‘Üç artı üç eşittir beş’ eder mi ola ki!..
En matematiksel kurgusuyla yazacak olsam “3+3=5” yapar mı, yapabilir mi? Helen Macinnes’in İki kere iki ne üç eder ne beş demesi gibi yeni bir kurgulama değil söylemek istediğim. Ya da ülkenin bir öğretmeni(!) Ömer D.’nin 4+4+4’üne karşı bir eğitim dizgesi hiç değil. Salt, geçtiğimiz günlerde oynanan ve başı büyüklerden üç büyüğün elenmesine yol açan Türkiye Kupası ayaktopu karşılaşmalarından çıkarsadığım bir sonuçtur bu. Onun dışında başka anlamlar yüklenecek değişik durumlar yoktur. Ama durumun içine bakılırsa görülecek çok şey vardır aslında.
Bilindiği ve az önce de belirttiğim gibi Aslan’ı, Kartal’ı, Fırtına’sı, adına ad eklenen Türkiye Kupası’ndan elendiler, gittiler. İşin içinde yine ve yeni bir anlaşmalı oynaşma yoksa yaklaşık otuz yıldır bu kupadan yoksun yaşayan anlaşmalı oynaşmanın büyük sanığı Kanarya’nın da önü açılmış oldu neredeyse. Zaten anlaşmalı oynaşmada turlayan takımların çoğunun kupada da turladığı düşünülürse işin boyutu anlaşılacaktır büyük olasılıkla. Neyse, yine anlaşmalı oynaşma batağına bulaşmadan 3+3 ü eşitleme durumuna gelelim biz. Anlaşmalı oynaşma işini ilgili kurumun ilgili yönetimi oynaşıp anlaşarak çözecektir nasıl olsa.
Her bir şey anlaşmalı oynaşmanın gölgesinde kalmış olsa da Türkiye Kupası karşılaşmalarının açık yayınlanması izlemeyi kaçınılmaz kılıyor yine de. Özellikle de cicili bicili olanaktan yoksun olan yandaşlar ve izleyiciler için. Alışkanlıkların, kudurganlıkların önüne geçmesi; hem kudurganlıkların, hem alışkanlıkların görmezden gelinmesi ayaktopunun büyüsünden olsa gerek. Alışkanlığın da bir kudurganlık olduğu düşünülürse bunun üzerinde çok da durmamak gerek ülke koşulları içinde. İşte bu özlem ve gözlem içinde izlenen karşılaşmalar sonunda elenen o üç takım ve onların başında bulunan üç adamı öyküleştireceğim. Takımlarını buz gibi soğuk gözlerle izlemeyen, sürekli çözüm arayışları içinde yırtınıp duran üç çılgın adam. Coşkulu, sinirli, öfkeli her tür duyguyu iç içe yaşayan üç adam. Terim, Güneş ve Carvalhal. Oyun alanını sınırlayan çizgilerin hem içindeydiler, hem dışında. Topçularıyla koştular, bağırdılar, giden oyunu döndürmek için didindiler durdular. Savaştılar, uğraştılar. Başaramadılarsa da çok çalıştılar. Hiç oturmadılar, karşılaşma sonrasında da yıkıldılar. İşte bu üç adam, üç’lerden birini oluşturuyordu. Diğer, yani ikinci üç ise bu adamlarının takımları olması gerekiyordu. İşte o üçle bu üçü toplayınca altı edecekti ama… Bir eksiklik oldu, edemedi.
Çünkü, Terim’in ve Güneş’in takımındaki oyuncular da canla başla çalıştılar. Savaştılar, bir şey yapmak için uğraştılar, uğraştılar, uğraştılar. Ama olmadı. Carvalhal’ın oyuncuları da bir şey yapamadı. Ama onlar, onlar hiç değilse savaşmadılar, diğerleri gibi yormadılar kendilerini. Yani, kaza bakıp kıçlarını yırtmaya kalmadılar. Uğraşmadılar. Koşmadılar. Önlerinden giden topun arkasında bakıp durdular öyle. Sanki karalar bağlamışlardı. “Bu top mudur, nedir” şaşkınlığında değil de, vurdumduymazlığındaydılar. O nedenle üç artı üç eşittir altı edemedi, beşte kaldı. Çünkü, ortada üç adam; ama iki takım vardı.
Oysa, onca para alan, bunca becerikli, adı profesyonele çıkmış on bir topçuyu salıversen çayır çimen üzerine kendi başlarına bile işin üstesinden gelmeleri, iyi kötü bir şey yapmaları gerekirdi. Buna karşı o şeyi yapamamaları değil, yapmamaları ilginçti. Bir karşı duruş, anlaşmalı oynaşmanın bir başka türü var gibiydi çayır çimen üzerinde. Bir “aç ayı oynamaz” duruşu diyeceğim; ama hepsi de aç olamazdı ya bunların. Bir vurdumduymazlık, bir duydumaldırmazlık, bir sorumsuzluk dolanıp duruyordu oyun alanında. Denklemi bozan da oyunculardaki duruştu işte. Onun için üç art üç eşittir altı edememişti.
Terim ve Güneş, kendi seçtikleri oyuncuların başındaydılar ve oynatıyorlar ya da oynatabiliyorlardı. Oysa, öbür yanda, eksikliğin neden olduğu yerde, büyük ayaktopu düşünürü kulüp başkanının ortağından seçtiği oyuncular ve onların başına şapkadan çıkartılıp getirtilmiş adam vardı ki, kendisi bile umarsızlığının ayırdındaydı. Ülkenin böyle bir gerçeği de vardı ve bu gerçek giderek daha can yakıcı olacak gibi görünüyordu. Sanki yeri de dar gelmişçesine kulübü bırakan adam, alanını genişletmiş, ulusal düzeyde etkinlik veren kurumun başına gelip oturmuştu. Kulüp düzeyinde sıfırlanan altyapı, üstyapı demek ki bundan böyle ulusal düzeyde yaygınlaşacaktı. “Bekleyip göreceğiz bakalım, neler gelecek şu ülke sınırları içinde oynanan ayaktopunun başına” demenin de bir anlamı yok, çünkü yarının ne getireceği bugünden belli. Boşu boşuna perşembeyi beklemeye gerek yok...
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
![İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/256045.jpg)
İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı
![“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/261948.jpg)
“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”
![‘Haklarımızın gasbedilmesine izin vermeyeceğiz’](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284369.jpg)
‘Haklarımızın gasbedilmesine izin vermeyeceğiz’
![KFC ve Pizza Hut işçileri haklarını talep ediyor | Gündem Özel](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/283993.jpg)
Evrensel'i Takip Et