Küçük Kızıl Kafa: Gerda Taro
‘Fotoğrafınız yeterince iyi değilse, olaya yeterince yakın değilsiniz demektir’ Robert Capa
Bugün fotoğraf tarihinde bir sayfayı açıyoruz. Savaş fotoğrafçısı dendiğinde hemen onun adı aklımıza gelir Robert Capa. Oysa ki yanında bir kadın vardır. Belki de o kadın olmasa Robert Capa da olmayacaktı.
26 yıllık ömrüne bir büyük fotoğrafçıyı (Robert Capa) ve fotoğrafı sığdırmış. İspanya iç savaşını belgelemiş, İspanya Komünist Partisi tarafından Gerda , antifaşist şehidi ilan edilmiş, büyük ve gösterişli bir törenle doğum günü olan 1 Ağustos 1937’de Paris Pere-Lachaise Mezarlığında sonsuzluğa uğurlanmıştır. Tarihe savaş fotoğrafçısı kadın olarak geçen Gerda Taro’nun trajik hikayesidir okuduğunuz.
PİYASANIN KURALLARI
Piyasanın kuralları bugün olduğu gibi dün de geçerliydi. Henüz fotoğraf bu günkü gibi teknolojik değildi. Basın için fotoğraf ve fotoğrafçılar önemliydi. Ama marka olmak ve isim yapmış olmak o yıllarda da önemini koruyordu.
Gerta Pohorylles ile Andre Friedmann ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar para kazanamıyorlardı. Ajanslar, editörler çektikleri fotoğraflara doğru düzgün para vermiyordu. Onlar da bir plan yaptılar. Robert Capa adında zengin ve başarılı bir Amerikan fotoğrafçı yaratmaya karar verdiler. Andre fotoğraf çekecek, Gerta da bunları ‘Capa’ adlı adamın eserleri diyerek editörlere pazarlayacaktı. Piyasa kuralları koyuyordu ama çare tükenmiyordu(!) Bu numara işe yaradı. Gerta, Fransız editörlere fotoğrafların tanesini 150 franktan aşağı vermiyordu ki bu normal fiyatın neredeyse üç katıydı. Bu fotoğrafların hayat kavgası veren göçmen Andre Friedmann’ın işi olduğunu bilseler 50 frank bile vermezlerdi. Gerda da bu arada kendisine aynı derecede kozmopolit bir takma ad almıştı. Bundan sonra Gerta Pohorylles değil de ‘Gerda Taro’ olacaktı. Bu adı Paris’te yaşayan genç Japon Ressam Taro Okamoto’dan esinlenerek seçmişti. Bu adın yazılması ve hatırlanması kolaydı, zengin bir çağrışım yapıyordu, ayrıca bu isim o yıllarda şöhretinin zirvesinde olan ‘Greta Garbo’yu çağrıştırmaktaydı. İkili bundan sonra yollarına ‘Robert Capa ve Gerda Taro’ olarak devam ettiler ve tarihe bu isimlerle iz bıraktılar.
Gerda Taro 1 Ağustos 1911’de Almanya doğdu. Yugoslav Yahudisi olan ailesi Doğu Galiçya’dan Almanya’ya göç etmişti. Eğitimini tamamlamak için İsviçre yatılı okulunda 1 sene geçirdikten sonra Sttutgart’taki işletme okuluna katıldı ve üçüncü dili için İspanyolcayı seçti. On yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Liepzig’e yerleştiler, Gerta burada ticaret lisesine gitti, sekreterlik öğrendi, Rus sevgilisi sayesinde solcu politikalarla ilgilenmeye başladı. Gerta’nın ondan küçük iki erkek kardeşi vardı, Mart 1933’te kardeşleri Karl ve Oskar Pohorylle Leipzig’te bir dükkanın çatısından Antihitler broşürlerini sokağa savurdular. Yapılan SA baskını sonucu kardeşler saklanmayı başarırken Gerda yakalandı ve gözaltına alındı. Salıverildikten sonra bir an önce Nazi Almanya’sını terk etmek zorunda olduğunu biliyordu. 1933 ağustosunda Paris’e gitti. Bir daha kardeşlerini ve ebeveynlerini göremedi.
Liepzig’in sol çevrelerinden tanıştığı yakın arkadaşı Ruth Cerf ile Paris’e gittiler. Binlerce Alman göçmenine sığınak olan Paris, aynı zamanda politik ve kültürel bir merkez olmuştu. Gerta yarım gün çocuk psikiyatrı Dr. Rene Spitz’in yanında sekreterlik yaparken, Ruth mültecilere yardım eden bir örgütte çalışıyordu. İkisi de fazla para kazanmıyorlardı.
‘CAPA VE TARO’
İspanya İç Savaşı başlayınca Capa ve Gerda bir ekip olarak İspanya’ya gitmeye karar verir. Bir Leica’yla bir Rolleiflex makineleri vardı. Capa Leica’yı, Gerda da Rolleiflex’i kullanacaktı. Bir grup gazeteci uçakla Barcelona’ya gidecek, onlar da ülkeye dağılıp Vu’nun özel sayısı için iç savaşı izleyeceklerdi. Mekanik bir arıza yüzünden uçak bir tarlaya zorunlu iniş yapmak zorunda kaldı. Kaza sonucu Vogel ve gazetecilerden birinin kolları kırıldıysa da Gerda’yla Capa’ya birşey olmamıştı. Savaşın başlamasından iki buçuk hafta sonra, 5 Ağustosta Barcelona’ya vardılar. Capa’yla Gerda Barcelona’dayken sokaklarda ve kafelerdeki insanları, barikatlar üzerinde oynayan çocukları ve el konmuş arabaların sokaklardan hızla geçişini görüntülediler.
1937 ilkbaharında Capa Gerda’ya evlenme teklif etmiş ve Gerda da bu teklifi reddetmiş. Özgürlüğünü kısıtlamayacak bir sevgi ihtimali sunduğu için Capa, Gerda’yı öncesinde ve sonrasında hayatına girmiş tüm kadınlardan daha çok sevmiştir. Ancak sorun da Gerda’nın sevgiden çok özgürlük sunmasıydı ve Capa hayatında bir kere olsun sahiplenmek istiyordu, Gerda da bunun üzerine daha fazla direniyordu.
Gerda çok geçmeden arkadaşlarına Capa ile sevgili değil, yakın arkadaş olduklarını söylemeye başladı.
KÜÇÜK KIZIL KAFA
Gerda, askerlerin taktıkları lakapla ‘La Pequena Rubia’ (Küçük Kızıl Kafa) her cephede sevinçle karşılanırdı. Bir çocuk sanılabilecek kadar ufak tefek ve neşeli Gerda’nın varlığı muhtemelen askerlere her şeyin o kadar da kötü olmadığını düşündürürdü.
Gerda Brunete’ye 12 Temmuzda vardığında evler hâlâ yanıyor, sokaklardan tanklar geçiyor ve cumhuriyetçiler ev ev dolaşarak kalan faşist keskin nişancılarını arıyorlardı. Bu bölgede çok şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Gerda, Brunete’de mesleğinin en dramatik fotoğraflarını çekti ancak basında en çok yankı uyandıran fotoğraf, bir çarpışma fotoğrafı değildi. Bu resimde üç cumhuriyetçi asker, üzerinde ‘BRUNETE’ yazan bir tabelanın olduğu duvarın önünde durmaktaydı. Bu fotoğraf Cumhuriyetçilerin kasabayı ele geçirdiklerinin reddedilemez kanıtıydı. Bu fotoğraflar Regards’ta da yayınlandı.
Gerda hayatının en iyi fotoğraflarını çektiğinden emindi, Madrid’e dönünce bunu bir şişe şampanya ile kutlayacak, sabaha da Paris’e dönecekti.
Birden önlerine kontrolünü kaybetmiş bir Cumhuriyetçi tankı çıktı. Arabanın sürücüsü hemen direksiyonu kırdı ama geç kalmıştı. Tank arabaya yandan çarparak Gerda’yla Allan’ı parçaladı. El Escorial’daki Amerikan Sahra Hastanesine kaldırılan. Gerda 29 Temmuz pazartesi sabahı saat 6’da öldü. Gerda söylediği gün Paris’e gelmeyince Capa Alianza’yı arayıp onun neden gelmediğini sormak istedi ama Alianza’da kimse Gerda’ya ne olduğunu bilmiyordu. Ertesi gün aldığı gazetede şöyle bir manşetle karşılaştı:
Fransız Gazetecisi Gerda Taro’nun Brunete yakınlarında savaşta öldüğü bildirildi.
30 Temmuz Cuma günü Madrid ve Valencia çiçekleriyle örülü tabut, Austerlitz Garı’na vardı. Paris’e gelmiş olan Gerda’nın babası İbranice dualara başlayınca Capa o kadar duygulandı ki, onu oradan uzaklaştırmak zorunda kaldılar.
1934 Eylül ayında Andre Friedmann (Robert Capa) isimli fotoğrafçı, aldığı bir reklam işi için bir park sırasında oturan mavi gözlü, Alman görünüşlü bir kızın fotoğrafını çekmesi gerekiyordu. Montparnasse’de bol ağaçlıklı bir parkta bir saat kadar poz vermesi istenen Ruth teklifi kabul etti. Çekime arkadaşı Gerta ‘yı da yanında getirir. Bu tesadüf sonucu Gerta ve Andre’nin aşkları başlar.
Capa, daha sonra New York’a gidip burada İspanya İç Savaşı fotoğraflarından oluşan ‘Death in the Making’ kitabını hazırladı. Kitabı ‘Bir yıl İspanya cephesinde bulunan ve sonsuza dek orada kalan’ Gerda’ya ithaf etti.
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer
Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

Menemen Belediyesi'nin kamu zararına neden olan aydınlatma lambalarına suç duyurusu

‘Dilimizi, kültürümüzü korkmadan yaşamak istiyoruz’

‘Mehmet Türkmen’i serbest bırakın’

Evrensel'i Takip Et