13 Nisan 2012 10:22

Malûmun hatırlatılması kızdırıyor

Malûmun hatırlatılması kızdırıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftalık The Economist dergisinin 7-13 Nisan 2012 tarihli sayısında Türkiye Ekonomisi’ne ilişkin bir genel değerlendirmede bulunularak, elan yaşanmakta olan temel iktisadî sorunlara bir kez daha dikkat çekildi.
Ülke içi iktisadî canlılığa bağlı yüksek büyüme oranlarına ulaşıldığı malûm. Ancak, bu ortamı sürdürmenin olmazsa olmaz koşulunun, sıcak para akımları olduğu da inkâr edilemez. Bu nedenle de, hâlihazırdaki iktisadî yapının uzun soluklu ve sağlıklı olarak sürdürülmesinin imkânsızlığından söz etmenin kimsenin zoruna gitmemesi gerekir. Böylece, ekonomisinin işleyişi ve sürmekte olan iktisadî kriz ortamının dünya ölçeğinde yarattığı handikaplar göz önüne alındığında, kırılgan bir iktisadî yapının bulunduğu su götürmez bir gerçekliktir.
Unutmayın, sermayenin akı-karası, dincisi-dinsizi olmaz; dini imanı yoktur. Tek amacı kâr elde etmek’tir. Sermaye için kâr elde etme yolunda her yol caizdir; kurallar dâhilinde ve kural dışı davranarak her şeyi kendi çıkarı için ezer geçer.
AKP’nin iktidar olmasından bu yana geçen süre içinde ‘Harikalar Dünyası’nda’ yaşıyormuş gibi görünmemiz, münhasıran AKP iktidarı tarafından devreye sokulan iktisadî politika reçetelerinin ve uygulamalarının sonucu olduğu da söylenemez. Bir başka deyişle, AKP’nin iktidara gelmesiyle 2007 iktisadî krizine kadar geçen süre içinde Türkiye’nin yaşadığı ve hâlâ da yaşamakta olduğu bu sahte iktisadî ortamın, DSP-MHP-ANAP üçlü koalisyonuna bir dördüncü ortak olarak monte edilen Kemal Derviş’in eseri olduğu kabullenilmelidir. Bunun yanı sıra 2000’li yılların ortalarına doğru artan finansal akımların azgelişmiş ülkelere, bu arada Türkiye’ye de yönelmiş olması, bu hâyâl perdesinin sürdürülmesinde önemlidir. Sırf bu nedenle bile, geçen yılın sonlarına doğru sıcak para akımlarının ülkeye gelmesine ilişkin sorunların baş göstermesiyle Türkiye Ekonomisi’nin nasıl olumsuz etkilediğinin hatırlanması gerekir.
Örneğin, Türk Lira’sının nasıl değersizleştiğini, TCMB’nin gösterge faiz oranını değiştirmemesine rağmen bankaların söz konusu oranı hiç mi hiç ciddiye almadan düşük hacimli mevduata bile, hele de yılın son iki ayı içinde nasıl ortalama %10-11 civarında aylık faiz uyguladığını unutmuş olamazsınız. Unutmuşsanız, hatırlatırız.
Hâl bu olduğunda ve özellikle de ülke ekonomisinin sıcak para bağımlısı konumuna getirilmiş olması veri iken, dahası yıllardır döviz kazandırıcı faaliyetlerde bulunan sektörlerin yok edilip, ekonominin tümüyle dışa bağımlı hale getirilmesi gerçekleştirilmişken, belirsizliği malûm faiz koridoru uygulamasından vazgeçilmesi duyurusundan neden rahatsız olursunuz? Ekonominin mevcut kırılgan yapısını bir anda değiştirmenin mümkün olmadığı âşikâr. Uygulanmakta olan faiz koridorunun, dünya ekonomisinde zaten varolan belirsizliğin üstüne bir de Türkiye özelinde ülkede ilâve belirsizlik ortamının süreklilik kazanmasında katkıda bulunduğunu neden göz ardı edersiniz? Konuya ilişkin olarak belirli bir faiz oranı uygulamasına geçiş önerisini neden yüksek faiz lobisinin dayatması olarak değerlendirirsiniz? Bu arada, 2012’nin ilk iki ayı itibariyle yıllık enflâsyon oranının %10,45 düzeyine ulaştığını nasıl görmezden gelirsiniz?
Bu ifadelerimden hareketle, ülkede belirli ve yüksek faiz uygulamasının başlatılmasına ilişkin görüşleri desteklediğim biçiminde bir sonucun çıkarılması kadar ahmakça bir şey olamaz. Ancak, nasıl ki yüksek faiz ülke ekonomisi için olumsuz etkilere sahipse, müstesna Başkanımızın istisnai gün uygulamasının da olumsuzlukları söz konusu olup, kime yaradığı ve nelerin pahasına gerçekleştirildiği sorusunun da ayrıca cevaplandırılması gerekir. Daha açıkçası, AKP’yi destekleyen İliştirilmiş İktisat Okulu’nun (Embedded School of Economics) akademisyen iktisatçıları, siz hangi lobinin hizmetindesiniz?
Döviz kazandırıcı iktisadî faaliyetlerinizin sürekliliği söz konusu olmadığı halde ve döviz piyasasına yönelik müdahalelerinizin sınırının mevcut rezervlerinizin hacmi olduğuna göre, bu değirmenin suyunun nereye kadar akıtabileceğinin hesabının iyi yapılması gerekir.
Bu arada, yaratacağı iktisadî sonuçlar itibariyle üzerinde fazlaca durulmayan ülkenin jeopolitik, jeostratejik ve jeoiktisadî önemi ve yaşadığımız bölgeye yönelik emperyalist güçlerin geleceğe ilişkin iktisadî ve siyasî hamleleri veri iken, döviz rezervlerinin bir anda nasıl buhar olup uçtuğunu da görmeniz ihtimâl dâhilinde.
Unutanlar için, Türkiye’de yaşanmış Kasım 2000-Şubat 2001 iktisadî krizinde iki gün içinde kısıtlı döviz rezervleri dâhilinde 18 milyar USD’nın kaçmış olduğu hatırlanmalıdır. Her ne kadar döviz rezervleri güçlü (!) deseniz de, önemli olan algı ve bir anda döviz piyasasında paniğin yaşanmaya başlamasıdır. Hepsi bu kadar kısa ve net.
Selâm ola.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa