23 Nisan 2012 06:02

Bir KCK tutuklusunun trajikomik hikayesi

Bir KCK tutuklusunun trajikomik hikayesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınan ve üç ayı aşkın zamandır Bakırköy L Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Çiğdem Aslan’ın gönderdiği mektup, bir siyasi amaç uğruna hukukun nasıl teferruata dönüştürülebildiğinin çarpıcı örnekleriyle dolu.
Sözü Çiğdem Aslan’a bırakıyoruz:
“Sevgili İhsan Çaralan;
Nicedir yazmak istiyordum size. Fakat daha ben kafamı toparlayıp, yaşadıklarımı anlamamışken, meramımı size nasıl anlatacaktım?
Aralık ayından bu yana cezaevindeyim. Düşününce, “başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir” diyorum.
Size de anlatacağım yaşadıklarımı. Ondan sonra varın siz koyun bu hikayenin adını.
Urfa’nın Birecik ilçesinde doğmuşum. Bizim oraları bilirsiniz, kızların okul okuması çok sıkıntılıdır. İlkokulu bitirdikten sonra babam kimseyi dinlemedi, okumam için ne gerekiyorsa yaptı. Evin en küçük çocuğu olduğum için üstüme titriyorlardı.
Ailemde ve çevremde kız çocukları çok erken evlendiriliyordu. Çok tuhafıma gidiyordu bu durum. Kaç arkadaşım öylece evlendirildi. Ekonomik sebepler değil bu evliliklerin nedeni. Sadece bu değil. Okul okumaları ellerinden alındığı için, başka yol bulamadıkları için...
Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girdim. Kars’ta maliye bölümünü kazandım. Kayıt yaptırıp okula başladım. Sınıfta hoca nereli olduğumuzu soruyordu. Benim dışımda Batmanlı bir arkadaş daha vardı. Urfalı olduğumu söyleyince sınıfta biri ayağa kalkarak “sizinle aynı sınıfta bulunmaktan utanıyorum” dedi. Çok şaşırdım. Neden böyle söylediğini anlayamamıştım. O zamana kadar kimseyi farklı gözle bakmamış, ayrım yapmamıştım. Urfalıydım, Kürttüm. Ne ailemde, ne de çevremde ayrım nedir görmemiştim. Günlerce o öğrencinin söylediğni düşündüm. Kürt olduğum için beni ötelemişti. Benimle okumak istemediğini, utandığını söylemesi çok zoruma gitmişti.
Okulu bıraktım. Öyle bir ortamda okumak istemedim. O arkadaş farkında değildi ama okuma hakkımı gaspetmişti. Sadece Kürt olduğum için dışlanmıştım. Oysa siyasetle hiç ilgim olmamıştı. Siyasi hiçbir bağım yoktu. Hiçbir insanı dini, siyasi etnik durumuna bakmadan içtenlikle seviyordum. Karşılığında gördüğüm muamele gayri insani idi.
Sonraki yıl yeniden sınavlara girdim. Karaelmas Üniversitesi’nde muhasebe-finans okudum. 2010 yılında ise mezun oldum.
Okulu bitirdikten sonra İstanbul’a abimin yanına yerleştim. Birecik küçük bir yer olduğu için, iş bulma imkanlarım sınırlıydı. İstanbul’a biraz da iş bulamilmek, çalışabilmek ümidiyle geldim.
Pekçok yere iş başvurusunda bulundum. Bir yandan da KPSS’ye hazırlanıyordum. Dersaneye gitmek için para lazımdı. Yüzümü aileye dönmek istemedim. Kaç yaşıma gelmiştim, ailemden para istemek zoruma gidiyordu. Bir kadın olarak kendi hayatımı kurmak, kazanmak istiyordum. Fakat bu düşündüğümden de zordu. İşsizlik psikolojisi kötü etkiliyordu. Herşeye rağmen pes etmedim. Onca zorluktan sonra başarmalıydım.
Nihayet iş buldum. Fırat Dağıtım Şirketi’ne başvuruda bulundum. Onlar da kabul ettiler. Muhasebe yardımcısı olarak işe başladım. Bir buçuk yıl boyunca burada çalıştım. Şirketin muhasebe işlerinden sorumluydum. Bir yandan işimi yapıyor, bir yandan da KPSS’ye hazırlanıyordum. Bulunduğum iş ortamı diğer iş ortamlarından farklı değildi. Herkes kendi ekmeğinin peşindeydi ve ekmek aslanın ağzındaydı.
20 Aralık 2011 günü saat beş civarında polisler abimlerin evini bastı. Ne olduğunu anlamadım. Polislerin yüzüne şaşkın şaşkın bakarken, “Siz KCK’lisiniz, onun için gözaltına alıyoruz” dediler. KCK’nin açılımını dahi bilmeyen ben, KCK mensubu olarak gözaltına alınıyordum.
Emniyette KCK’li olmadığımı, muhasebeci olduğumu söylemem hiçbir şeyi değiştirmedi. Israrla KCK’li olduğum söylendi. Gerçekten bu senaryoya kendileri inanıyorlar mıydı bilmiyorum. Önüme hiçbir delil koymadılar.
En tuhafı savcının söyledikleriydi. Şaşkınlığım tavan yaptı. YRD diye bir basın varmış, ben onun çalışanıymışım, onlara haber atıyormuşum. Neredeyse kendimden şüphelenmeye başladım. Ama durun! Daha bitmedi. En büyük şoku mahkemede hakimin karşısında yaşadım. Kimi haber küpürleri okudular. Güya onlar benim en son yaptığım haberlermiş!! Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Demek ki, ben muhasebeciliği sadece rüyamda yapmışım. Bir buçuk yıl boyunca bir iş yerinde değil, KCK ana karargahında çalışmışım da haberim yokmuş!
Dahası haber yazmışımda, haberim olmamış.
Sevgili İhsan hocam, daha ne yazayım ben? Üç ayı aşkın zamandır, alt üst olmuş bir hayatı yaşıyorum. Meselenin neresinden tutsam elimde kalıyor. Göstermelik bir senaryonun figüranlığı düştü bana. Bir rol yazılmış, “Hadi oyna” deniliyor.
Bilmediğim bir oyunu nasıl oynayabilirim ki, söyler misin lütfen.
Üç ayı aşkın zamandır cezaevindeyim! ‘KCK operasyonu’ adı altındaki tutuklamalar içerisinde durumu bana benzer öyle çok insan varki. Hangi birini yazayım?
Bu mağduriyetin hesabını kim verecek bana? Daha ne zamana kadar kimliğim yüzünden eziyet göreceğim ben?
İhsan  hocam, sen koy bu hikayenin adını. Hangi başlık sağaltır acılarımı bilemiyorum.
Tek yaptığım hayata tutunmaktı...
O da olmadı. Bakalım bizi ne kadar burada tutacaklar...
Sevgilerimle ve saygılarımla..”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa