Eğitim üzerinden ince hesaplar
4+4+4 kademeli eğitime ilişkin kanun teklifi, bütün itirazlara rağmen meclis genel kurulunda görüşülmeye başlandı. Hükümetin düzenlemeye karşı olanların tepkilerini göstermelerini engellemek için, ülke çapında fiilen “olağanüstü hal” ilan etmiş olması, aslında kararlı gibi görünmeye çalışmalarına rağmen, büyük bir acizlik içinde, gölgelerinden bile korkar hale geldiklerini gösteriyor.
AKP bugüne kadar, 4+4+4 düzenlemesi ile ilgili olarak büyük ölçüde “din eğitimi” ekseninde tartışılacağı öngörüsü üzerinden hareket etti. Böyle olması durumunda toplumu “‘Dindarlar’ ve ‘dine düşmanlar’ olarak iki kampa böler, düzenlemeyi kolayca meclisten geçiririz” diye hesap ettiler. Ancak evdeki hesap bu kez çarşıya uymadı.
İlk gündeme geldiğinden bu yana, eğitim alanında örgütlü sendikalar, meslek örgütleri ve eğitim bilimciler konunun çocukların eğitimi ve yönlendirilmesi ile olumsuzluklarını ve eğitimin bir bütün olarak piyasalaştırılması yönündeki adımları ön plana çıkardılar. AKP, baktı ülke gündemi büyük ölçüde 4+4+4 tartışmalarına kenetleniyor, önce ilk dört sınıfta okuyan 7 milyon öğrenciye “günlük süt” dağıtılacağı haberi ile gündemi değiştirmeye çalıştı. Bu yeterince etkili olmayınca, Başbakanın ağzından, AKP döneminde altın çağını yaşayan özel dershanelerin kapatılacağı ve özel liseye dönüştürüleceği açıklaması geldi.
Söz konusu iki haber, gündemdeki kademeli eğitim sistemi ile yakından ilgili. Örneğin devlet okullarında 1 ve 4. sınıflarda okuyan “ilkokul” çocuklarına süt dağıtılacağı ifadesi üzerinden, sermaye basını “özel okullara süt bile yok” haberleri yapmaya başladı. Özel okullarda okuyan çocuklara bedava kitap ve tabletten sonra “süt bile” verilmemiş olmasının büyük bir “ayrımcılık” olduğunu iddia ettiler. Sermaye basını, her biri birer ticari işletme olan özel okulları “mazlum” göstermek için neredeyse sıraya girdi.
AKP hükümeti iktidar olduğu ilk günden itibaren her fırsatta özel okullara yönelik vergi teşvikleri getirdi, çeşitli kalemlerde indirimler yapıldı. AKP, kamu kaynaklarını sadece eğitimde değil, sağlıkta ve diğer alanlarda da özele aktarmak için bütün gücüyle çalıştı. Kamusal eğitim ve okullara yeterli bütçe ayrılması ile ilgili herhangi bir talep gündeme geldiğinde “kaynak yok” dediler. Ama kuruluş ve işleyişi açısından “para kazanmayı” amaçlayan birer “ticari işletme” olan özel okullar hep el üstünde tutuldu. Buna rağmen ağlamaklı ifadelerle öne atılıp “bize süt bile vermiyorlar” demeleri, ikiyüzlülükten başka bir şey değil.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın strateji belgesinde, gerekse Ulusal İstihdam Strateji Belgesinde dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi ve kamunun zaman içinde mesleki eğitimden tamamen çekilmesi gibi iki önemli düzenleme var. Önümüzdeki dönemde kamu, eğitimden büyük ölçüde çekilecek ve eğitim hizmetleri, tıpkı sağlıkta yapılmaya çalışıldığı gibi, kamu-özel ortaklığı biçiminde sürdürülecek.
Kademeli eğitimin ikinci dört yılında yoksul emekçi çocuklarının mesleki eğitime yönlendirilmesi ve mesleki eğitimin yüzde 65’e çıkarılmak istenmesinin tek anlamı, emekçi çocuklarını, işçi sınıfının gelecekteki üyeleri olarak küçük yaşlardan itibaren uysal birer işçi olarak yetiştirmek. Üstelik bunu, kamu kaynaklarını özel sektöre aktararak, çocukları 10 yaşından itibaren sömürünün her türlüsüne maruz bırakarak yapacaklar.
Milli Eğitim Bakanı, Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) kurulacak özel meslek liselerini öğrenci başına yaklaşık bin lira teşvikle destekleyeceklerini, aynı zamanda eğitim maliyetinin bir bölümü devlet tarafından üstlenilerek işadamlarının kendi okullarını kurmalarının sağlanacağını söyledi. 6111 sayılı torba yasada 16 yaşından küçüklere ödenen asgari ücreti brüt asgari ücretin üçte ikisinden, net asgari ücretin üçte birine düşürmüşlerdi. Bunun üzerine 4+4+4 düzenlemesi ile önceden yüzde on olan “stajyer öğrenci” çalıştırma sınırlamasını tamamen kaldırarak, patronlara meslek okullarının kapılarını ardına kadar açtılar.
Hükümetin eğitim üzerinden yaptığı ince hesaplar, gelecek nesillerin “dindar” ve “kindar” olarak yetiştirilmesini öngördüğü kadar, “uysal” ve “itaatkar” olmalarını da içeriyor. Ama şu sözü unutmasınlar; “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et