Eğitim, film, duvar vs.
Öğretmeni aşağılayan, dinlemek bir yana, ders işlemesine izin vermeyen öğrencilerle dolu bir okul, çok filmde gördüğümüz gibi. Okulla ilgili hiçbir beklentileri, hırsları, niyetleri, ümitleri yok; sadece okulla değil, hayatla ilgili de yok. Birkaç hafta için okula gelen geçici öğretmen ailelerin, çocukların ve diğer öğretmenlerin bezginliğini bir miktar da olsa sarsabiliyor. Genellikle eğitimle başları belada olan, hayatın dışına itilmiş yoksul gençleri konu eden filmlerde, bir öğretmenin gelişiyle değişen hayatları, bir anlamda akıllarının başına gelişini görürüz. Ama bir yandan da bu gençlerin sistemin kurbanları olarak bu ümitsiz hayata kurban edildiklerini… Kopma, bunun yerine tüm sertliğiyle gençlerin çaresizliğini veriyor ama nedenlerine dair sınıfsal göndermeler yapmak konusunda, “aklı başına gelme” ve sınıf atlama filmlerinden de geriye düşerek, faturayı ailelere kesiyor.
İstanbul Film Festivali’nin ilk gününde art arda yayınlanan ve eğitimi dert eden iki filmden biri, Kopma idi. İlk filmi Geçmişin Gölgesinde’de (American History X) Amerikan tipi ırkçılığı gayet sarsıcı bir şekilde anlatırken sözünü sakınmama huyunu belli etmişti yönetmen Tony Kaye. Son filminde, çocuk fuhuşundan intihara temalarında ve onları işleyişinde, yine affı yok.
Zorunlu eğitimin süresinin kısaldığı ve buna karşı çıkan öğretmenlerin kafasının gözünün kırıldığı bir memlekette, öğretmenliğin zaten bir çeşit dayak yemek olduğunu hatırlamanın kıymeti büyük.
Anlamlı bir tesadüf, aynı gün, Kopma’dan önce Duvar’ın (The Wall), Sinema ve Müzik bölümü kapsamında gösterilmesiydi. Alan Parker’ın 1982 yapımı Roger Waters senaryolu filmi, duvarlar ören sisteme balyoz indiren bir Pink Floyd işi. Grubun albümünden ilham alan hikayesi, kurgusal bir rock yıldızının sahneye çıkmadığı zamanlarda hayattan kopuk yaşayışını, okuldan askerliğe her türlü duvarla birlikte anlamlandırmaya çalışıyor. O adamın nasıl o hale geldiğini ve duvarın nasıl örüldüğünü, şarkılar eşliğinde veriyor. Müzik yeterince güçlü olsa bile, sade günlük hayat görüntülerinden abartılı çizgi film unsurlarına kadar görselliğini zenginleştirmenin de çok yolunu buluyor. Kıyma makinesine giren öğrenciler ve birer çekiç olup yürüyen orduların, bu çizgi kısımlardan en bilinen sahneler olması boşuna değil, filmi izledikten sonra akıldan çıkması da mümkün değil çünkü.
Mevcut eğitim sisteminin çocuklara attığı dayak, aslında onları tektipleştiren, düşünceyi, kişisel gelişimi önleyen bir şekilde işlediği sürece, Duvar’ın metaforları güncel kalmayı sürdürecek. Mahalle baskısını arkasına alıp dini eğitimi zorunlu hale getiren iktidarın, bu kıyma makinesinden bir farkı olsaydı da, başka türlü konuşabilseydik.
Bu sayede, eğitimin önemini hatırlatan film de, “Eğitime ihtiyacımız yok” diyen de haklı, tek başına eksik kalsa da. Bir yandan genç kuşakları ihtiyaçları olan eğitimden mahrum bırakmaya, onları küçük yaşta çalışmaya ya da evlenmeye mahkum etmekle, bunu kolaylaştıracak dini ezberleri küçücük yaşlardan itibaren kafalarına işlemek - çelişmek ne kelime - el ele gidiyor. Onun için, bu film burada bitmez.
Evrensel'i Takip Et