaç günlük bilançosuna bakın! Cudi ve Lice-Genç kırsalında yapılan operasyonlarda yaşamını yitiren onlarca Kürt ve Türk genci, aralarında çocukların da yer aldığı yüzlerce gözaltı ve tutuklama, Ahmet Türk’e atılan yumruk, Özgür Gündem gazetesine verilen 1 aylık kapatma cezası, Dersim’de Emek Partisi’nin “Newroz Pîroz Be” yazan afişine toplatma… AKP’nin bu uygulamaları karşısında sıklıkla “90’lara geri mi dönülüyor?​” sorusu soruluyor. AKP’nin “yeni çözüm strateji”sinin 90’lara benzerliği tartışılabilir ama bunun ötesinde ortaya çıkarttığı/çıkaracağı sonuçların 90’lardan çok farklı olacağı kesindir. Çünkü bugün artık ülkede ve Bölge’de koşullar değişmiş bulunmaktadır. 90’larda olduğu gibi Kürtleri inkâr politikasının bir geçerliliği kalmamıştır. Üstelik 90’ların özel savaş stratejisi, zorunlu göç vb. nedenlerle Kürt sorunu artık uzaklarda yaşanan değil; Türklerin giderek yanı başında hissettiği/yaşadığı bir sorun haline getirmişti. Ayrıca bugün Güney’de bağımsızlığı tartışan bir Kürt yönetimi bulunmakta ve bütün parçalardan Kürtlerin ortak ‘Ulusal Konferansı’ için hazırlıklar yapılmaktadır. Öte yandan Kürtlerin inkâr koşullarının ortadan kalkmış olmasına rağmen çözümsüzlük politikalarında ısrar, Kürtlerde duygusal kopuşu ve Türklerde de dışlayıcı bir milliyetçiliği-ırkçılığı derinleştirmektedir. Yapılan kamuoyu araştırmalarında Türklerin büyük çoğunluğunun Kürt komşu istemediği görülüyor. İşte Hocalı Katliamı protestosunda hortlayan ırkçılık ve en son Emet’te Kürt işçilere yapılan linç girişimi, bu dışlayıcı milliyetçiliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Ya Kürtler?
Sarmaşık Derneği Başkanı Selçuk Mızraklı, Pozantı’da Kürt çocuklarına yönelik taciz ve tecavüzün Kürt halkının bilincinde Roboski Katliamı’ndan bile daha ağır bir travma yarattığını söylemişti; çocuklarına tecavüz edenlerle birlikte yaşamak! Yine son yıllarda üniversiteyi kazanıp okumak için Ege’ye, İç Anadolu’ya, Karadeniz’e giden binlerce Kürt genci okullarını bırakarak memleketlerine dönmek zorunda kaldı/kalıyor. Her sene Kürt mevsimlik tarım işçilerinin başına gelenleri biliyoruz. Geçtiğimiz günlerde Ergani Çimento’dan atılan bir işçi anlatıyordu: atılan işçilerin yerine yeni işçi alımı yapılırken başvuran işçilerden Erganili olanlar işe alınmazken Elazığlılar işe alınıyor, diye.  Bütün bunlar duygusal bir kopuşa işaret etmiyor mu? Newroz’u kutlamak isterken polis panzeri, gaz bombası ve copla karşı karşıya kalan çocuğun panzere attığı taş, aslında bu devletin Kürt halkının duygu ve beklentileriyle arasına koyduğu ‘demir duvara’ atılmıyor mu?
PKK’nin kurucu kadrolarından Muzaffer Ayata, Hasan Cemal’le görüşmesinde bu durumu şöyle anlatıyordu: “Biz yaşadığımız bütün acılara rağmen Türklere yine iyi bakmaya devam ediyoruz. Çünkü bizler yıllar yılı birlikte yaşadık Türklerle... Ama bizden sonra gelen kuşaklar bizden bayağı farklı... Onlarda, iç dünyalarında bir kopuş var Türklere karşı...  Ve unutmayın, bizler, yani kurucu kadrolar olarak hâlâ direksiyondayız, etkimizi sürdürüyoruz. Barış için bir şanstır bu.”
Başbakan Erdoğan, Ayata’nın dikkat çektiği “barış şansını” kullanmak yerine İmralı ve Kandil’le hiçbir koşulda görüşmeyeceklerini söylüyor. Ve savaşta, çözümsüzlükten başka bir anlama gelmeyen muhatapsız çözümde ısrar; Türküyle, Kürdüyle bu ülkeyi bir çözüme değil, toplumsal bir çözülmeye doğru sürüklüyor. Gelinen yerde bu ülkede yaşayan halkların, her milliyetten işçi ve emekçilerin bu çözülmenin acı faturasını ödememelerinin yolu, ancak AKP’nin her tarafından kan ve nefret fışkıran bu “yeni stratejisi”ne karşı kardeşçe yaşayabilecekleri bir ülke için birlikte mücadele etmelerinden geçmektedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et