Yenilen sadece Sarkozy değil
Fotoğraf: Envato
Hiç şüphe yok ki; Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sadece Fransa’yı değil, bütün Avrupa’ya, hatta Fransa’nın etkili olmak istediği her bölgeyi yakından ilgilendiriyor. Ama eğer en çok ilgilendiren ülkeler sıralaması yapılsa, Almanya’yı en üste yazmak gerekiyor. Çünkü, seçimlerden önce Başbakan Angela Merkel, adeta Fransa’nın iç politikasına burnunu sokmuş, Sarkozy ile birlikte ortak televizyon programına katılmış ve beş yıl daha görevde kalması için elinden geleni ardına koymayacağını söylemişti. Hatta seçim mitinglerine de katılmayı planlamış, ancak bunun Sarkozy’ye puan kaybettirebileceği endişesiyle vazgeçmişti.
Bununla kalmamış; İtalya, İngiltere, İspanya başbakanlarıyla birlikte Sarkozy’ye destek için ortak bir açıklama yapmış ve François Hollande’yi puan kazandırmamak için kabul etmeyeceğini açıklamıştı. Yani; Merkel ve Avrupa’nın diğer muhafazakar liderleri el birliğiyle sandıktan Sarkozy’nin çıkması için yoğun çaba harcadılar ve ikinci tura kadar da harcamaya devam edecekler. Bunun elbette sadece “kardeş partiler” olmanın da ötesinde önemli nedenleri var. Her şeyden önce Sarkozy, “Avro krizi” sürecinde Merkel ile yakın işbirliği ve uyum içinde olmuş, bu nedenle Avrupa basını tarafından ikili için “Merkozy” ismi kullanılmıştı.
Seçim sonuçları Avrupa’yı yeniden dizayn etmeye çalışan bu ikilinin geleceğinin önemli ölçüde tehlikeye düştüğünü gösteriyor. Dahası; Merkel, Sarkozy’ye verdiği açık destek nedeniyle Hollande’nin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması durumunda epey yalpalayacak gibi görünüyor. İlişkilerin “normalleşmesi” biraz zaman alacak.
Avrupa’nın muhafazakar gazeteleri daha şimdiden, Hollande’nin kazanması durumunda “Merkozy” tarafından AB’nin geleceğine dair yapılan planların en azından bir bölümünün suya düşeceğini ifade ediyor. Gerekçe olarak da Hollande’nin seçim kampanyası sırasında Mali İstikrar Paktı konusunda alınan kararları yeniden gözden geçireceğini vaat etmesi gösteriliyor. Keza, Hollande, zenginlerden daha fazla vergi almayı da seçim kampanyası boyunca öne çıkardı.
Bu nedenle 22 Nisan’da sadece Sarkozy değil aynı zamanda Merkel ve diğer muhafazakar liderler de yenilgiye uğramış bulunuyor. Dileriz bu ikinci turda da tekrarlanır ve yenilgi perçinleşir. Çünkü, Avrupa’da muhafazakar-sağcı partilerin halka dayattığı acı reçetelerin, içirdiği açı ilaçların haddi hesabı yok ve bu saldırgan dalganın bir an evvel püskürtülmesi gerekiyor. (Elbette Sosyalist Parti ve onun adayı Hollande de bu politikaların savunucusudur. Ancak, seçimlerde Sol Cephe’nin elde ettiği başarı, güçlü bir baskının olduğunu ifade ediyor)
Bir tarafta muhafazakar sağcı-göçmen düşmanı ırkçı akımlar diğer taraftan sosyal demokrat-neoliberal politikalara karşı sol cephe bulunuyor. İkinci tur asıl olarak bu iki eksen arasında geçecek. Sarkozy’nin kazanması durumunda dış politikada savaşçı, militarist çizgide pervasızlaşma, iç politikada emekçilere, göçmenlere yönelik sürdürülen politikalarda daha fazla sertleşme dönemine girilecek.
Hollande’nin kazanması ise bu yöndeki politikaların en azından yavaşlaması, sekteye uğraması anlamına gelecek. En önemlisi de uzunca bir süredir muhafazakarlardan ve sağcılardan yana dönen Avrupa’daki siyasi ibre sola doğru dönecek ve etkisini bir şekilde kıtanın diğer ülkelerinde de gösterecektir.
Bu nedenle Fransa seçimleri aynı zamanda önümüzdeki bir kaç yıl içinde Avrupa’da siyasi haritanın renginin “siyah” mı yoksa “kırmızı” mı olacağı konusunda önem arz ediyor.
Bir zamanlar; Tony Blair, Gerhard Schröder, Lionel Jospin, Romano Prodi, Jose Luis Zapatero ile sosyal demokratların etkisi altına giren Avrupa, bu liderlerin izlemiş olduğu neoliberal politikalar nedeniyle muhafazakar liderler Sarkoyz, Merkel, Berlusconi, Cameron, Rajoy tarafından yönetilmeye başlandı. Ve onlar da sosyal demokratların bıraktığı yerden halka saldırı politikalarına devam ettiler. Ancak; son bir kaç yıldır İspanya, İtalya, Portekiz, İngiltere, Yunanistan gibi pek çok ülkede gerçekleşen grevler ve direnişler şu anda iş başında olan sağıcı hükümetlerin işinin öyle kolay olmadığını da gösteriyor.
Bütün bunlardan ötürü Avrupa’da ibrenin yeniden “sol”a döndüğü bir dönemde bulunuyoruz. Bunu Sol Cephe’nin başarısında görmek mümkün. Gerçi Avrupa basını her ne kadar seçimlerden en çok kârlı çıkanın faşist Marine Le Pen olduğunu propaganda etse de, bununla asıl olarak solun başarısının üstü örtülmeye çalışıldı. Le Pen, en nihayetinde daha önce babasının da aldığı oyun üzerine 1 puan eklemiştir. Genel olarak ırkçı bir partinin bu denli yüksek oy alması elbette dikkate değerdir ve bunun üzerinde düşünmek gerekiyor, Ama burada Fransa açısından yeni olan bir durum yoktur. Yeni olan, sosyal demokratların oylarını artırmasına rağmen Sol Cephe’nin yüzde 11.1 oy almasıdır. Bu nedenle Fransa seçimleri neoliberal saldırılara, emperyalist politikalara ve ırkçılığa karşı liberté, égalité, fraternité (özgürlük, eşitlik ve kardeşlik) umudunu şimdiden ortaya çıkarmıştır.
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30