Gerçeğin sahibi var!
Tamamlanan Deniz Feneri Davası iddianamesi de birkez daha gösterdi ki, AKP iktidarı boyunca ucu AKP’ye dayanan davalardan hiçbirinde ‘örgüt’ bulunamayacak.
Hrant Dink cinayeti gerçekleştiği dönemde İstanbul Valisi olan ve bu cinayete giden yolun taşlarını döşeyen ‘ihmaller zinciri’nin önemli halkalarından biri olan Muammer Güler, son seçimlerde AKP Mardin Milletvekili oldu.
Aynı zincirin başka bir önemli halkası olan Ramazan Akyürek de terfi ettirildi. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatında geride bıraktığımız Şubat ayı başında gerçekleştirdiği atama operasyonunda, Hrant Dink soruşturması kapsamında tartışılan isim olan Ramazan Akyürek, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı oldu.
Öte yandan Dink’in katili Samast ile hatıra fotoğrafı çektiren polis Yakup Kurtaran’ın, Malatya Emniyet Müdür Yardımcılığı’na kadar yükseldiğini de hatırlatalım.
Hrant Dink cinayeti davası Deniz Feneri’nde olduğu gibi ucu AKP’ye dokunan ve görüldüğü mahkemenin arkasında ‘örgüt’ bulamadığı bir dava oldu.
Aynı özelliği Sivas Katliamı davasında da görebiliyoruz. Halkın geniş bir kesimi tarafından ‘insanlık suçu’ olarak nitelenen Sivas Katliamı Davası’nda da 13 Martta ‘zaman aşımı’ kararı verildi. Başbakan Erdoğan, büyük tepki çeken bu kararı “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” sözleriyle değerlendirmişti.
Sivas Katliamı Davası’nda sanıkların avukatlığını yapan çok sayıda isim de AKP Hükümeti döneminde önemli görevlere getirilmişti. O isimlerden bazıları şöyle: Hayati Yazıcı; AKP’de bir dönem Devlet Bakanı, şimdi Gümrük ve Ticaret Bakanı, Haydar Kemal Kurt; AKP Isparta Milletvekili, Zeyid Aslan; AKP Tokat Milletvekili, Hüsnü Tuna; AKP Konya Milletvekili, M. Ali Bulut; AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi. Birçok avukat da AKP’den belediye başkanı yapılmış ya da bürokraside önemli görevlere getirilmişti.
Tüm bunlara bakınca, ülke tarihinin en büyük yolsuzluk ve dolandırıcılık davalarından biri olarak bilinen Deniz Feneri Davası’nın iddianamesinde ‘örgüt ve dolandırıcılık’ suçlamalarının yer almaması da şaşırtıcı olmuyor.
Hatırlanacağı gibi bu davada AKP Hükümeti’nin hışmını çeken savcıların başına gelmeyen kalmamıştı.
Biraz geriye dönüp baktığımızda AKP Hükümeti’nin ucu kendisine dokunan davalar konusundaki tavrının Tansu Çiller dönemine çok benzediğini görüyoruz.
Örneğin Evrensel Muhabiri Metin Göktepe’nin katledilmesinin ardından, Metin’in öldürüldüğü toplu gözaltı olayının emrini vermiş olan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, “Gazeteciymiş, sarı basın kartı nerede? Biz onun nasıl gazeteci olduğunu biliyoruz!” demişti. Benzer ifadeleri dönemin Başbakanı Çiller de kullanmıştı. Aynı şu anda cezaevinde tutuklu bulunan yüzü aşkın gazeteciye ilişkin Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi.
Ve kamuoyunda oluşan ciddi baskıya rağmen Çiller, Taşanlar’ın arkasında durdu ve yargılanarak mahkum olmasına izin vermedi. O dönemde Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasının da, yine Çiller’in hedef gösteren açıklamalarının ardından gerçekleştiği biliniyor.
Ancak Metin Göktepe de yıllar önce yaptığı haberlerle, egemenlerin, hükümetlerin, generallerin tüm karartma girişimlerine rağmen gerçeğin peşini bırakmamak gerektiğini göstermişti. Albay Rıdvan Özden’in şaibeli ölümünün ardından, arkadaşımız Metin Göktepe Albayın Eşi Tomris Özden ile görüşmüş ve haberi, “Eşimi silah arkadaşları öldürdü” başlığı ile 4 Ocak 1996 günü gazetemize manşet olmuştu. Sonraki yıllardaki gelişmeler Metin’in bu haberinin önemini ve değerini teyit etmiştir.
Dün Sevgili Metin Göktepe’nin doğum günüydü. 44 yaşına girdi. Onun adına düzenlenen ve gelenekselleşen gazetecilik ödüllerinin de 15’incisi verildi.
Hem yarışmada ödül kazanan haberlerin niteliği ve hem de bu haberlere imza atan gazetecilerin mesleki duruşları, ödül törenindeki sözleri; bedeli ne olursa olsun, bu ülkede gerçeklerin sahipsiz olmadığının somut birer kanıtıydı.
Evrensel'i Takip Et