Papa ‘yoldaş’ mı oldu?
Sıkı bir anti-komünist olan Alman Papa 16. Benedikt (Josef Ratzinger), geçen hafta sonunda Meksika’yı ziyaret ettikten sonra “komünizmin son kalesi” Küba’ya geçti. Dün Financial Times Deutschland gazetesinde gezi dolayısıyla yer alan haberin başlığı “Katoliklerle Küba rejimi arasında anlaşma” şeklinde idi.
Anlaşmaya dayanak olarak, Papa 16. Benedikt’in ziyaret sırasında Küba’daki insan hakları ihlallerine, muhaliflere ve kilise üyelerine yönelik saldırılar karşısında sessiz kalması, bunun yerine Devlet Başkanı Raul Castro ile bir araya gelmesi gösteriliyordu.
Benzer şekilde, ABD’de üstlenen karşı devrimci Kübalı gruplar da yaptıkları açıklamalar ve eylemlerde, Papa 16. Benedikt’i eleştirdiler ve Küba’daki “komünist rejime” gösterdiği “hoşgörü” nedeniyle tepki gösterdiler.
Bunu, özellikle de Miami’den İspanyolca yayın yapan televizyon ve radyo istasyonları üzerinden yaptılar.
Onların iddialarına bakılırsa 85 yaşındaki Ratzinger, artık “Yoldaş Papa” olmuş...
Yine Alman basınında Papa’nın Küba ziyaretiyle ilgili yer alan haberlerin bir bölümünde, gezinin politik mesajlardan çok dini mesajlar içerdiğine dikkat çekildi. Gerçi, dini mesajların kendisi de bir politikayı ifade ediyor. Kast ettikleri, Papa’nın Küba toprakları üzerinde doğrudan Marksizm ve sosyalizmi eleştirmekten kaçınması olsa gerek.
Özetle; bütün Küba karşıtları Papa’yı eleştirerek, neden sisteme sert eleştiriler yöneltmediğini, en kısa zamanda yıkılması gerektiğini söylemesini; kiliselere sığınan, ancak sonradan güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan karşı devrimcilere açıktan sahip çıkmasını ve destek vermesini istediler.
Bütün bu iddiaları okuyunca, insan ister istemez, sanki yılların koyu antikomünisti Josef Ratzinger, birden Küba rejiminin dostu olmuş gibi bir yanılsamaya düşüyor.
Halbuki durumun bununla uzaktan yakından ilgisi yok.
Ratzinger, Küba’ya geçmeden önce Meksika’da yaptığı “Küba’daki Marksist ideoloji uzun zamandan beri gerçeği ifade etmiyor” şeklindeki telaffuzu, onun bu konudaki asıl görüşünü ifade ediyor. Ancak, bu görüşün Küba toprakları üzerinde bir değer taşımadığını, söylediği taktirde daha fazla tepki göreceğini Papa da fark etmiş olmalı ki, aynı nakaratı Havana’da, El Cobre’de, Santiago de Cuba’ta tekrarlamaktan kaçındı.
Şurası açıktır ki; Küba’daki halkçı rejimin devrilmesi için kapitalist dünyanın bugüne kadar denemediği yol ve yöntem kalmadı. Ekonomik ambargodan, dini değerlerin güçlendirilmesine kadar... Ama hiç biri etki etmedi.
Belirtmek gerekiyor ki, Küba halkının sadece yüzde 10’u Katolik. Bu da Vakitan üzerinden 11.5 milyonluk Küba’yı devirmenin zor olduğunu gösteriyor.
Bunu daha önceki Papa da denedi. Doğu Avrupa’da antisosyalist kampanyanın önemli aktörlerinden biri olan Papa 2. Jean Paul da, 1998 yılında Küba’yı ziyaret etmiş, çeşitli mesajlar vermişti. Hatta, bunun etkili olması için ABD’den ekonomik ambargoya son verme çağrısında bulunmuştu. Ancak bunun etkisi çok marjinal kalmıştı.
Küba, asıl gücünü kendini çevreleyen emperyalist devletlere karşı göstermiş olduğu onurlu duruşundan alıyor. Bu bilinç, geniş halk kesimleri tarafından benimsendiği, içselleştirildiği için bugün din yoluyla açılmak istenen delikler sonuç vermiyor.
Çünkü, antikomünist Papa’nın Meksika ve Küba’da yaptığı bazı vurgular yaşanan sorunlara karşı çarenin kapitalizmde değil sosyalizmde olduğunu gösteriyor.
Örneğin, Papa, Meksika’da aynen şunları söylüyor: “Dünyanın bir çok ülkesinde ağır ekonomik zorluklar yaşanıyor. Bu durum doğal olarak ruhsal ve ahlaki krizlere yol açıyor. İnsanların sahip çıktığı değerler olmadığı taktirde o zaman hırs ve egoizm değer kazanıyor ve bu da insanların huzurunda ve aile yaşantısında olumsuzluk yaratıyor” (Junge Welt, 28 Mart 2011). Papa aynı konuşmasında bununla da kalmadı, “Paranın tanrılaştırılmasını” eleştirerek, bu anlayıştan hoşnutsuz olduğunu açık olarak ifade etti.
“Parayı tanrılaştıran” elbette Papa’nın ileri sürdüğü “vakti geçmiş Marksizm” değil, sonuna kadar savunduğu kapitalizmdir. Eğer gerçekten “paranın tanrılaştırılmasına” karşı çıkıyorsa, tutarlı olmalı, Marksizmi değil kapitalizmi daha fazla eleştirmeli, kendisini dinleyenleri insanları insanlıktan çıkaran, parayı her şeyden üstün sayan anlayışa karşı konuşmalı.
Yani önce kendi içinde tutarlı olması, aynı şeyi insanlık değerleri için de yapması gerekiyor. Çünkü, Meksika ziyareti sırasında, Katolik kilisesi içinde yapılan cinsel tacizler nedeniyle çok sayıdaki kişi tarafından protesto edildi. Ratzinger, “İnanç Kongresi” başkanı olarak Katolik kilisesi içinde yapılan tacizleri, cinayetleri aydınlatmakla sorumlu. Bu açıdan, Meksika’da beklenenin çok altında ilgi göndü.
Özetle; solcu, halkçı iktidarların kurulduğu, sosyal hareketlerin güçlendiği Latin Amerika ülkelerinde yeniden Katolik Kilisesi aracılığıyla antisosyalist bir kampanya başlatılmış durumda.
Ancak, dünyanın içinden geçtiği süreçte bu ülkelerde yaşayan emekçilerin ekonomik, sosyal, kültürel düzeyinde öncesine göre bir iyileşmeye yaşandığı, buna karşın kapitalist ülkelerde kötüye doğru gidildiği net bir şekilde görülüyor. Bu nedenle, Papa’nın bugüne kadar binlerce kez denenmiş, eski metotlarla Marksizme karşı çıkmasının hiç bir değeri bulunmuyor.
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer
Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

Menemen Belediyesi'nin kamu zararına neden olan aydınlatma lambalarına suç duyurusu

‘Dilimizi, kültürümüzü korkmadan yaşamak istiyoruz’

‘Mehmet Türkmen’i serbest bırakın’

Evrensel'i Takip Et