12 Eylül'ü yargılamak
Türkiye siyasi tarihinin zorlu dönemeçlerinde gençliklerini onulmaz acılara, sürgünlere ve ölümlere tanıklık ederek geçirmiş kuşaklar ülkede birbirini izlerler. Acılar, mağduriyetler değişmez pek. Bu Cumhuriyetimizin siyasi tarihidir de aynı zamanda. Şimdilerde bencileyin yaşı yetmişe ulaşmışları da 40’lı yaşlarını sürenleri de zulmün, kötülüğün, insanı aşağılayan işkencenin, mahpushane duvarlarının, rutubet kokusunun, ürkünün yoğun izlerini belleklerinde taşır. Kendileri değilse de yakınları, canından aziz olanları yaşamıştır bu çileli dönemleri.
Bizler ülkede 10 yılda bir askeri darbeleri, kalkışmaları neredeyse kanıksadık. O dönemlerde pek çok faili meçhul cinayet, yargısız infaz olayları yaşandı. Gazeteler, kitaplar toplatıldı. Sendikalar kapatıldı. Gençlere potansiyel suçlu gözüyle bakılmaya başlandı. Düşünceyi ifade etmek suç kapsamında görüldü. Yazarlar çizerler mahkeme salonları ile cezaevleri arasında geçirmeye başladılar değerli zamanlarını. Sanatçılar da öyle. İşin ilginç yanı tüm bu olağanüstü durumlarda toplumun tepkisiz kalışı, olayları normal karşılamasıydı. Hatta darbecilerin yanında yer alan, alkış tutan büyük bir halk kesimi vardı. Ve de onları yönlendiren darbenin hınk deyicileri: Bürokratlar, işadamları, teknokratlar, kimi hukukçular ve medyanın bir bölümü... Onlara göre ülke ordu sayesinde kardeş kavgasından kurtulmuş, ileri demokrasinin yolu açılmıştı. Her darbe sonrası yeni anayasa hazırlıkları ile halkın gözü boyandı. Cemal Süreya “Kısa Türkiye Tarihi” şiirinde bu dönemleri şiirsel ustalığıyla özetler: “Üç Anayasa / ortasında büyüdün: / Biri Akasya / Biri Gül? Biri zakkum.” 12 Eylül Cuntasının kendilerine biat eden hukukçulara yaptırdığı 82 Anayasası gerçekten de zehir zakkumdur. Gölgesi hala hep yanı başımızda. Ruhu, felsefesi, kuralları ve kurumları ileri demokrasiye vardık denilen günümüzde de capcanlı yaşıyor. İktidarlar 82 anayasasının kendi çıkarlarına uygun maddelerine dokunmamakta söz birliği yapmış gibidirler. Kuşkusuz ki en çok yarar sağlayan da AKP iktidarıdır. Siz bakmayın 12 Eylülün hesabını soruyoruz tantanasına. Cuntanın sağ kalan yaşlı ve hastalıklı iki generalini yargılamakla 12 Eylülü yargılamış, ülkeye verdiği zararı, insanlığa karşı işlenen suçları açığa çıkarmış olmazsınız. Önce iktidarın da muhalefetteki düzen partilerinin de kafalarındaki değer yargılarını değiştirmeleri gerekiyor. Görünüşte değil sahiden demokrat olmanın bir yolunu bulmak zorundalar. Bu da alışılmış tek adama biat kültürü ile asla gerçekleşemez. Davaya müdahil olanların çokluğuna, kullanılan dilin nefret içeriğine baktıkça doğrusu umutlanamıyor insan. Nasıl umutlanalım ki siyasi partiler yasamız bile 12 Eylülün öngördüğü bir yasa. Yine 12 Eylülün ünlü YÖK’ü bugün işbaşında. Üniversite gençliği hak aradığında iki yol açılıyor önüne. Üniversiteden atılma ya da hapse atılma. Beğen beğendiğini. Akademisyenler rektörlerin, dekanların hışmına uğramazlarsa bu kez de savcıların iddianamelerinde yer almaktan kurtaramıyorlar kendilerini. Milli irade sözünü ağzından düşürmeyen iktidar partisi, milli irade sonucu TBMM’ye giren BDP’nin tabanını yok etme, partiyi kapatma uğraşı içinde. 12 Eylülün dinine saygılı, uslu yüksekokul gençliği projesi şimdi AKP iktidarınca uygulamaya konuluyor. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalkmak şöyle dursun her gün biraz daha ağırlaşıyor, hukukun üstünlüğü salt lafta kalıyor. Sermaye, iİktidar işbirliği cunta dönemlerini aratmıyor. İktidarı eleştiren gazeteci ve yazarların işine birer birer son veriliyor. Cezaevlerinde gazeteci sayısı yüz dolayında, gazetecilere açılmış dava sayısı ise 2 bin dosyayı aşmış durumda. Yasama, Yürütme, Yargı erki arasında olması gereken güçler ayrılığı çalışmıyor. Yürütme kanun gücünde kararnamelerle yönetiyor ülkeyi. Peki söyler misiniz 12 Eylülü biz neden yargılıyoruz? Onca yılda ne değişti bu ülkede demokrasi adına, hak, hukuk, adalet adına? İnsan hak ve özgürlükleri adına... Sahi ne değişti?
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![İşçiye, düşman hukuku](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284857.jpg)
İşçiye, düşman hukuku
Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.
Evrensel'i Takip Et