Doğruları götüren yanlışlar…
Haftada bir gün BirGün’de yazmak zorunda kalan Bülend Karpat, günlerden bir gün; ama yakın geçmişte bir gün üniversite giriş sınavlarındaki bir kuraldan söz eder ve “Bir yanlış üç doğruyu götürünce…” der. Üstelik yazısına da başlık yapar bunu. Eğer kural, Karpat’ın dediği gibi olsaydı, bir yanlış, tek başına üç doğruyu alıp götürseydi üniversiteye girecek öğrenci bulunamazdı kolay kolay. Tıpkı onca yanlışın Karpat’ın yazısında doğru bırakmaması gibi. Oysa, üç yanlış bir doğruyu götürseydi, yanlışlar topluca çeker gider, hiç değilse elde avuçta birkaç doğru kalırdı. Amaç da yanlışları ortadan kaldırmak, doğruya yol açmakken üstelik.
Karpat’ın alışkanlık durumuna getirdiği bu tür yanlışlıkları gazetenin de görmezden gelmesini anlayamıyorum ben. Gelen her yazı olduğu gibi konuyor, okuyucuya sunuluyor anlaşılan. İşte bu anlaşılanı anlamakta güçlük çekiyorum. Daha da çekecek gibiyim.
Yaşam öyle bir biçimsizlikte gidiyor ki Karpat’ın doğru sanıp söylediği yanlış söz doğru olup çıkıyor durup dururken. Bir tek yanlış pek çok doğruyu alıp götürüveriyor. Bakın anlaşmalı oynaşmaya; bakın denizi aydınlatan fenere ve 4+4+4 saçmalığına. Bakın; hem de gözünüzü dört açıp bakın, para yemekten suçlu bulunmuş adamın adının devletin bir üniversitesine verilmesine. Kaç doğruyu alıp götürür bu yanlışlar. Baldaki yalancılık, zeytinyağındaki dolandırıcılık, tavuktaki soygunculuk, ilaçtaki tutarsızlık, grevsiz sendika yaşamdaki kaç doğruyu alıp götürür kim bilir. Belki de yaşamda doğru kalmamasının nedeni, Karpat’ın dediği gibi bir yanlışın üç doğruyu götürmesidir.
Yaşamımızı kuşatmış yanlışlardan biri de kocaman bir doğruyu, Meral Okay gibi bir doğru insanı da aldı götürdü ne yazık ki. Ama şöyle derinlere dalıp gidince üç yanlışın onu ancak götürebildiği sonucuna varıyorum. Yanlış zaman, yanlış yer ve yanlış insandan oluşan bir yanlışlar üçlüsü.
Can verinceye dek bu çorak yerde
Dertten başka ne geçti ki eline
Ne mutlu erken gidene bu dünyadan
Hele bu dünyaya hiç gelmeyene
der ya Hayyam. Her ölüm olayından sonra da anımsarım ya ben bunu!.. Bugün yine yazdım işte. Ama Hayyam’ı doğrulamak için değil. Belki de ilk kez karşı çıkmak için. Can verinceye dek bu çorak yerde, dertten başka bir şey geçmemiş midir eline O’nun tam da bilemem. Yaman’sızlığın yaşamını yamanlaştırdığını; biraz da yavanlaştırdığını düşünebiliyorum en azından. Arkasından gelen o yaman sayrılığın yaşamının dertlerine dert kattığını da. Ne ki, dertleri eğlence edinmişçesine çevresine güzellik saçan birinin, herkesin derdine iyi geldiğini de görebiliyorum uzaktan da olsa. Çevresini, tanıyan tanımayan herkesi böylesine mutlu eden, sevindiren, sevdiren birinin bu çorak yerde dertten öte güzel şeyler edindiğine de kesinlikle inanıyorum.
Sayrılık sonrası Yaman’a ulaştığı için erken gittiğine mutludur belki kendisi; ama dertlerini unutturduğu insanların çok da mutlu olduğunu sanmıyorum, onda yaşayacakları pek çok güzellikler varken daha.
Böylesine erken gitmek yerine, bu çorak yere hiç gelmemiş olmasını düşünmek bile istemem doğrusu. O zaman O’nu bilmemiş, bilememiş olacaktık. Onun, bakanın içini huzurla dolduran o güzel yüzünü görmemiş, görememiş olacaktık. Can verinceye dek bu çorak yerde onun bu güzelliğinden yoksun kalacaktık. Güle güle güzel adamın güzel karısı. Güle güle. İkinci bahar’da muhteşem yüzyıl yaşattın herkese.
Sanat çevresi yeri doldurulmayacak bir yitiğe uğrarken ayaktopu çayır çimeninde de yine o üç yanlışın götürdüğü Erdoğan Arıca’nın acısı yaşanıyordu. Dışarıdan, bir izleyici olarak baktığımda ayaktopunun ender adamlarından biri olarak görürdüm ben onu. Bana öyle gelirdi en azından. Sana da güle güle ıssız adam.
İlerlemiş demokrasinin(!) şu ağır koşullarında doğrusuyla yanlışıyla gidenler gidiyor, kalan sağlar da bizim oluyor. Bizimkilerin yaptığı en iyi şey de gidenleri uğurlamak, arkalarından ağıt yakmak. O daha bir koyuyor sanki insana.
Güle güle gidin. Işığınız çok olsun...
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
![İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/256045.jpg)
İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı
![“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/261948.jpg)
“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”
![‘Haklarımızın gasbedilmesine izin vermeyeceğiz’](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284369.jpg)
‘Haklarımızın gasbedilmesine izin vermeyeceğiz’
![KFC ve Pizza Hut işçileri haklarını talep ediyor | Gündem Özel](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/283993.jpg)
Evrensel'i Takip Et