22 Nisan 2012 05:37

Adaletsizlik ve anlamsızlık

Adaletsizlik ve anlamsızlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hey tekstil işçileri direnişlerinin 70. Gününü geride bıraktılar. Görmeyenler, duymayanlar için sorun yok tabii.  Ah adalet ah derken Nietzsche’nin şu özlü sözü duygularıma tercüman oldu.
“İki temel sorunu var insanlığın. Adaletsizlik ve anlamsızlık. Birine karşı hukuku bulduk, diğerine karşı sanatı. Ama insanlar hukuka ulaşamadı. Ve sanat insanlara. ” diyordu. Bir süre düşünüp bu haftaki yazıma başladım.
Adaletsizlik mi? diz boyu... Ya sanat? anlamsızlığına devam edecek gibi... O halde becerebildiklerimizden başlamak belki de en iyisi.

Gördüğümde gerçekten etkilendim. Peki neydi etkileyen? Polisten dayak yiyen, baskı ve şiddet fotoğraflarını basında ve televizyonda her gün görüyorken, bir çoğu kuşkusuz ki etkiliyordu ama o etkiyi fotoğraf değil fotoğraftaki gerçeklik veriyordu. Selma’nın fotoğraflarında ise o nesnelliğin fotoğrafa aktarılan hakikiliği göze çarpıyordu. Sadece objektifin tanık olunan olaya çevrilişi değil, fotoğraflara katılan duygu var. Yaşayan fotoğraflar, sanki bir direniş işçisi çekmiş gibi. Olayların içerisinden bakıyor fotoğraflar. Başörtülü işçi kadınlar ve başı açık işçi kadınlar bir arada hak ve hukuk mücadelesi veriyorlar. Fotoğraflardan okuyabildiğim kadarıyla hangi ulustan olduklarının bir manası kalmamış kimi Laz, kimi Kürt, kimi Türk... Kenetlenmişler ve direniyorlar, yerlerde sürükleniyorlar. Sürükleyenlerin de belki kardeşleri anneleri bir başka fabrikada çalışıyorlar. Belki yarın onlar da haksızlığa karşı direnecekler ve bir başka sürükleyenler olacak. Bu işçilerin de belki polis kardeşleri akrabaları var. Bu nasıl adalet ki hak almak için yıllarca çalıştığın zaman cebine girmeden kesilen vergilerinle maaş alanlar sana karşı acımasız olabiliyorlar? En çok eller dikkatimi çekti. Bir yanda copu bir alet olarak tutan eller, işçileri savurmaya çalışan eller, diğer yanda makinelerde yıllarca üreten eller. Bir yerde ekmeği bölüşüyor, Diğer yanda arkadaşının yarasına pansuman yapan eller. İplikten kumaş dokuyan, kumaştan elbise yapmayı bilen eller onlar. İyi bakın o ellere . Gerektiğinde hak alma uğruna yumruk olan eller... Fotoğrafların çoğunun siyah beyaz olması ise anlamı güçlendirmiş. Biçimsel olarak fotoğraflarda siyahın kütle etkisini arttırmış. Bilinçli olarak kullanıldığında anlatıma destek olması bakımından doğru bir tercih olmuş. Bu nedenlerden sevdim Selma’nın fotoğraflarını ve paylaştım. 

‘EL VE EMEK’

El deyince, biliyoruz ki; Homo-Sapiens’i en gelişmiş maymundan ayıran özellik “emek”tir. Yani insanlık emekle başlamıştır. “El”, insanlığın ilk üretim aracı olmuştur. İnsanın varolmasıyla başlayan, doğayı değiştirici ve dönüştürücü gücüyle, emeğin üretkenliğinin aracılığıyla, aktarılabilen-uyarlanabilen maddi-manevi sonuçlar olarak, kültür tanımını oluşturur. İnsanın doğayla olan mücadelesiyle başlayıp sürer ve kendini sürekli yeniler, geliştirir. Kültürü tanımlayan  birçok açıklamaya baktığımızda; kimi gelenek ve görenekler olarak açıklar, kimi uygarlık olarak kimi, bilimsel gelişmeler olarak tanımlar, kimi  modernleşme olarak tarif ediyor. Oysa ki “kültür” tüm bu tanımlamaları kapsamaktadır. Fotoğrafın icadı ve bu güne kadar ki gelişimi de kültürel birikimin bir parçası olarak düşünülebilir. Sorun; insan için olan bu gelişmelerin gerçekte insanlığın ortak yarar ve çıkarlarına eşitlik ölçütünde ne derece kullanıldığıdır? Bu noktada kültürün sınıfsal bakış açısıyla ele alınıp, kimliğinin işçi sınıfı açısından incelenmesi zorunludur. Dolayısıyla sınıf olarak kültürün kavramsallaştırılması ve Marksist bakış açısıyla ele alınması gerekliliktir. Sınıfsız toplum kuruluncaya kadar da sınıfsal bir karakter taşıyacaktır. Kültürün tanımı sınıf mücadelesi içinde evrensel olma özelliğini ortaya koyar, geliştirir. Bu noktada; Kültür politika ve ideoloji ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yarının dünyası bu günkü politika ve ideolojik mücadeleyle birlikte kültürel değişimi de sağlayacaktır. Bu değişimde sanat da önemli bir oynayacaktır. Belki de bugün için anlamsızlığını koruyan sanat bir anlam kazanacaktır.  Fotoğrafı işçi sınıfının bir sanat aracı olarak kullanmak önemlidir.

BİR ÖNERİ;

Hey Tekstil direnişinin başından bu yana fotoğraf çeken arkadaşlar, seçtiğiniz fotoğrafları bir havuzda toplayalım. Herkes fotoğrafın altına ismini yazsın ve mail yoluyla ya da CD, Hafıza kartı gibi yöntemlerle Evrensel gazetesine bana verilmek üzere bıraksın. Oluşturacağımız bir kurul tarafından  (Ki işçi arkadaşlar da bu kurulda yer alsın) çeşitli amaçlara göre seçelim. Sergi açalım, fotoğraf albümü bastıralım, kendi mecralarımızda yayınlatalım, paylaşalım. Yarına bu günün birikimini miras bırakalım. Sanatsa işçiler de nasıl sanat yapar gösterelim. Cep telefonlarıyla çekilen fotoğraflar dahil, kimler nasıl çektiyse öyle katılsın bu havuza. Yalnızca eylemlerden değil ev ortamlarınızla, çocuğunuzla ailenizle günlük yaşamlarınızla bu dünyanın anlamsız gibi gösterilmesine karşın nasıl anlamlandırıldığını gösterelim. Bir çağrıda redfotoğraf grubuna bulunayım. Hey Tekstil direniyor. Fotoğrafçılar iş başına...

VE 1 MAYISA DOĞRU...

Bugün sınır içinde ve dışında ölüm fetvalarının çıkarıldığı, savaş naralarının atıldığı günleri yaşıyoruz. İş, Ekmek Özgürlük ve Barış talepleriyle alanları doldurmanın zamanı.
İşçi sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü ,1 Mayıs 1886’dan bu güne bir çok işçi ve devrimcinin kanlarıyla yazılmış bir tarihtir. Şikagolu İşçi August Spies’in ölüm cezasıyla yargılandığı mahkemeye söylediği sözlerle 1 Mayısta buluşmak üzere diyelim.
“Eğer bizi asarak, tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, isçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu ateşi asla söndüremezsiniz”.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa