II. Dünya finansal krizi (1)
Fotoğraf: Envato
2007 yılının sonlarına doğru ABD’de subprime mortgage piyasasında yaşanmaya başlayan çöküş, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren kapsamlı ve yaygın bir dünya finansal krizine dönüşmüş, akabinde de tüm emperyalist ülke ekonomilerini sarıp sarmalamış ve girdabı içine çekmiştir (I. Dünya Finansal Krizi).
Yükselen ülke ve diğer azgelişmiş ülke ekonomilerinin bu ilk finansal tsunamiden uzak kalabilmiş olabilmeleri, özellikle de yükselen ülke ekonomilerinin güçlü ve sağlam temellere dayanması nedeniyle değil, iktisadî krizin başladığı günlerde sıklıkla duymuş olduğumuz ve toksit varlıklar olarak adlandırılan türev varlıkların bu ülke ekonomileri temelinde önemsiz olması çerçevesinde sağlanmıştır. Daha açıkçası, sözünü ettiğim ülke ekonomileri bu tür varlıklardan ve etkilerinden azade durumdadır.
Ancak, başlangıcından bu yana beşinci yılına doğru yol aldığımız iktisadî kriz ortamının süreç içinde son belirtilen ülke ekonomilerini etkilemediğinden ya da bu ekonomilerin yaşanan iktisadî krize karşı bağışıklık kazanmış ülke ekonomileri olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bir adım daha atarak, ister iktisadî kriz ortamının devam etmesi gerçekliğinden söz edilsin, isterse de bir süre sonra (hiç değilse en azından 6-7 yıl sonra) dünya ekonomisinde iktisadî kriz sürecinden çıkışın başlaması gündeme gelsin, yükselen ülke ve diğer azgelişmiş ülke ekonomilerinin bu gelişmeden şimdiye kadar hiç yüzleşmediği biçimde çok ciddi bir düzeyde etkileneceğini söylemek ise kehanet sayılmamalıdır.
Yaşanmakta olan iktisadî krizin kaynağı ülke konumunda olan ABD’ye geri dönersek, yaklaşık dört yıldan beridir kamu açıklarının yerel yönetimler ve dolayısıyla da yerel hükümetler, eyaletler ve sonuç itibariyle de, federal hükümet bazında devasa bir biçimde artmakta olduğu da somut bir vakıadır. Bugün itibariyle yaklaşık olarak 14 trilyon USD düzeyine erişen ABD’nin federal borç yükünün, bu yıl yani 2012 yılı sonu itibariyle üç yıl öncesiyle karşılaştırıldığında üç kat artarak 15,5-16 trilyon USD’ı düzeyine ulaşacağına ilişkin tahminlerde bulunulmaktadır.
Federal hükümetin gerçekleştirmiş olduğu harcamaların yaklaşık yüzde 37-38’inin ise borçlanma yoluyla sağlandığı da ayrıca bilinen bir husustur. Bu ise giderek daha fazla borçlanmaya gidilmesi anlamına gelmektedir. Bunun yolu da FED’in (ABD Merkez Bankası) sorumsuz bir biçimde para basma politikası çerçevesinde sağlanmaktadır. Belirtilen bu politikada -ki FED Başkanı Ben Shalom Bernanke bu yolu hep masada tutmaktadır- ve yaşanan bu koşullarda bir değişme olmadıkça da sonsuza kadar yani ilelebet para basma politikası süreci devam edecek gibi görünmektedir. [Avrupa Birliği’nde de (AB) benzer yolun bu yılın başı itibariyle açılmış ve de devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu da unutmayınız].
Sosyal güvenlik ve sağlık reformuna ilişkin harcamaların da ABD’nin mevcut borç kamburuna kamburlar ilâve ettiği ayan beyan ortada durmakta olup, ABD’nin içinden çıkamayacağı kaçınılmaz sonunu hazırlamaktadır. Bu durumum ise bertaraf edilme imkânı da elan bulunmamaktadır. Bu gelişmelere, para basma hamlelerinin devam etmesi dâhilinde ortaya çıkacak enflâsyonist eğilimlerin, toplumsal iyileştirme programlarının ve diğer yükümlülüklerin beraberinde getireceği yük de ilâve edildiğinde, ABD’nin toplam borç yükünün 70 ilâ 115 trilyon USD daha artacağı saptaması yapılmaktadır. Tüm bunlara yerel yönetimlerin ve eyaletlerin üstlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmelerini de ilâve ettiğimizde, durum daha da vahim ve içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Obama hükümeti sürekli olarak borç tavanını yükseltmekte ise de, bunu sürdürmeyi başarabilmesi, parlamenter çoğunluğun Demokratların elinde olmaması nedeniyle de giderek zorlaşmaktadır. Ancak, bir kaçınılmazlık olarak borç tavanının sürekli yükseltilmesi çizgisi sürdürülürse, ABD’nin kafası kaçınılmaz bir biçimde borç duvarına toslayacak, iktisadî krizin başladığı tarihlerde şirket kurtarmalarını ön plâna çıkaranlar, kendilerini yani hükümeti kurtarma yolunda başvuracak merci/merciler aramaya başlayacaklar, heyhat bulamayacaklardır.
ABD Ekonomisinin en önde gelen ve çarpıcı görünümü borca dayalı bir varolma ve ayakta kalma biçiminde gelişme göstermektedir. AB ekonomisinin manzara-i umumiyesi ise malûmdur ve söz etmeye bile gerek yoktur. Hâl bu iken, ABD Ekonomisindeki bu kötü gidişatı bertaraf etmek yani borç batağı içindeki bir ekonomiyi kurtarmak için hangi ülke ekonomisinin ve/veya özel finans kurumunun devreye girebileceğinin düşünülmesi imkânı bile hâlihazırda ufukta görünmemektedir.
Bu çerçevede, dünya ekonomisinde bir ikinci finansal karmaşa, tsunami, felâket kaçınılmaz bir biçimde yaşanacaktır. Bu kesin gelişmenin tüm belirtileri ortada olup, çok uzak bir ihtimâl olarak görülmemeli ve değerlendirilmemelidir.
Selâm ola.
- Düşüşten önceki imparatorluk gururu 01 Aralık 2024 04:05
- Maestra'ya veda 20 Ekim 2024 04:41
- Büyülü müzik 13 Ekim 2024 04:07
- Dağın altında 22 Eylül 2024 03:56
- İsrail’in sınırı yok 01 Eylül 2024 04:22
- Komplo Teorileri 21 Temmuz 2024 04:30
- İmparatorluk başkanı için imparatorluk mahkemesi 14 Temmuz 2024 04:53
- İsrail'in uluslararası hukuka karşı savaşı 30 Haziran 2024 04:19
- Haklı davanın destekçisi 23 Haziran 2024 04:49
- Adalet savaşçısı kadın 16 Haziran 2024 04:41
- Dövüldüler, hapse atıldılar ve okuldan uzaklaştırıldılar 19 Mayıs 2024 04:16
- "Filistin güneşinde George Jackson" 05 Mayıs 2024 04:00