22 Nisan 2012 12:19

Kendileri bırakacaksa hükümete ne gerek var?

Kendileri bırakacaksa hükümete ne gerek var?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetin hali, eski Maarif (Milli Eğitim) Bakanınki gibi. Hazret demişti ya: “Şu okullar olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim!”
Hükümet de, herkes kendiliğinden hükümetin istediği gibi davransa, memleketi gül gibi yöneteceğini düşünüyor.. Yoksa Barzani ile görüşmesinin ardından, Başbakanın “terör örgütü silahı bıraksın operasyonları durduralım” diye konuşmasının ne anlamı var?
Gazetelerde deniyor ki, “terörle mücadele konusunda önemli açıklamalarda bulundu.” Önemi nerede bu açıklamanın? “Terör örgütü silah bırakacak”sa, sorun “terör örgütü”nün tutumunda düğümlenmiş, hükümet Kürt sorununda bir sorumluluk üstlenmeyecekse, sorunu “babam da” çözer!
Böyle iş mi olur? Binlerce insan neden silaha sarılmıştı öyleyse? Kendi kendilerine bırakacaklarsa, deli miydi bunlar ki ellerine silah almışlardı? Bir “çılgınlık anı” mıydı? Yoksa “gençlik heyecanı” mı? Laf olsun diye silahlanmışlardı da, şimdi “eski tas eski hamam”ken, bir değişiklik olmadan, kendiliklerinden mi bırakacaklardı? Üstelik bu ülkeyi PKK mi yönetmektedir ki, onun tutumlarına bağlı olarak işler yürüyecektir? Böyle sorumluluk mu olur? Hükümetler ne için vardır? Kürt sorunu PKK’nin şu ya da bu tutumu almasına bağlı olarak çözülecekse, bu hükümete ihtiyaç olduğu ileri sürülebilir mi? Ve soru: Haydi PKK laf olsun diye silahlanmıştır diyelim, peki TSK da mı laf olsun diye silahlanmıştır? Devletin silahlı birliklere ihtiyacı da mı “gençlik heyecanı”ndan falan kaynaklanmaktadır? Silah ve silahlanma sorununa, 30 yılı bulan ve şimdiden 50-60 bin kişinin hayatını kaybettiği bir savaşa böyle ciddiyetsiz bir yaklaşımda bulunulabilir mi?
Hükümet, eğer binlerce vatandaşının ellerine silah almalarını çözülmesi zorunlu bir sorun saymayacak ve buna yol açan gerçek ve ciddi nedenleri ortadan kaldırmak için uğraşmayacaksa, ne iş yapacaktır? Bunca önemli ve neredeyse ülkenin geri kalan bütün sorunlarını şurasından-burasından etkileyen bir sorun konusunda hükümet kendi üzerine düşenler yokmuş gibi davranmayı sürdürecekse, vay Türkiye’nin ve halkının haline! En azından mantıklı olduğu ileri sürülemez: 30 yılı bulan bir silahlı faaliyetin, başlama nedenleri yerli yerinde dururken, kendi kendini sonlandırmasının umulması normal değildir!
Evet, bellidir, hükümet, “burun sürtme”ye yönelmiştir. 12 Haziran Seçimleri, hatta öncesinden beri böyledir. Kürt sorununu, görüşüp anlaşmayla değil, vurup kırmayla “çözme”ye girişmiştir! Ama sadece başa dönülmüş olunmuştur. Hükümet “açılım”dan operasyonlarla “çözme” politikasına geçti diye Kürt sorunu ortadan kalkmamıştır ki! Kürt gencini dağa çıkaran koşullar sona ermemiştir ki! Tam da bu yönüyle politika üretilmesi gerekirken, “top”u “terör örgütü”ne atarak kendini sorumsuz ilan etmek, bir hükümetin en azından iddiasında bulunması gereken “sorun çözücülük”e sığmaz.
Ve anlamsızlık: “silah bırakılırsa operasyonlar duracak”mış. Yok, bir de durmasaydı!
Anlaşılmaktadır ki, PKK operasyonlarla güçten düşürülerek silah bırakıp teslim olmaya zorlanmaktadır; bu da bir politikadır! Ama sorumsuzluk ilanı olan bu sorumsuz politikayla, hükümet, herhalde 50-60 bin can kaybını daha göze aldığının farkında olmalıdır! Çünkü 30 yıllık deney göstermektedir ki, bu politikayla ancak can kayıpları artmakta, ülkenin maddi kaynakları ve enerjisi heder olmaktadır. Türk halkı bilmelidir ki, AKP Hükümetinin, Kürt sorununun gidişatında tüm sorumluluğu PKK’ye bırakan sorumsuzluğunun ceremesini, Kürt gençlerinin yanında, can bedeli, kendi çocukları çekecektir!
Bu nedenle bütün Ortadoğu ve dünyada savaş karşıtlığı ve barışın savunulması zorunluluğu yanında, ülke içinde de savaş karşıtlığı ve barışın savunulması sadece Kürt değil, ama Türk halkının da yaşamsal ihtiyacıdır. Emperyalist politikaların peşine takılıp Suriye ve İran’a yönelik savaş arabalarının marşına basmak kadar içeride de en başta Amerikan icazetini alıp Kürt sorununu zorla çözeceğini sanmak ve buna girişmek, Türk-Kürt halklarımızın başına yeni belalar sardıracak bir çıkmaz yoldur.
İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, bu nedenle, sömürünün yanında en başta savaşlara karşı çıkarak kutlanmalıdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa