Sembolik bir hesaplaşma olmasın!

Bugün 12 Eylül Cuntası’nın yargılanması iddiasıyla açılan dava Ankara’da başlıyor!
İddia büyük elbette! Sadece cunta değil, bütün bir darbecilik zihniyetinin yargılandığını iddia edenler de yok değil. Özellikle de AKP propagandası, bu yargılamayı ülkenin “ileri demokrasiye geçişinin” bir nişanesi olarak sunmaktan kaçınmıyor.
Bu davanın açılmasına gelen süreç, 12 Eylül 2010’da yapılan “anayasa referandumuyla” oldu. Ama bildiğimiz gibi bu Anayasa değişikliği referandumun “rüşvet maddelerinden” birisiydi. Ve hükümet, geçmiş sekiz yıllık iktidarı boyunca 12 Eylül cuntacılarının yargılanmamasından rahatsız olduğunu hiç de belirtmedi. Tersine Erdoğan ve partisinin Evren başta olmak üzere 12 Eylül cuntasının şeflerine hürmette kusur etmediği herkesin bildiği bir gerçekti. Yani, 12 Eylülle ilgili madde paketin referandumdan geçmesi için “rüşvet maddesi” olarak konduğunu herkes biliyor.
Bu yüzden de kendi prosedürü içinde açılan bu dava, eğer bu prosedürle sınırlı kalırsa; bilinmelidir ki sembolik bir yargılama olarak kalacaktır. Üstelik bu semboliklik yüz yaşına yaklaşan iki cuntacı generalin yargılanıyor görünmesinden ibaret bir dava olacak, 12 Eylülün acılarının istismarı üstünden AKP’nin siyasi rantına dönüşen bir dava olarak tarihe geçecektir. Nitekim 28 Şubat darbesi, Erdoğan ve partisi tarafından aynı biçimde, “kendilerine karşı yapılmış bir darbe”ymiş gibi sunulmuştur. Dahası 28 Şubatın mahkum edilmesi adına AKP Hükümetinin uygulamalarına karşı çıkan gazetecilerin, 28 Şubatın teşvikçileri, hatta mimarları olarak teşhir edilip sindirildiği bir kampanyaya dönüştürüldüğüne daha yakından tanık olduk.
Bu dava bir “intikam davası” değil bir “siyasi dava”dır. Öyle olmalıdır. Bu yüzden de faillerin ölmüş ya da çok yaşlanmış olması davanın onların kişiliğine bağlanması bir handikaptır! Bu yüzden de dava;
1- 12 Eylül cuntasına dayanak olan, generalleri de buna teşvik eden 24 Ocak Kararları ve arkasındaki güçler,
2- Türkiye’yi komünizmle mücadele stratejisinin koçbaşı olarak kullanan ABD’nin bu cuntanın hem fikri ve hem de mimarı olarak sanık sandalyesinde bir numaralı sanık olarak oturması,
3- Cuntanın baskı, işkence, şiddet mekanizması olarak kullandığı kontrgerillanın rolünün açığa çıkarılması ve bu organizasyonda rol olan resmi sorumluların sanık sandalyesine oturtulması,
4- Yüz binlerce kişiyi gözaltına alıp, tutuklayan, işkence yapan, karakolları, cezaevlerini, işkence merkezlerine dönüştüren uygulamalarda belirleyici rol oynayan her meslekten sorumluların sanık sandalyesine oturtulması, bu amaçla bugüne kadar yapılan şikayetlerin dikkate alınması ve faillerin sanık sandalyesine oturtulması davası olmalıdır.  
Aksi halde, kimi cuntacı generallerin “mahkum edildiği” ve kimi mağdur kişilere tazminat ödenerek kapatılacak bir 12 Eylül yargılamasının bugüne katacağı hiçbir olumluluk yoktur.
Böyle bir yaklaşım belki 12 Eylül yargılamasından ekonomik siyasi rant bekleyen çevreler ya da sorunu bireysel bir hesaplaşma görenler için hoşlanılmayacak bir yaklaşımdır. Ancak gerçek budur. Ve eğer 12 Eylül darbesi birkaç generalden ibaret değilse, o zaman 12 Eylül gerçekten yargılanmalı, kişilerden bağımsız bir zihniyet ve bir cinayet ve işkence organizasyonu olarak, arkasındaki ABD, büyük sermaye ve onların çeşitli organizasyonları olarak yargılanmalıdır.
CHP ve MHP kendilerini “12 Eylülün mağduru” olarak ilan edip, bugün bu davada “taraf olarak müdahil olacaklarını” ilan etmişlerdir. Meclis ve Hükümet de  “müdahiller” içinde!
AKP Hükümetinin bugün 12 Eylül’ü aratmayan mahkemeleri, tutuklama ve muhaliflerini sindirme kampanyalarıyla bu davanın “müdahili” değil, olsa olsa “sanığı” olabileceği gerçeğini bir yana bıraksak bile; eğer bu dava onlara kalırsa, onlara kalmış tüm öteki davalar gibi, halkın aleyhine sonuçlanacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bu yüzden 12 Eylülün gerçek bir yargılaması için herkese görev düşmektedir ve bu mücadele o mahkemede bir sırada oturup “taraf” olmaktan çok ötedir.
Ve 12 Eylüle karşı gerçek bir mücadele Türkiye’nin demokratik, halkların kardeşçe bir arada yaşadığı, halkın geleceğe umutla bakabildiği bir ülke olma mücadelesine müdahil olmaktan geçmektedir.
Bugün Ankara’da başlayan davanın, hükümetin ihtiyacına göre üstünde oynamadığı sembolik bir dava olmamasının da tek gerçek dayanağı budur.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et