Fransız seçimleri, bir şeyler değişebilir mi? …!
Fotoğraf: Envato
Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda, Nicolas Sarkozy’nin, “solcu aday” Hollande karşısında aldığı ‘yenilgi’, henüz sonucu belirleyecek ikinci tur yapılmamış olsa da, Fransız politikasında bazı değişimlerin olmasını, en azından bir olasılık olarak gündeme getirebilir. Bu yenisinin, eskisi denli saldırgan olmayan bir çizgi izlemesinin ne kadar mümkün olduğu, kuşkusuz öncelikle Fransız tekellerinin çıkarlarıyla ilgili/ilişkili olacaktır. Fransız burjuvazisinin izlediği politikaların, bazı ara dönemler dışında, genel olarak sömürgeci geleneğin devamı olduğu; Ruanda’da oynadığı türden iç karışıklıklarla halkları birbirine kırdırmak dahil olmak üzere, işgal ve saldırıları da içerdiği biliniyor. Ancak Sarkozy çizgisinin yenilgiye uğraması aynı zamanda, Fransa‘nın Irak, Afganistan işgalleri ve Libya’nın vurulmasında oynadığı rolün ve Suriye’nin düşürülmesi için ‘gönüllü oluşu’nun bir tür reddi de olacaktır. Fransız halkı içinde bu yönde bir tepkinin gelişmekte olduğu biliniyor. Sarkozy’nin başkanlığı dönemi, Fransız-Alman merkez hattında, Merkel ile birlikte, Doğu Avrupa ülkeleri de içinde olmak üzere ve Yunanistan örneğinde çok belirgin şekilde görüldüğü üzere, iktisadi-siyasal kuşatma ve baskı siyaseti izlendi. Ortak para biriminin kabulü, başlıca bu iki ülkenin, özellikle de Almanya’nın çıkarına oldu. Bu, diğer-‘küçük’ ülkelerin kaynaklarının aktarılmasının araçlarından biriydi. İç politika yönünden de, Sarkozy yönetiminde, işçi sınıfı ve emekçilere karşı saldırgan politikalar izlediği; işsizliğin artığı, “göçmen kökenliler”e yönelik ayrımcı politikaların yoğunluk kazandığı biliniyor. Bunlar ve eklenebilecek daha birçok nedenle, Fransız emekçilerinin Sarkozy yönetimini cezalandırması, aslında olması gereken bir sonuç olacaktır.
Kuşkusuz, devletler politikasında kişilerin değil, devlet çıkarlarının, daha doğrusu o ülkenin en etkin tekel gruplarının çıkarlarının gereğinden söz edilmelidir. Bu doğrudur, ancak, izlenen politikaların içerde ve dışarıda yarattığı tepkilerin artması, burjuva nöbet değişiminde dikkate alınmayan bir durum da değildir. İzlenen politika, tekelci emperyalist sömürünün gerekleri tarafından belirlenmek üzere, biçimsel değişiklikleri gerekli kıldığında, bundan kaçınılmamaktadır. ABD’nin Ortadoğu halkları başta olmak üzere dünya politikasındaki azgın saldırganlığıyla çektiği öfke ve nefretin büyümesi karşısında, Barack Obama’nın yönetiminin, emperyalist baskı, saldırı ve yağmalama stratejisinden vazgeçmeksizin, taktik değişikliklerini devreye koyması, örneklerden biridir. Fransız “merkez sağı”nın seçimleri kaybetmesi ve “sol”(!) adayın kazanması durumunda, Fransa örneğin bu gün izlemekte olduğu saldırgan, savaş kışkırtıcısı ve işgalci politikalarından bir miktar geri adım atarsa, bu bile, özellikle Ortadoğu’da İran-Suriye-ve ardından Rusya-karşıtı politikaların eskisi gibi yürütülemez olmasında önemli bir etken olacaktır. Çünkü Fransız politikası, Libya’da olduğu üzere, Suriye ve İran karşısında da, Tayyip Erdoğan hükümetinin riyakarlık ve saldırganlık karışımı politikasından daha açık yüzlü, açıkça saldırgan ve ABD ve Türkiye ile birlikte, İsrail’in yanı sıra vurucu kuvvet olmaya hazırdır.
Sarkozy, evet, Türk yönetimiyle Ermeni kırımı sorunu ve Türkiye’nin AB ile ilişkileri nedenli sorunludur. Ama Fransız-Türk savaş uçaklarının ve savaş birliklerinin Libya’da, Afganistan’da, ya da başka bir ülkede, bu ülkeler halklarına karşı kan dökücülükte ortaklaşmaları yönünden Erdoğan ile Sarkozy arasında, sadece, kim daha fazla pay kapacak gibi bir sorun vardır. Ötesinde, el ele, kucak kucağadırlar! Sarkozy’in kaybı durumunda, Erdoğan, şurayı da burayı da vuralım politikasında, olasıdır ki, bir miktar daha yalnızlaşacaktır. Suriye’ye karşı, Türkiye toprakları üzerinden sürdürülen kukla muhalefet “ordusu”nun Suriye içlerinde vurkaç taktiklerinin koordinasyonuyla, “sınırımız ihlal ediliyor NATO 5. Maddeyi uygulasın, Suriye’ye asker çıkaralım” bahanesi, bugün olduğundan daha fazla inandırıcılığını kaybedecek, hatta, bugünden duyulduğu üzere, “sen de ne denli işgal meraklısıymışsın?” tepkileri, devletler arası çıkar çatışmalarına da bağlı olarak daha da yükselebilir. Suriye’ye, Irak’a, İran’a karşı “şeytan üçgeni”nin bir ayağındaki gevşeme ya da aksaklık, öteki ayaklarının da topallamasına yol açabilir. Savaş politikalarının Türkiye’deki cengaveri, İslam halkları üzerine Amerikan-İngiliz-Fransız ve İsrail oyunundaki rolüyle; ve Sünni-Şii/ve Alevi kitleler arasında “din savaşları” körükleyiciliği ve Kürtlerin kendi kaderlerini belirleme özgürlüğünden yoksun tutma/bırakma politikasıyla, dış destek ayaklarından birinde, bir köstekle karşılaşabilir. Bu kadarı dahi bölge ve Türkiye halkının yararına olacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40