Tek adam
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “siyasetin yargıyı kuşatmasına ve aktörleri değişmiş yeni vesayet odaklarının oluşmasına” yönelik uyarıları üzerine Sayın Başbakan, önceki hafta ne demişti?
“Yargının siyasallaşmasının karşısında ilk duracak olan biz oluruz. Yargının siyasallaşmasına müsamaha göstermeyecek, göz yummayacak olan ilk önce biz oluruz.” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 5 Nisan 2012)
MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında yargının soruşturma başlatma girişimiyle ilgili olarak Sayın Başbakan, bu hafta yaptığı değerlendirmede ne dedi?
“Yargı, görevi olmayan bir alana girdi. Bu konuda hakkı olmayan konumda kendini hissedince kusura bakmasın bizi karşısında görür. Yargı, kendini yasamanın üzerinde göremez. (…) Müsteşarı yargılama süreci içine sokmaya çalıştı.” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Nisan 2012)
***
İşte, tek adamlık budur!
Yasama, yargı ve yürütme gücünün tek kişinin yorum ve uygulamasına tabii olması gerektiğini; kendine dokunulmazlık zırhı veren ulvi ve ruhani özelliklere sahip olduğu inancıyla kitlelere kabul ettirme çabasıdır bu.
***
Ağabeyler, nasıl isterse; “yol arkadaşları” da ona uygun hareket eder herhalde…
Sayın Başbakanın, kendisini yüceltme ihtiyacının toplumda karşılık bulabilmesinde kitlesel propaganda araçları böylece devreye girer…
***
“Bugün bazı basın yayın organlarında Cumhuriyet Halk Partisinden yapılan bir açıklamaya yer verilmiştir. Bu açıklamada kurumumuza yönelik haksız ve asılsız ithamlar yer aldığından cevabi açıklama yapılması gereği duyulmuştur.” (8 Nisan 2012)
Bir haber ajansının yöneticilerinin, kuruluş yıl dönümü dolayısıyla iki gün öncesinden kendilerine gönderilmiş olan mesajın içeriğini basın yayın organlarında yayımlandıktan sonra öğrenip karşı açıklama yapma ihtiyacı hissetmesi garip değil mi?
“CHP Genel Merkezinden ajansımızın kuruluş yıl dönümüyle ilgili yapılan (…) açıklamada, ajans üzerinden iktidar partisiyle hesaplaşmayı amaçlayan haksız suçlama ve eleştirilere yer verilmiştir.” (8 Nisan 2012)
Bir haber ajansının, kendisine yönelik eleştirilerden “İktidar partisiyle hesaplaşma” yorumu çıkarması da ilginç değil mi?
Öyle dahi olsa, bu yorumu yapmak, “tarafsız ve özerk” haber ajanslarına mı düşmelidir?
***
Sayın Başbakanın, 19 Şubat 2012 tarihinde yaptığı bir konuşmada kullandığı “kindar” sözcüğünün ajans haber bülteninde yer almamasıyla ilgili olarak bazı köşe yazarlarının eleştirileri karşısında verilen yanıtta, bunun “Kasıt ve kötü niyetten” kaynaklanmayan “İnsani bir hata” olduğu belirtilmişti. Kabul edilebilir nitelikteki bu açıklamayla yetinilse sorun olmazdı… Ancak açıklamaya şu yorum da ilave edilmişti:
“Öte yandan, onlarca televizyonun canlı verdiği Sayın Başbakanın konuşmasının yazılı haberinde, bir kelimeye ‘sansür’ uyguladığımız iddiası, akıl ve mantığa aykırı, iyi niyetli olmayan bir yorumdur. (…) Ne Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının otosansüre ihtiyacı vardır ne de Ajansımız böyle bir misyon üstlenmiştir.” (23 Şubat 2012)
***
Sayın Başbakan ne derse odur! Ne yapsa, doğrudur. O, hatasızdır… Böyle olunca, yürütmenin başı olarak, demokratik kurum ve kuruluşlarca görev alanının sınırlandırılmasına ve faaliyetlerinin denetlenmesine gerek de yoktur.
Yasanın nasıl çıkarılacağına o karar verir; mevzuat, onun keyfiyetine göre ilgili kişi ve kuruluşlar eliyle uygulatılır; yargılama süreci de ondan sorulur…
Eğer yargı, yasa maddesini, “sözü ve özüyle” yorumlayıp, Sayın Başbakanın iradesinin üstüne çıkmaya kalkışırsa, “Ona da müsaade edilmez”; yasalar, Sayın Başbakanın iradesine uygun olarak yeniden yazılır…
Bu hal ve şart altında elbette Sayın Başbakanın “sansüre” ve “otosansüre” ihtiyacı da yoktur.
Sansür ve otosansür, yönetilen kitleleri kontrol altında tutmak için, yürütmenin denetimi altındaki medya organları aracıyla kullanılan yöntemlerden birisi...
Oysa tek adamı yüceltme yarışında herkes özgür!
Evrensel'i Takip Et