Pep’in vedası
Fotoğraf: Envato
"Bir devrin sonuna mı gelindi? Tiki-taka imparatorluğu yıkıldı mı?”
Barcelona’nın Chelsea’ye elenmesi sonrası Portekiz ve Avrupa’nın en popüler spor gazetelerinden A Bola’nın manşetinde bu sorular soruluyordu. Haberin devamındaysa yeni imparatorun Real Madrid olacağı öne sürülüyordu. Çarşamba günkü gazete olmanın talihsizliği diyelim! Bildiğiniz üzere A Bola’nın ilan ettiği imparatorluk da gecesinde Bayern Münih’e karşı “yıkıldı”.
Barça’nın sürpriz vedası sonrası sürpriz olmayan bir karar açıklandı. Oyuncu ve teknik direktör olarak Barcelona’nın “rüya takımlar” ve başarılarla dolu son 20 senesine damga vuran isimlerden Joseph Guardiola istifasını açıkladı.
4 yıllık teknik direktörlüğü boyunca kazanabileceği 18 kupadan 13’ünü kazanarak (Kral Kupası kazanılırsa 14) Barcelona tarihinin en başarılı teknik adamı olarak tarihe ismini yazdıran Guardiola, istifa gerekçesini “Sebebi çok basit. 4 sene oldu ve çok yoruldum. Dinlenmeye ihtiyacım var” diyerek açıkladı.
Zaten daha sezon başında kulüp yetkililerine Barcelona’daki son sezonu olabileceğini açıklayan Pep’in veda konuşması çoğu zaman bir robot muamelesi yapılan ve devamlı başarı, devamlı mükemmel performans beklenen futbolcu yahut teknik adamların halet-i ruhiyelerinin anlaşılması bakımından önemliydi.
“Çok yıprandım. Yerime gelecek kişi bende olmayan özelliklere sahip olacaktır. Ben yetenekli olmadığım için demiyorum bunu. Bu işi yapmak fazla bir dinlenme fırsatı bulamadan ve her gün artan bir stres ortamı içinde her gün burada olmayı, üç günde bir maç yapmayı gerektirdiği için bunu söylüyorum. Bu işi yapacak kişi güçlü ve tutkulu olmalı. Ve devamlı her maçtan zevk aldığını gösterecek enerjiye de sahip olmalı.”
Guardiola böyle bir insan değil miydi? Alasıydı. Xavi’nin deyimiyle o bir mükemmeliyetçiydi ve 4 sezonda Katalan ekibini futbol tarihinin en üst seviyesine çıkaran da buydu.
Barcelona ve Guardiola’ya yönelik şöylesi lafları sıkça duyduk: “O futbolcuları bana verin ben de her maçı kazanayım.” Elbette bunun pişpirik aralarını eğlenceli kılmak üzere icat edilmiş bir kahve tezi olduğunu teşhir etmek zorundayız!
Zira Guardiola, bu yavan iddiaların tam aksine zoru başarmıştır. Zaten çok iyi olan futbolcuları ve yerleşik bir Barça sistemini olduğundan çok daha ileriye taşımış, tarihin şimdilik en üst seviyede futbol oynayan takımını, radikal değişikliklere gitmekten -zaman zaman hata yapmaktan da- korkmadan yaratmıştır.
Evet, Pep, Cruijff’un mükemmel Barcelonası’nın en önemli parçalarından biri olarak klasik Barça taktiğini çok iyi özümsemiş ve uygulamıştır. Fakat o içinden geldiği geleneğin, Total futbol’un en vurucu tespitinin yani “futbolun bir alan yaratma” oyunu olduğunun ve başarının sırrının da topa sahip olarak bu alanları yaratmak ve değerlendirmek olduğunu da bilmiş ve buna göre sistemini geliştirmiştir. Klasik total futbol’la onun günümüzdeki en kusursuz hali tiki taka’nın arasındaki en büyük fark da bu. Tiki taka (Barcelona ve İspanya milli takımı örnekleri), total futbolu topa ezici oranda sahip olarak geliştirdi.
Guardiola’nın geçtiğimiz sezonki Şampiyonlar Ligi finali sonrası dile getirdiği bir gerçek vardı: “Biz topa sahip olmadığımız zaman berbat bir takımız. Bu yüzden topa ihtiyacımız var.” Bu aslında bir acziyetin itirafından çok bir futbol felsefesinin dışavurumuydu.
Ve Guardiola, içinden geldiği geleneğin temel direktifini gerektiğinde radikal açılımlar yaparak geliştirdi. Örneğin son 2 sezonda sıkça gördüğümüz, beklerin orta sahanın ilerisine kadar yerleştiği, Busquets’in (ya da Mascherano’nun) 3. bir savunma oyuncusu, bir libero ya da kimi zaman da 3’lü kurguyla hücumun arasındaki köprü haline geldiği 3-1-4-2’li, 3-1-3-3’lü, 3-3-4’lü heyecan verici açılım...
Bu 3’lü sistem, esasında Guardiola’nın bir icadı değildi. Guardiola’nın her zaman için “En büyük ilham vericim” dediği, bugünün Athletic Bilbao Teknik Direktörü Marcelo Bielsa’nın uygulamalarının izi kuşkusuz hissediliyordu. Bielsa, bir orta saha oyuncusunu savunmanın ortasına çekerek bekleri ileri çıkarma ve böylece özellikle tek santrfor oynayan takımlara karşı sayı üstünlüğü elde etmeyi sever. Bunu hem Şili milli takımında hem de Athletic Bilbao’da Javi Martinez’i geriye çekerek sıkça yaptı...
Yeri gelmişken değinelim; Pep sonrası Barcelona için Athletic Bilbao’yla UEFA Kupası ve İspanya Kral Kupası finaline çıkan Marcelo Bielsa’nın da adı geçiyor. Şili milli takımı ve Athletic Bilbao’da kıt kaynaklarla harikalar yaratan Bielsa gibi bir dehanın Barcelona’yla yapabilecekleri heyecan verici. Ama Jonathan Wilson’ın konuya ilişkin twiti de hislere tercüman oldu doğrusu: “Bazı şeyler o kadar büyük güzellikler vaat eder ki kusursuz bir olasılık olarak kalması yeğdir.”
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25